Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        TOPHANE’deki olaylar olduğu gün Beyrut’ta “Muz Sesleri”ni yazdığım zaman memleketle, Ortadoğu, dünya ve insan doğasıyla ilgili düşündüklerime geri döndüm. Kitap çıktığı günlerde, Türkiye ile ilgili sık sık dile getirdiğim öngörüm sandığımdan daha erken gerçekleşecek. Evet, Türkiye ve Türkiye’nin sıkıştırılıp küçültülmüş hali İstanbul yakında daha çok Beyrut’a benzeyecek. Dışarıdan baktığınızda hiçbir sınır göremeyeceksiniz ama ancak kendinize benzeyen insanlarla birlikte yaşayabileceksiniz. Hep böyle değil miydi zaten? Ama bu, artık bir güvenlik meselesi olacak. Dışarıdan gelen biri, “Ah! İstanbul ne güzel! Bütün kültürler birlikte bıdı bıdı bıdı” konuşacak ama siz bileceksiniz ki o mahalleden geçemezsiniz, bir gün zenginleştiğinizde ya da fakirleştiğinizde mahalle değiştiremeyeceksiniz.

        KURAL, KORKUDUR

        İnsan doğasının kuralıdır bu: Farklı olandan hoşlanmaz. İnsanlar zorunda kalmadıkça “karışmak” istemezler. Bu yüzden en büyük “çok kültürlülük” girişimleri ya savaşlardan ya da ekmek parası için yapılan ticaretten doğar. Yani insanlar durduk yere, “Gidelim de şuradakilerle karışalım, ruhsal ve kültürel olarak zenginleşelim” demezler. İnsan öyle bir yerdir... Kuralları korkuların koyduğu bir ülke. Bilinmeyenden, her şeyden öncelikle korkan bir coğrafya... Tophane’de olanların beni hayrete düşürmemesinin sebebi bu.

        GELİYORDU

        İkinci nedeni ise bu olayların bir süredir devam etmesi. Geçen haftaydı, yazı işleri toplantısında söylemiştim. Cihangir’de kahvelerin önüne gelen “tuhaf adamlar” havaya ateş edip şöyle bağırdılar:

        “Sosyete geberecek! Cihangir’e ölüm!”

        Adamların, “AKP!” diye bağırdığını söyleyenler de var. Provokasyon gibi duruyor değil mi? Öyle bile olsa bu olayların devamının geleceğini biliyordum. Nitekim Tophane’deki daha önceki bir sergi açılışında da “Buralarda içki içemezsiniz” diyen adamların geldiğini de duymuştum. Bunların hiçbiri gazetelerde yazılmadı. Ya entellerin işkillenmesi olarak düşünüldü ya da birkaç provokatörün reklam edilmemesi gerektiği kanaatine varıldı. Nihayet beklenen büyük bomba da Tophane’de patladı. Daha da olacak. Belki duyacaksınız, belki haberiniz olmayacak. Çünkü böyle olayları haber yapmak risklidir. Nitekim o riskin ne olduğunu anlamak için Vakit Gazetesi’nin uydurduğu, “Sergi açılışına gelenler içip içip başörtülülere laf attılar” haberleme şaheserinde de gördük.

        Cihangir’de ve Tophane’de olan olaylarda ses bombası ve biber gazı kullanıldı. Peki elinde kendi hayat tarzının dersini vermek için mühimmat bulunmayanlar ne yapacak?

        ‘SİTE DEVLETİ’

        Antalya’da Feyziefe Sitesi. Dünkü gazetelerde haberdi. Sitenin kapısında şöyle yazıyor:

        “Atatürkçü, laik, demokrat insanların yaşadığı sitedir.”

        3 blokluk sitenin her bir bloğunda listesi var:“Çağdaş sitemizde çağdaş bir yaşam için kurallar”

        “1. Laik, demokratik, Atatürkçü düşünceye sahip olmak.

        2. Çağdaş bir sitede yaşamaya hazır komşuluk ilişkilerine vakıf olmak.”

        Bu olacak işte. Şimdi bize belki biraz komik gelen bu durum giderek ciddileşecek ve sınırlar keskinleşecek.

        BAYAT?

        Başbakan şu anda televizyonda Tophane’deki olaylardan bir Türkiye manzarası çıkarmak isteyenlerin “bayat” bir şey yaptığını söylüyor. Bu işin altından provokatörlerin çıkacağından emin gibi. Çıksa bile bu, provokasyona açık bir gerginlik ve içine kapanmanın varlığı gerçeğini değiştirmez. Ama bence de bayat bir konu bu. Zira böyle bir “site devletine” doğru gittiğimiz ortada. Herkesin malumu olanı ispat etmeye gerek yoktur zaten. Doğru, ben de bayatlığa düşmeyeyim o vakit. Nasıl olsa Beyrut’a doğru yol olan bir ülkeyiz biz. Bayat ama ıslatıp ıslatıp yiyin!

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar