Bahçeden teze teze!
İnsanoğlunun, bilhassa da köşe yazarı cinsinin bir şeyi kendi keşfedince, Ay’a ilk ayak basan adam psikolojisine kapılıp kendisini ortalara atmasını, coşkudan kafa göz yararak müthiş icadını ballandırmasını bir okur olarak fevkaladenin fevkinde komik bulduğumu söyleyerek başlayayım. Bu köşe yazısı türünün sık rastlanan örnekleri arasında Güneydoğu’ya ilk kez giden, yoksul insanlarla (Aman yarabbi!) ilk kez röportaj yapan, bulutların arasından inip ilk kez otobüse binen, velhasıl her fırsatta hayretlere düşen yazarların eşsiz tecrübelerini sayabiliriz. Bugünkü yazımın da bu Türkiye’deki bu edebi türün mümtaz örnekleri arasına girmesini baştan göze alarak konuya girişiyorum.
KAPLUMBAĞADAKİ EROL TAŞ TARZI
Kesintisiz olarak apartmanda doğup büyümüş bir yetişkin insan olarak otla böcekle ilk temasımın akıl almaz maceralarından bir kısmını paylaşmak istiyorum. Müthiş keşiflerimi şöyle sıralamak isterim:
Kaplumbağa asla ve kat’a yavaş ve uysal bir hayvan değildir arkadaş! Bunu hayat bilgisi olarak kafaya sokun ve savunma stratejilerinizi rakibinizi ciddiye alarak yeniden gözden geçirin! Gülüyor musun ey gafil! Gülme! Çünkü kaplumbağa insanı ısırabilen bir hayvan. Yaa, evet öyle. Bir-iki kere domates verdin diye (Domatesi yerkenki Erol Taş havasından şüphelenmeliydim) seni kendisinin domates tedarikçisi sanan kaplumbağa son derece kararlı adımlarla ayağına kadar geliyor ve sen ondan bunu hiç beklemezken, cart! ısırıyor arkadaş.
Kaplumbağaların çirkin yüzü hakkındaki ikinci ve mühim keşfim de şu:
Kaplumbağa cinsi kedi cinsinden zerre haz etmiyor. İnanılır gibi değil ama gerçek: Bizim Rafet (bahçede yaşayan kaplumbağa) dört kediyi gözümün önünde bertaraf etti. Kedi de kaplumbağadan meğer fena gıcık alıyormuş, onu da gördük. Zıplaya zıplaya kaçıyorlar. İllet olmuş halde bahçeye uzaktan bakıp Rafet‘e diş biliyorlar. Yakında onlardan da kanlı bir karşı atak bekliyorum.
ÇINAR OSKAY DEĞİL KAHRAMANIM YAŞAR!
Evin bahçesinin bir belgesel ortamı haline gelmesi Rafet‘in kedilere karşı gösterdiği amansız saldırı ile başladı geçen hafta. Ardından işler iyice çirkinleşti. Bahçenin ortasında iki fare ölüsü bulduğum gün doğanın amansız tarafıyla baş başa kaldığımı, bu mücadeledeki tek yoldaşımın Bakkal’ın çırağı Yaşar olduğunu anladım. Sevgili komşum Çınar Oskay‘ın “Arkadaş bana fare deme, insan ölüsü kaldırırım fare ölüsü kaldıramam” demesiyle başlayan faresel yalnızlığımda Yaşar ve bulaşık eldivenleri benim tek yardımcımdı. Kendisi son derece şövalye ve kahraman bir tavır sergiledi, teşekkür ederim. Nihayet Yaşar‘dan öğrendik ki bu fare hadisesinin doğal-polisiye türünde bir tarafı varmış. Kargalar, şu ana kadar belirlenemeyen nedenlerle fareleri öldürüp ağaçlardan aşağı atıyorlarmış. Yaşar‘ın olay yeri inceleme sonucu ortaya çıkardığı bulgular bu yönde: “Abla etrafta kan izi olmadığına göre olay kargalarla ilgili.”
Yaşar elinde bulaşık eldivenleri olayı aydınlatırken ben de yepyeni bir fobi edinmiş oldum: Ağaçtan tepeme fare ölüsü düşmesi! Sağolsun esprili arkadaşlarımız, “Dirisinin düşmesinden iyidir” diyerek içimi inanılmaz ferahlattılar.
KİRALIK EKO SİSTEM
“Bu iş burada biter, gerisi gelmez” dediğiniz an biliniz ki bir akınla daha karşılaşacaksınız, bahçe dünyası öyle bir dünya. Nihayet geçen gece evimin önünde, basbayağı desenlisinden, Afrika model bir yılan görmemle olaylar şahikasına ulaştı. Tuhaf bir biçimde korkmadım. Tepkim sadece “Hımm... Yılan... Enteresan...” şeklinde oldu. Hatta bir ara şahsen kirasını vermekte olduğum ekosistemle ilgili tasarılarım oldu. Beslenme sistemi uyarınca bu yılanın fareleri yemesi
gerekiyor ama yılanın fareleri yiyecek ebatta olması için kendisinin sütle beslenmesi gerekiyor. Bu olaya gireyim mi, onu düşünüyorum. Yakın zamanda Rafet yüzünden tanışacağımız (Çünkü baharda kaplumbağalarda kene oluyormuş; temizlenecek, böyle de bir sorumluluğumuz var artık) vahşi hayat veterineri arkadaş bu yılanla da ilgilenir diye düşünüyorum şimdi.
Bizde gündem bu şekil. Fareler uçuyor, yılanlar gezmeye çıkıyor, kaplumbağa Rafet kedilere tek başına hücum ediyor. Salyangozları da artık başka bir fasılda anlatırım. O cephede de avantür, fantastik, bambaşka bir kafa var. Gerçekten söylüyorum!