Adalardan bin dert gelir bizlere!
Bence de iyi fikir: Meseleni çözemiyorsan ihraç et. Yani düşününce...
Türkiye anakarasında çözemediğimiz bütün meseleler aslında Akdeniz ve Ege’nin serin sularına bırakılmış durumda. Kıyılardan elimizi siperlik yapıp baktığımızda görüyoruz ki meseleler adaların kıyılarına ulaşıp karaya vurmuş vaziyette. Öyle değil mi? Bugün bütün sorunlarımız, hakkında konuşurken daha ziyade birbirimizi öldürmeyi tercih ettiğimiz meselelerin hepsi adalarda. Bu sebepten işte hep birlikte söylüyoruz:
Adalardan bin dert gelir bizlere!
İMRALI:
Kendi halinde bir adaydı. Ta ki Türkiye’de ne yapılacağına karar verilemeyen, kimilerinin “önder” kimilerinin ise “bebek katili” demeyi seçtiği malum kişinin ikametgâhı olmasına karar verilene kadar. Tutanın elini yakacağı anlaşılınca, hadise bir adaya intikal ettirildi. Şimdi: İmralı Adası dert adası!
HEYBELİADA:
Ruhban Okulu. 1971’den beri okulun açılması milyonlarca kez konuşulmuş olmasına rağmen yine de mevzu bir nihayete eremediğinden Ruhban Okulu kapalı bir biçimde bekletilmektedir. Adaların laneti işte, konu periyodik olarak Heybeliada’dan çıkıp anakaranın gündemini ziyaret etmekte ama ihraç edilen sorunun ada sınırları içinden çıkmaması için konu periyodik olarak kapatılmaktadır.
KIBRIS:
“Ayşe tatile çıktı”ğından beri (ne Ayşe‘ymiş arkadaş!) Türkiye’nin uluslararası çözümsüzlüklerinin fiks mönüsünde en müstesna yere sahip olma ayrıcalığını korumaktadır. En dertli adadır, en dert gönderen adadır. Dönemsel olarak da Türkiye çözemediği Kürt meselesini ve kurtulamadığı Soğuk Savaş paradigmasını Kıbrıs’a ihraç eder. Ada halkı anakaradan, anakara Ada’dan bıkmıştır. Gel gör ki Ada ile dert ilişkisi bitmemiştir, bitecek gibi de değildir.
KARDAK:
Bir ada bile olmamasına rağmen anakaranın başını soktuğu bela ile birlikte ada statüsüne yerleşmiş, bir dönem benim diyen adanın erişemeyeceği bir popülariteye erişmiştir. Yunan ve Türk medyasını takip eden bir dünya vatandaşının eni konu ada zannedeceği kayalık, bugün Türkiye’de bir kuşağın hafızasına kazınmıştır, hatırlanacaktır.
AHTAMAR:
Van Gölü ortasında tatlı bir adadır. Hakkında anlatılan hikâyeler aşk merkezli olsa da ada üzerinden yaşananların pek aşkla meşkle ilgisi yoktur. Bir kilisenin tepesine dikilecek haçın memleketimizde yaratabildiği derin ve gergin tartışmanın boyutu akıl alacak gibi değildir. Böylece Ermeni konusu gölün ortasında bir adaya ihraç edilip, oraya hapsedilmiş, olay haça bağlanmıştır. Ülkede sıkça tercih edilen “Meseleyi konuşmazsak belki sorun kendiliğinden yok olur” anlayışı çerçevesinde Ahtamar Adası’ndan söz etmemek kararlı ve bilinçli tavır haline getirilmiştir.
YASSIADA:
“Siyasetle baş edemiyorsan siyasetçiyi öldür” şiarının Türkiye tarihinde yükseldiği anlardan birini tarif eder. Sonraki darbede uygulamaya sokulan “üç cana karşılık üç can” intikam planı çerçevesinde üç fidanın anakarada asılmış olmasına rağmen, 1960’ta üç siyasetçinin Yassıada’da katledilmesi uygun görülmüştür. Ada’ya ve Ada’da yapılan duruşmanın mahkeme salonuna bugün baktığınızda memleketimizin konuşamadığı meseleyi yine bir adaya ihraç edip unutulmasını beklemek şeklinde bir yaklaşımı olduğu görülmektedir.
MEİS ve diğerleri:
Memleketten canını kurtarmak isteyen solcuların darbe döneminde sıkça tercih ettikleri bir zorunlu cazibe merkezidir. Nice ayrılık bu adalara doğru yaşanmıştır. Ülkenin hukukuna ve vicdanına teslim olmaktansa denizde dalgalarla, başka ülkelerde açlıkla mücadele etmeyi can güvenlikleri açısından daha uygun bulan yüzlerce kişinin yolu Meis’e veya diğer Ege adalarına düşmüştür.
Bugünkü önerim ise şu olacak. Dubai’de süper gelişti bu işler. Denizin ortasına yapay adalar inşa edip üzerlerine şehirler kuruyorlar. Bugün biz de yeterli teknik ve sermaye desteği aldığımız takdirde memleketin çözemediği, konuşmayı da istemediği bütün sorunları büyücek bir ada yaptırıp oraya ihraç edebiliriz. Kafamızı karıştıran her ne ise kızgın kumlardan serin sulara bırakırız. Nasıl?