Duvar örmek
Yakın geçmişe kadar Türkiye’nin büyük kuruluşları art arda özelleştirildi.
Neredeyse yarım yüzyıl, özelleştirme mi özerkleştirme mi olmalı diye tartıştık.
Kritik önemdeki kuruluşların, satılarak kamu borçlarını azaltmanın yolu haline getirilmesini eleştirdik.
Şimdi özelleştirmeleri unuttuk çünkü artık onun yerini ÖDÖ’ler aldı.
ÖDÖ yani ‘Özelden al, devletleştir, yine özel şirkete sat’ ın kısatması.
Tuhaf bir kısaltma ama süreci anlatıyor!
Bilindiği gibi, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) özellikle 15 Temmuz’un ardından FETÖ belasına bulaşan işadamlarının şirketlerine el koyarak, Cumhuriyet tarihinin en büyük kamulaştırmasına imza attı.
Öyle ki devletin bizzat kendisi, en büyük özel sektör gücü oldu.
Şimdi ise yeniden özelleştirme süreci başlıyor.
TMSF’nin satışa çıkardığı bin 289 şirkete ait varlıklar; fabrikaların yanı sıra malikane, çiftlik, market, 307 okul ve hatta üniversite satışa çıkacak.
Ege ve İzmir’de de hatırı sayılır miktarda varlık söz konusu.
İlk etapta İzmir’den 66 taşınmaz mal ve gayrimenkulün satışı planlanıyor. İlgi yüksek. Taliplilerin Ankara’da cirit attığı konuşuluyor ancak TMSF satış sürecini uzatıyor.
Tüm bunlar, yaşananların bir yönü.
ÖNCE RÖNTGEN
Diğer yönünde ise kamu kurumlarının tedirginliği sürüyor. Birçok şirket kamuya iş yapamaz noktaya geldi.
Örneğin bir kamu kuruluşu ile iş yapmak ya da mal vermek mi istiyorsunuz, yeniden röntgen sürecinden geçiyorsunuz.
Geçmişte iş yapmış olmak ya da referanslar yetmiyor. Şecerenin temiz olması da yetmiyor.
Bürokratlar haklı olarak ürküyor ve sadece Başkent onaylı belli şirketlerle yol alındığını görüyoruz.
İşler aksıyor, ihaleler erteleniyor. Hatta bazı yeni çalışmaların bu nedenle durduğunu çalışanlar da kabul ediyor.
Olağanüstü hal sürerken, kamunun titizlik göstermesi olağan hatta gerekli olsa da tedirginlik çok sayıda sıkıntıya, eşitsizliğe yol açıyor.
FETÖ’den kurtulalım derken hızla kendi duvarını üreten bir anlayışa çarpmayalım.
Çözüm acil olarak normalleşmekte. Ülkeyi yüzdelere bölmeden, bütün olarak görmekte.
Herkesten ve herşeyden tedirgin olan bir anlayışın, yeni sıkıntılar yaratması kaçınılmaz.
Yoksa yanlışları düzeltirken, her açıdan doğruları bozmak gibi bir gerçeği yaşarız.