Edebiyat ne işe yarar?
“TÜRKİYE’de 17 milyon hane varsa bunun 600-700 bin civarı kitaba az çok bütçe ayırabiliyor; fakat aralarındaki nitelikli okur kaç kişi dersen sayı iyice düşer” dedi Günışığı Kitaplığı’nın kurucusu Mine Soysal. 25 yıllık yayıncılık ve yazarlık deneyimiyle Türk yayıncılığının; yazdığı kitapların hedef kitlesi olan gençlerle sık sık bir araya gelerek onların ihtiyaçlarını gözlemleyen, seslerini duyan ve nabızlarını tutan bir kalem erbabı kendisi. “Acaba yat limanına kurban edilecek mi?” diye dertlendiğimiz Kalamış’ta, nisan ayına göre fazla sıcak bir akşamüstünde bir araya gelme vesilemiz de iki senede bir gerçekleşen Yayıncılık Kurultayı’ydı...
Türkiye’de kitap yayıncılığını, bir geleneği olan ama çağdaş dünya edebiyatını kapsamak açısından henüz genç sayılabilecek bir sektör olarak değerlendiren Soysal ile edebiyatın insana temas ettiği ilk zamanlar hakkında, yani çocuk ve gençlik edebiyatı hakkında konuşmak istedim öncelikle. Çünkü bana öyle geliyor ki gerek çocuklar gerek aileler edebiyat ile kavram açıklayan didaktik kitaplar arasındaki farkı bilseler iyi olur. Biri parmak sallayıp işaret ederken diğeri hayatın nasıl bir yer olabileceğini anlatacak çünkü... Arada bir akvaryum ile okyanus arasındaki kadar fark olacak. Mine Soysal’a ilk sorum da bu oldu.
ÇOCUK EDEBİYATI NEDİR?
“İlk olarak edebiyat şemsiyesinin altında olduğunu unutmamak gerek” diye başladı yanıtına: “Yani her yaştan insanın okuyabileceği ama buna artı olarak çocuğun da okuyabileceği bir eserden bahsediyoruz. Basit değil, saçma sapan değil, içinde illa bir çocuk geçen herhangi bir hikâye değil... Farklı yaş gruplarının duygusal, düşünsel, gelişimsel, dilsel becerilerine uygun seçimlerle yaratıcı yazarlar tarafından kaleme alınmış uzman editörlerce kitaplaşmış ve özgürce çocuğun beğenisine sunulmuş kitaplar çocuk edebiyatı olarak değerlendirilir.”
“Çocuklar için yayınlandığı düşünülen bir kitapta eğer çocuk evden çıkıp, kaldırımda yürüyüp, trafik ışığına gelip, sağına sola bakıp, kırmızı ışıkta duruyor, sarıda bekliyor, yeşilde geçiyorsa bu edebiyat olamaz. Böyle cümlelerin geçtiği bir kitabın edebiyat metni olması mümkün değil. Edebiyatın parmak sallayarak mesaj veren bir tavrı olabilir mi? Edebiyatın en önemli işlevlerinden biri insanı dünyada konumlandırmak, anlamlandırmak. Bunu yaparken de doğrudan birtakım şeyleri kafaya kakmak yerine yepyeni kurgusal âlemler yaratıp orada meseleleri tartışabilmek. Bu müthiş bir kaldıraç etkisi yaratıyor. Her yaş insan için böyledir” dedi. “Edebiyatın umurunda mı insana bir şey öğretmek!”
KİTAP SEÇMEK
“Basılan kitap sayısının gün geçtikçe arttığı ülkemizde aileler çocukları için kitap alırken nelere dikkat ediyor?” diye sorduğumda genel tavrın önüne çıkanı almak ya da ucuz olanı almak gibi gelişigüzel olabildiğini, herhangi bir entelektüel seçimle filtrelenmediğini ifade etti. “Bir şey okusun bari diye önüne çıkanı alıp çocuğa veriyoruz. O yüzden okuma alışkanlığı yaratmada çok zayıfız” diye nitelikli okur olmayan ebeveynin, çocuğuna kitap seçmede de başarılı olamadığının altını çizdi. “Kendi okur olmayan kişi, kimse için kitap seçemez. Türkiye’de kitaba ciddi anlamda bütçe ayırabilen ailelerin birçoğu da maalesef kitabı dekorasyon öğesi olarak görüyor” dedi.
Velhasıl toplum olarak okumayla aramızdaki mesafeyi kapatabilmemiz için çocuklarımızın okumalarını istediğimiz şiddette bizim de okumamız gerekiyor. Ursula Le Guin’in söylediği gibi:
“Bir çocuğun, aslında hepimizin ihtiyaç duyduğu şey, hayatı bize makul gelen ve özgürlük alanı tanıyan şekliyle tasavvur eden başka insanlar bulmak ve onları dinlemektir. Dinlemek; zaman, mekân ve sessizlik isteyen bir topluluk eylemidir. Okumak bir dinleme aracıdır. Okumak, duyma ya da bakma gibi pasif değildir, bir eylemdir, onu yaparsınız... Bizzat kendi temponuzla, kendi hızınızda okursunuz. Okuma sırasında beyniniz yıkanmaz, bir şeye zorlanmazsınız veya sizi kullanan biri olmaz; hayal gücünün bir eylemine iştirak ediyorsunuzdur... “
Mine Soysal ile sohbetimizin devamı yarın...