Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

2008 yılında ABD Başkanı seçilen Demokrat Senatör Barack Obama, Chicago'daki Grant Park'ta yaptığı zafer konuşmasında seçmenlerine şöyle seslenmişti; "Amerika'ya değişiklik geldi, rüya gerçek oldu." Obama siyahiydi ve başkan seçilmesi göçmenlerin kurduğu bir ülkede ırkçılığa vurulacak büyük bir darbe idi.

Türkiye’de de Cumhurbaşkanlığı seçim hazırlıkları tüm hızıyla sürerken muhalefetin Millet İttifakı ya da diğer adıyla ‘Altılı Masa’ etrafında bütünleşmesi, 20 yılı aşmış AK Parti iktidarına karşı, muhalefet bir hamle yapabilir mi diye düşündürdü. Türkiye’de siyaseti hala bin yıl öncesinin ideolojik romantizmi ile okuyanlar CHP Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığı ile bir Obama zaferi elde etmeyi umdular.

Kılıçdaroğlu ilginç bir şekilde bu ülkede güven duyulan ama Cumhurbaşkanı Erdoğan’a karşı bir seçim mücadelesinde kazanma ihtimali düşük görülen bir isim oldu. En azından sokak bunu söyledi. Altılı Masa’nın ikinci büyük partisi olan İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı Cihan Paçacı, daha önce verdiği bir röportajda bunu Kemal Bey’in Alevi kimliği ile ilişkilendirmişti.

Kutuplaşmanın zirve yaptığı ülkemizde hangi din, etnik ve mezhep grubuna mensup olursa olsun her Türkiye Cumhuriyeti yurttaşının siyasette zemin kazanacağını görme fikri Obama’nın başkan olması gibi aslında...

Son iki yıldan bu yana Anadolu’yu karış karış dolaşan İYİ Parti Genel Başkanı Akşener, siyasi kariyeri pahasına, bir Obama hikayesinin tutmayacağını görüp masadan kalktı.

Altılı İttifakın en büyük iki partisi olan CHP ve İYİ Parti şu ana kadar uzlaşamadı. Aracıların çabalarına rağmen de bir uzlaşı pek mümkün görünmüyor. Artık basit bir anlaşmazlıktan çok daha fazlası söz konusu. Çünkü İYİ Parti endişelerinin görmezden gelinmesine katlanmak istemiyor.

Akşener, 3 Mart cuma günkü toplantının ardından merakla beklenen basın toplantısında bir "çıkmazda" olunduğunu duyurarak kendi ittifakını "halkın iradesini" yansıtma yeteneğini kaybetmekle suçladı. Oysa ki İYİ Parti halka tam olarak bunu vadetmişti. Bu nedenle de anketlerde öne çıkan İstanbul ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlarının isimlerini önerdi. İkisi de CHP üyesi.

Bu durum siyasi bir nezaketsizlik, hatta hadsizlik olarak yorumlanıyor zira Akşener’in aday olmasını istediği isimlerin parti genel başkanlarının iznine ihtiyaçları var. Zaten akşamına da resmi olarak tabi oldukları genel başkanlarını desteklediler kaçınılmaz olarak.

Meral Hanım’ı Millet İttifakı’nı dağıtmakla, altını oymakla, Erdoğan’ı devirme şansını baltalamakla, siyaseten intihar etmekle, milletin vebaline girmekle vs vs suçlayanlar var. Ancak 1990’ların en kritik dönemlerinde siyaset yapmış, bugüne kadar gelmiş, İYİ Parti’yi bugüne getirebilmiş bir siyasetçinin o kadar da hesapsız ve sorumsuz davranmış olma ihtimali düşük…

İYİ Parti kurmaylarında şimdilik bir sessizlik hakim. Partinin ve liderinin gerçekten bir ‘’B Planı var mı" sorusunun cevabı henüz yok. Bu vakitten sonra masaya dönmenin çok da mümkün olmaması ile beraber Akşener’in ya gerçekten çok iyi seçilmiş bir adaya ihtiyacı var ya da kendisi aday olmak durumunda.

Ülkücü harekete gönül veren ve şu an Meral Hanım'ın cephesinde yer alan bazı isimlerle konuştum, onlar da böyle düşünüyor. Ama bir sonraki adım ne olacak konusu şimdilik belirsiz. Nitekim, Türkiye’de siyaset için 24 saat çok uzun bir zaman dilimi.

Fakat İYİ Parti’nin yeni bir ittifak içinde ya da tek başına bir adayla ortaya çıkması illa ki Kılıçdaroğlu’na gidecek desteği zayıflatacaktır. Masada kalan diğer beş parti Kürt oyları ile İYİ Parti’yi ikame etmeyi hesaplıyor olsa da bu denklemdeki bilinmeyenleri bertaraf etmiyor, yine sınırda geziliyor olacak.

Kılıçdaroğlu soğukkanlı bir üslupla süreci yönetme, sofrayı genişletme eğiliminde olduğunun sinyalini verdi. Taburesini alıp gelen adama yer açmayan Kılıçdaroğlu, HDP’ye göz mü kırpıyor diye düşünürken, görüştüğüm bir HDP’li ise ‘’gündemimiz faklı’’ yorumunu yaparak, “Biz İYİ Parti’nin stepnesi değiliz. Açık oy gizli destek yolu ile siyasette HDP’yi illegal görme eğilimi kabul görmez” diyor.

Öte yandan masadaki ilkelere geri dönelim, Kılıçdaroğlu’nu aday göstermeyelim dese bile Akşener’in çıkışı ile İmamoğlu ve Yavaş’ın da olası adaylık senaryosunda kolu kanadı kırılmış oldu.

Türkiye muhalefetinin mevcut şartlar altında siyaseten iflas ettiğini söylemek yanlış olmaz sanırım.

Zira iki tarafa da kulak verdiğinizde kendi pencerelerinden haklı gerekçeleri olduğunu görüyorsunuz. İYİ Parti tarafı masadan kasıtlı olarak uzaklaştırıldıklarını, bu tepkiye mecbur kaldıklarını söylüyor. Aslında pek de yanlış değil bu. Öte yandan diğerleri de ‘’Akşener neden bu kadar bekledi o zaman?’’ diyor.

Akşener’in açıklamaları öncesinde Yavaş ve İmamoğlu ile görüşen iki aracı eski siyasetçi, Erdoğan’ın karşısına çıkmaya cesaret edemeyen İmamoğlu ve Yavaş’ın siyasi hayatlarının “Gül” sendromu olarak toplumun aklında kalacağına dikkat çekerek, ucu açık bir dille sorumluluk almalarını istediler.

Akşener muhalefeti dağıtan isim olarak akıllarda kalacak belki ama milliyetçi cenah için davasından taviz vermemiş biri olarak da anılacak. Güçlü bir aday bulamaz ve kendi aday olmak durumunda kalırsa yine varlığını koruyacak.

Ancak Kılıçdaroğlu için aynısını öngörmek maalesef mümkün değil. Son maçını da kaybederek siyasete veda etmek zorunda kalabilir. Masa yeniden mutabakata varmadığı müddetçe başka bir senaryo öngörülemez gibi.

Çoklu aday ortamında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ikinci tura kalması halinde dahi – masaya dahil olan muhafazakar ve İslamcı oylar dahil olmak üzere – oylar Erdoğan’a mı, Kılıçdaroğlu’na mı gider sorusuna cevap vermek zor…

İki yılda sayfalarca bildiriye ve evraka imza atan siyasi liderlerin bu saatten sonra şapkadan nasıl bir tavşan çıkaracağını bekleyip göreceğiz.

Cuma gününden beri tüm bunlar yaşanırken en çok üzüldüğüm nokta deprem ve depremzedelerimizin gündemdeki sıralamadan düşmesi oldu. Türkiye’yi çok uzun bir maraton bekliyor. Yaraları sarmak çok uzun sürecek. Dayanışma ruhunun uzun yıllar sürmesi gerekecek. Emek gerekecek… Yastığa her başımızı koyduğumuzda evsiz kalan yurttaşlarımızı düşünmemiz gerekecek...

Bu nedenle her siyasi partinin asıl gerçekliğin bu olduğunu, depremin en büyük siyasi argüman olduğunu bilmesi gerekecek. 6 Şubat 2023 saat 04.17 itibarı ile yeni bir siyasi gerçeklik ile karşı karşıyayız; ’’Depremi ciddiye alan kazanır.’’

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar