Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        İstiklal Caddesi’ni 13 Kasım pazar günü kana bulayan ve tüm dünyanın tepkisini çeken Ahlam Albashir, 1999 yılında Haseke kırsalında doğdu. Suriye’nin Haseke-Rakka bölgesinden oldukça bilinen el-Beggara aşiretine mensup.

        El-Beggara aşireti doğu Suriye’nin bilindik aşiretlerinden. Kuzeydoğu Suriye’de Deyrezzor’da 500 bin, Haseke’de 300 bin, Halep ve Rakka’da 300 bin olmak üzere 1 milyonu aşan ferdi bulunduğu iddia ediliyor. İlginç olan el-Beggaraların yaşadıkları bazı yerlerde Suriye rejimi ile, bazı yerlerde Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile, bazen de her iki gruba da eşit mesafede kendilerini konumlandırdıkları bildiriliyor. Dolayısıyla birbirinden farklı silahlı grupların içerisinde aynı aşiretten, hatta aynı soyadından isimleri görebilirsiniz.

        Özellikle Haseke bölgesinde bu aşiret mensuplarının terör örgütü PKK ve onun Suriye kolu olan YPG ile ilişkilerinin içiçe geçtiği, örgüt adına bir taşeron misali eylemlere dahil oldukları da iddialar arasında. İşte 6 cana kast eden henüz 20’li yaşlarında olan Ahlam Albashir Haseke kırsalında, Resulayn bölgesinde bir köyden. Bu köy terör örgütü YPG’nin merkezi sayılabilecek el-Menacir köyüne çok yakın. Bu çevre neredeyse YPG’ye ve onun genelinde Arapların domine ettiği SDG yapısına biat etmiş durumda.

        Terör örgütünü anarken PKK/PYD/YPG diyoruz ama SDG çatısını genelde atlıyoruz. Ana destekçisi ABD, Sünni Arapların yoğunlukta olduğunu iddia etse de SDG’nin içi PKK’dan bağımsız değil. Dolayısıyla Türkiye olarak Anglosakson basını kadar olumlama yapmamız ve SDG’yi DEAŞ ile mücadelede bir çatı örgüt olarak görmemiz mümkün olmuyor. Zira bu yapıyı kuranlar PKK’yı ve komuta kademesini SDG’nin içine resmen monte etmişlerdi. Bu nedenle ki SDG’nin bugün komutanı olarak anılan Mazlum Kobani ya da bildiğimiz adıyla Şahin Cilo, PKK’nın eski Almanya sorumlusu. Ve bildiğimiz kadarıyla kendisi henüz PKK’dan “istifa” etmiş değil!

        PKK’yı Suriye’de makyajlayarak ‘demokrasi savaşçısı’ olarak göstermeye çalışanların gerçek bir pazarlama ve ürün geliştirme stratejisi güttüğü açık. Bunun ilk adımlarını 2014 yılında ‘Rojova Aslanları’ hesapları üzerinden batılı yabancı savaşçıları toplamaya çalıştıklarında görmüştük. Öyle ki böylece faşizm karşıtı, kendince adalet arayan, sosyalist ideolojide ve eski asker kökenli bir çok sarışın mavi gözlü “savaşçı” YPG saflarına katıldı.

        DEAŞ’ın sıçrama yaptığı dönemde PKK da kendini batılı sözde özgürlük savaşçıları ile meşrulaştırmaya çalışıyordu. Kısmen başarılı da oldu.

        Ancak pandeminin de etkisiyle Ortadoğu’dan sıkılan ‘Amerikalı ve Avrupalı hevallerin’ yani arkadaşların, özgürlük savaşı vermeleri gereken bir Ukraynaları var artık. Akın akın Ukrayna’nın milis güçlerine katılıyorlar hatta anayurtları bu katılımı ve Rusya’ya karşı savaşmalarını kutsuyor bile.

        Demem o ki, son dönemde PKK/YPG Avrupa’dan sofistike militan ithalatında duraksama yaşıyor . Onun dışında Türkiye’den örgüte katılım inanılmaz düşük seviyelere inerken Irak, İran ve Rusya’daki Kürtlerin de örgüte rağbet ettiği söylenemez. Ancak görünen o ki insan kaynağını artırmaya çalışan örgüt artık Suriye’de Arapları bünyesine dahil ediyor.

        Aksi takdirde Ahlam Albashir’in PKK/YPG tarafından eğitilip Afrin üzerinden Türkiye’ye illegal yollarla geçmesi ve sivilleri hedef alan bir eyleme imza atması çok da açıklanamazdı. Belli ki PKK Suriyeli Arapları SDG çatısı altında endokrine edip sahaya sürebiliyor.

        Şahsi gözlemim kuruluşundan şu ana kadar üç farklı kırılma noktası yaşayan PKK’nın daha önce olmamış bir şekilde Arapları bünyesine katarak kabuk değiştiriyor olması ve artık bir taşeron örgüte dönüşüyor olması. Zira Suriye’de DEAŞ bitti, Irak’ta da aynı şekilde. Yani kahramanlık yazacak bir hikaye kalmadı. Türkiye’de insan toplayamıyor. Ama bir şekilde ayakta kalması gerekiyor. Bundan sonraki süreçte istihbarat örgütlerinin yüklenicisi olmaya daha teşne yani istekli bir PKK görmemiz mümkün.

        Öte yandan TSK’nın yürüttüğü hava operasyonları ile örgütün farklı lokasyonlardaki komuta kademeleriyle bağlantısı kesiliyor. Bağlantı kopuşu yönetimin gücünü zayıflatırken, daha fazla aykırı seslerin ortaya çıkmasına neden oluyor. Bu aykırı sesler örgüt içindeki sözde kurumsal akıl ve eylem biçimlerinden bağımsız hareket edebilme ihtimalini artırıyor.

        PKK’nın kabuk değişimi nasıl sonuçlanır bilinmez ama DEAŞ sempatizanlarını örgüte dahil yapıyı, daha radikalleştirecektir. El Hol kampındaki DEAŞ’lıların yeniden eyleme geçebileceklerine yönelik çok fazla haberler yazıldı çizildi. ABD bu konuda kaygılarını dile getirdi ancak kimse PKK’nın Sünni Arapları kendine entegre etme ihtimali üzerinde durmadı…

        Bu durumu hepimizin oturup düşünmesi gerekiyor. Özellikle Suriye’de örgütün en büyük destekçisi olan ABD’nin... Örgütün bu yeni versiyonu herkesin başını daha çok ağrıtabilir.

        Afrin, Azez, Al Bab, Cerablus ve Suriye Milli ordusunun kontrol altında tuttuğu diğer bölgelerde son üç yıldan buyana “Mufakhakha” diye tanımlanan tüm bombalı saldırılarda Kürt olmayan Suriyeli Araplar rol aldı. Sahada istediğini alan PKK, bunu şimdi Suriye dışına taşımaya başladı.

        Cani Ahlam Albashir, istihbarat ‘kapan’ sistemlerine takılmadan İstanbul’a gelebildi. Ve canımızı yakabildi. Şimdi bunu sorgulamamız gerekiyor. 40 yıldan buyana, örgüte katılan Kürt ve azda olsa Türk kökenli teröristlerin kayıtlarının neredeyse yüzde 95’ne istihbarat birimleri hakimdi. Ortadoğu’daki bu dönüşüm süreci gösterdi ki, PKK bölgedeki Arap aşiretlerden de çok ciddi sayıda teröristi devşirmiş durumda. Albashir, illerdeki PKK metropol yapılanması iletişim ağına takılmadan hareket edebildi. Ve belli ki bir uyuyan hücre idi. Tehdit algımızı daha güçlü hale getirmek zorundayız. PKK’nın yeni versiyonunu iyi okumalıyız.

        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00
        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar