ABD'nin Fırat'ın doğusunda yaratmak istediği model ne?
Kayda geçen siyasi tarih ileri yönlü seyrini devam ettirirken ona paralel ancak kayıt dışı hareket eden bir de istihbarat seyri vardır. İşte bu nedenle Cumhurbaşkanı Erdoğan Soçi ziyareti dönüşünde basın mensuplarının Suriye’nin Tel Rıfat ve Münbiç’e yönelik olası askeri operasyona Rusya Devlet Başkanı Putin’in tutumuna dair kendisine yöneltilen soruya şu cevabı verdi:
"Putin'in mümkün olduğunca bunları, rejimle birlikte çözme yolunu tercih ederseniz çok daha isabetli olur' gibi bir yaklaşımı var. Biz de diyoruz ki, 'Şu anda bizim istihbarat örgütümüz Suriye istihbaratıyla zaten bu konuları yürütüyor ama bütün mesele netice almak. Eğer istihbaratımız, Suriye istihbaratıyla bu çalışmayı yürütürken, buna rağmen hala orada terör örgütleri fellik fellik at oynatıyorsa bu konuda bize destek vermeniz gerekiyor.' Bu konuda da mutabakatımız var."
Türk ve Suriye istihbaratları en az dört yıldır “arka kapı diplomasisi” dediğimiz formatta görüşmekte. Cumhurbaşkanı Erdoğan bunu zaten 2019’da da dile getirmişti. Ancak Suriye Devlet Başkanı Esad ile bire bir teması yeniden başlatma konusunda şu ana kadar yeşil ışık yakmadı. Oysa ki ne Suriye savaşı bugün başladığı noktada ne de Türkiye bundan 11 yıl önceki Türkiye. Siyasi, iktisadi, sosyolojik, kültürel anlamda o kadar çok şey değişti, olmaz dediklerimiz oldu; olur gördüklerimiz o kadar yabancılaştı ki...
Ayrıca sadece Arap coğrafyasında değil dünyanın başka bölgelerinde de denklem değişti.
MOSKOVA’NIN DURUŞU NET GÖRÜNMÜYOR
Her şeyden önce Rusya gibi bir komşu ile artık sadece Suriye değil Libya, Karabağ gibi bölgelerde işbirliğimiz olduğu gibi Batı ve Rusya arasında Ukrayna üzerinden yürüyen savaşta Türkiye resmen bir sorun çözücü, açık kanal misyonu yüklendi. BM ile yürütülen ortak paket program sayesinde dünyada gıda krizi ve enflasyonunun önü alındı. Hem Ukrayna hem Rusya kazandı...
Beş ay önce Rusya’nın Ukrayna’da başlattığı işgal sonrasında yaşadığı ekonomik çöküntü ve dışlanma Moskova-Ankara hattında Ankara’nın elini güçlendirdi. Libya, Suriye, Karabağ gibi çatışma alanlarında kurduğumuz kırılgan işbirliğini dengeleyen bir kart bu.
Ancak günün sonunda her ne kadar teröre karşı mücadelede ortak duruş, Suriye’nin toprak bütünlüğü gibi başlıklarda ortak bildirilerde mutabık kalsak da sahada yazılan tarih farklı söylüyor. Moskova’nın PKK/PYD/YPG ile bir sorunu olmadığını, temsilcilik açmalarına dahi izin verildiği ortada. Türkiye’nin en önemli ulusal güvenlik tehditlerinden biri karşısında Rusya tutumunu değiştirmiyor.
Ankara’nın Suriye’ye yönelik planladığı askeri operasyona Putin’in ses çıkarmadığı gibi bir görüntü oluşsa da Suriye hava sahasını kontrolünde tutan Rusya, Ankara’ya bu konuda bir garanti vermedi. İran’ın operasyona karşı olumsuz tutumuna yönelik nasıl bir söz verdi, onu da henüz bilmiyoruz.
ZAMAN DARALIYOR
Şimdi içinizden “Aman canım, Rusya diplomatik olarak kınama yayınlar ama Türkiye’nin operasyonuna ses çıkarmaz” diyebilirsiniz. Lojistik ve askeri kapasite olarak Türkiye rahatlıkla bu operasyonu yapar, ancak bu sefer durum farklı. 2023 seçimine bir yıldan az bir vakit var ve hükümet mevcut ekonomi verileriyle zorlanıyor. Ankara’nın zaman kaybetme lüksü şu anda yok.
Rusya, Ukrayna’da yürüttüğü savaş sonrasında artık Türkiye üzerinde eskisi gibi bir baskı kuramıyor ancak Putin savaşı da işleri de zamana yayma; tükenirken tüketme stratejisini elden bırakmıyor. Elimiz güçlü olsa da zamanımız çok fazla sayılmaz.
Fakat mevsimsel koşulları vs düşünürsek Türkiye’nin Tel Rıfat ve Münbiç’e yönelik operasyona Ağustos sonuna doğru start vermesi olası gözüküyor.
ABD’NİN SÖZDE DAHİYANE PLANI
Öte yandan Fırat’ın doğusunda ABD bir PKK devletine doğum yapmak üzere hazırlıklarını tam gaz sürdürüyor. Washington ve diğer birçok Batı başkenti hala PKK/YPG’yi DEAŞ’ı püskürten, yenen bir askeri güç olarak görüyor. Ama kafasını kuma gömen devekuşu misali, YPG ile PKK’nın bire bir aynı olduğu gerçeğini daha fazla saklayamıyorlar.
Bu konuda vaktiyle Türkiye’ye destek veren çıkışlarıyla bildiğimiz, sonra çark eden, sonra tekrar yörüngeye giren ABD’li senatör Lindsey Graham Ankara'nın kaygılarına kulak veren ama “SDG'ye DEAŞ'ın yeniden ortaya çıkmasına engel olacak şekilde destek olmayı sürdürecek” bir model üzerinde çalışıyormuş.
Ana başlığı “Tampon Bölge ve Rojova’ya Statü” olan bu formülde Graham, Ankara’yı SDG ile barışma ve sınırda güvenli bölge kurmaya karşılık Türkiye'ye, Suriye'nin kuzeydoğusundaki petrol ve doğal gaz sahalarında yatırım yapma imkanı verecek bir teşvik öneriyor.
Ancak Ankara’ya sunmaya hazırladığı bu modelde de diğer birçok konuda olduğu gibi Washington ya öngörüsüz ya da bilerek ucunu açık bırakıyor.
‘YETER Kİ YPG’YE DOKUNMA’
Öğrendiğim kadarıyla Graham, Türkiye’nin Fırat'ın doğusuna herhangi bir askeri müdahale yapmayacağı yönünde teminat vermesine karşılık olarak SDG'yi Münbiç'ten tamamen çekerek bu bölgeyi Türk ordusuna teslim etmeyi öngörüyor.
Amerika SDG’yi yani Suriye Demokratik Güçleri denen çatı yapıyı nedense alternatif bir Arap, muhalif yapı gibi göstermekten, YPG’nin bu yapıda bel kemiği olduğunu inkar etmekten vazgeçmiyor!
Temmuz başında Fırat’ın doğusuna ve Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’ne ziyaret gerçekleştiren Graham, Biden yönetiminin de kazanımlarının korunmasına yardımcı bir siyaset yürüttüğünü Fox News’te de belirtmişti. Bu çerçevede 900 Amerikan askerinin yerel güçlerle çalışmak ve DEAŞ’ın büyümesini engellemek üzere SDG kontrolündeki bölge ve Tenef’te (al-Tanf) kaldığını ifade etmişti.
Graham’ın “çok yararlı” gördüğü bu çözüm, Türkiye’nin güvenlikle ilgili endişelerinin yanıtlanmasında ve beraberinde Türkiye hükümeti ile Kuzey Doğu Suriye yerlileri arasındaki ekonomik ilişkilerin ilerlemesinde yatıyor. Bunu da petrol üzerinden yapmaya çalışıyor.
Kısacası Graham diyor ki “Biz Suriye’nin kuzeyinde otonom ya da bağımsız bir PKK devleti kuracağız. Ey Türkiye, sen de Irak Kürt Bölgesel Yönetimi ile vaktiyle kurduğun gibi bir ilişki kur. Daha da şartları zorlama.”
PKK’YI MEŞRULAŞTIRMA ÇABASI...
Tamam da Graham... Bu planı sizle çalışan bürokrat ve teknokratlarınız size şunları söylemiyor mu? Irak’taki Kürt yönetimi PKK değil, o coğrafyanın siyasi Kürt partileri. Irak peşmergesi 90’larda, TSK ile hareket etti ve PKK ile savaşta üç bine yakın kayıp verdi. Irak Kürtleri muhafazakar, Sünni oldukları için Türkiye ile ünsiyet kurmakta zorlanmıyorlar. Her Kürdü PKK sevici sanmayalım, demiyorlar mı?
Öte yandan gerçekten aynı etnik grup olmasına rağmen Suriye ve Irak Kürtleri toplumsal olarak birbirinden ayrışır. Irak Kürtleri aşiret yapısında, Suriye Kürtleri daha bireysel. Irak Kürtleri daha muhafazakar, Suriye Kürtleri daha seküler, vs vs... Elbette siyasi konjonktür olmadık zamanda olmadık tarafları bir araya getirmek konusunda maharetini gösterdi. Ancak en azından şimdilik durum hala böyle.
Ancak Ankara’nın Erbil ile kurduğu ekonomik ilişkiyi “Rojova” ile kuracağını öngörmek de Washington’ın öngörüsüzlüğü, ne diyelim?