Irak'ta Şiilerin savaşı….
Irak’ta seçim yapılalı neredeyse bir yıl olacak. En fazla oyu Arap-Şii din adamı Mukteda el-Sadr’ın partisi kazanmıştı. Ancak geçen zamana rağmen Irak’ta hala hükümet kurulamadı. Bunun en temel sebebi olarak İran’ın Irak’taki Şii partiler üzerinden siyasete dolaylı ve direkt yollarla müdahalesinin olması görüldü.
İşte bu uzatmalara bir tepki olarak geçtiğimiz hafta iki gün arayla Sadr grubu parlamentoyu bastı. Aslında ilk baskın bir uyarı niteliğindeydi. Hükümetin kurulma sürecinde İran müdahalesini kabul etmeyen Sadr, İran’a “Irak siyasetinden elini çek” mesajını verdi. Ancak İran bu mesaja karşılık ABD’nin özel bir operasyonla iki yıl önce öldürdüğü Kudüs Ordusu eski komutanı Kasım Süleymani’nin yerini alan İsmail Kaani’yi Bağdat’a gönderdi. Amacı Irak’ın paramiliter gücü sayılan Haşdi Şaabi güçlerini Sadr grubuna karşı harekete geçirmekti.
Ancak Sadr, İran’ın bu kartını çok hızlı bir şekilde okudu. İlk yaptığı hamle Şii pratikte İran yanlısı Kum ekolünün temsilcisi olan el-Hekim ailesinin Irak genelinde ofislerini basarak cevap vermekti. Ayrıca el-Hekim ailesinin kalesi olarak bilinen ve cumhurbaşkanlığı sarayının yanı başındaki Cadiriye semtindeki ofisin önünde de silahlı adamlarıyla boy gösterdi.
Cumartesi günü Sadr, destekçilerin bir sosyal medya hesabı üzerinden örgütleyerek önce Tahrir meydanında topladı. Ardından yeşil bölgeye koşulları zorlayarak girmelerini sağladı. Ve parlamentoyu ikinci kez basmış oldu. Üstelik bu kez İran’ın siyasi temsilcilerinin ve en büyük dini temsilcisi Seyid Ali Sistani’nin gözlerinin içine bakarak, hem de Irak asker ve polisinin yardımıyla.
Aslında Sadr hakkını talep etmekte. İran ise Kum ekolünden gelen ve yönetebileceği bir başbakan istiyor. Fakat tarafların şu an için uzlaşması beklenen bir durum değil. Zira İran yanlısı Şii koalisyonunun başbakan adayı Muhammed Şiya es-Sudani, eski başbakan ve Dawa Partisi lideri Nuri el-Maliki’nin en has adamı olarak biliniyor.
Mukteda el-Sadr Şii bir lider olsa bile kendisini Arap milletçisi olarak görmek yanlış olmaz. Zaten babası da Irak’ın gelmiş geçmiş en büyük Şii ulemalarından Ayetullah Muhammed el-Sadr’dır. Dolayısıyla Irak halkının her zaman büyük desteğini görmüştür. Bu anlamda Sadr için “Irak’ın yerli ve milli Şii lideri” demek pek de yanlış olmaz sanırım.
Kendisi Kürt siyasi partileri KYB ve KDP ile son dört yıl içinde siyasi ilişkiler geliştirmiş, ülke genelinde diğer Sünni Arap siyasi gruplarla da diyalog kurmayı başarmış bir siyasetçi. Bugün Bağdat’ın en kalabalık semti kendi adıyla özdeşlemiş durumda: Medinetül Sadr ya da Sadr City…
ABD'nin 2003'te Irak’ı işgal edip Saddam Hüseyin'i devirdiği günden bu yana ülkede etnik köken ve mezheplere dayalı bir seçim sistemi uygulanıyor. Adı konmamış bir uzlaşı üzerine başbakan Şiilerden, cumhurbaşkanı Kürtlerden, meclis başkanı ise Sünni Araplardan seçiliyor. O tarihten bu yana yapılan tüm seçimlerde hem meclis hem de hükümette Şiilerin ağırlıkta olmasından mütevellit ABD, Irak’ı İran’a teslim etmekle itham ediliyor. Hatta bu anlamda Irak’ı aslında ABD değil İran işgal etti diyenlerin sayısı hiç de az değil.
Ancak İran 2003’ten bu yana ilk defa sert bir kayaya çarptı. Sünnilerden ve Kürtlerden de siyasi destek almayı başaran Sadr’ın İran’ın siyasi baskılarına boyun eğmesi pek beklenen bir durum değil. Ancak iç siyasette sıkışan, şu dönemde dış siyasette Amerika’dan gaz alan İran, Irak’ı kan gölüne çevirecek üç kartı devreye sokabilir.
Bunlardan birincisi, bugüne kadar Bağdat’ta cumhurbaşkanlığı için Kürtler hep ortak bir aday belirliyordu. Barzani’nin tarihsel temsilini üstlenen KDP Bölgesel Kürt Yönetimi’nin cumhurbaşkanını belirlerken Talabani’nin tarihsel misyonunu yüklenen KYB ise Irak cumhurbaşkanını belirliyordu. Bir önceki seçimde KDP ve KYB arasında bu anlamda bir gerilim yaşandı. Ancak sonunda Berham Salih ismi üzerinde anlaşmışlardı.
Gelgelelim, içinde bulunduğumuz hafta içerisinde Irak’ta başbakanın belirlenebilmesi için cumhurbaşkanının belirlenmesi gerekiyor. Dolayısıyla İran KYB üzerinde baskı kurarak kendi adayının yani Sudani’nin başbakanlığı konusunda ısrarcı olabilir. Yani KDP ve KYB cumhurbaşkanı ismi üzerinde bu sefer uzlaşamayabilir. Bunun sonucunda Kürtlerin de kendi arasında gerilim iyice tırmanır. Bu durumda İran’ın desteği ile PKK Kürt bölgesi içinde hiç istemeyeceğimiz Suriye’den sonra Irak’ta da bir güç haline dönüşebilir; meşrulaşabilir.
İran’ın devreye sokacağı ikinci senaryo ise en korkulan ama en olası senaryo. Irak’ı kan gölüne çevirebilecek Kudüs Ordusu kontrolündeki Haşdi Şaabi güçlerinin sivil halkın üzerine yürümesi ve/ya saldırması olacaktır. İran’ın böyle bir senaryoya kalkışması durumunda – ki sahadan aldığım geri dönüşlerde bu olasılığın çok güçlü olduğu belirtiliyor – Sadr’ın da kendisine bağlı Mehdi Ordusu’nu sahaya sürmesi beklenir. Mehdi ordusunun sayısının da 100 binden aşağı olmadığı biliniyor.
Tahran’ın el-Hekim ailesinin kontrolündeki Bedr tugayları içerisindeki Türkmenleri, Sünni Türkmenlere karşı manipüle etmesi de olası bir durum olarak karşımıza çıkıyor. Bu olasılık gerçekleşir ise Türkiye’nin de siyasi olarak sürece dahil olması söz konusu olabilir. Türkmenlerin kendi aralarında mezhepsel bir çatışmaya girmesi Ankara’nın çok da isteyeceği bir durum değil.
Üçüncü senaryo ise Maliki ve Ammar el-Hekim ile birlikte Şii komuta kademesini harekete geçirip bir darbe kalkışması gerçekleştirilmesi. O vakit Irak’ta yeni bir Baas dönemi görmemiz mümkündür.
Bu üç senaryonun olmaması için Sadr’ın başarılı olmasını ve bir an önce hükümeti kurmasını temenni etmemiz gerekiyor. Kum ekolünün Tahran’dan başlayıp Bağdat, Şam ve Beyrut’a uzanan Şii hilaline yine bir Şii lider engel olabilir durumda.
Son olarak, bir ismi not etmenizi rica ediyorum…
Kays el-Hazali…
Kuzey Irak’ın sınırımıza yakın Pareh kasabasında Arap sivillerin hayatını kaybetmesinin ardından Musul Başkonsolosluk binamıza yönelik füze saldırısı gerçekleştiren Haşdi Şaabi grubunun lideri. Türkiye aleyhtarı çıkışlarıyla Irak’ta bilinen Hazali, İran desteği ile PKK’yı diğer Kürt gruplara karşı meşrulaştırabilir. Örgüt ile girift ilişkileri zaten Irak’ta biliniyor. Hatta şu dönemde İran’ın PKK’ya silah desteğini bu isim ve kendisine bağlı yapılanma üzerinden gerçekleştirdiğini duyuyoruz.
Açıkçası İran’ın Irak’ta suyu bulandırırken Türkiye’yi PKK’yla meşgul etmeye çalışacağını düşünüyorum. Zira yakın zamanda Hakkari sınırları içerisinde bir kamu personeli üzerinde yakalanan İran’dan getirilmiş patlayıcılar bu çabaya işaret ediyor.
Ortadoğu’da her gün yeni bir sürprizle karşılaşmak bazen insanı yoruyor, değil mi?