ABD-Yunanistan savunma anlaşması
Yunanistan, Doğu Akdeniz'de Türkiye ile yaşanan gerilimlerin olduğu bir zamanda önce Fransa ile tarihi bir savunma anlaşması yaptı. Geride bıraktığımız haftada Atina yönetimi ABD ile yaptığı anlaşma ile askeri bağlarını güçlendirdi.
1 Ekim 2021 tarihinde “Fransa ve Yunanistan ne yapmaya çalışıyor?” başlıklı köşe yazımda Yunanistan’ın Fransa ile imzaladığı savunma anlaşmasının tüm detaylarını kaleme almıştım. Diplomatik ve askeri iş birliği yönü ile değerlendirme yaptığım anlaşmanın içeriğine göre Fransa’nın açık ve net bir dille Yunanistan’ın yanında yer alacağını ifade etmiştim. Yani Yunanistan’a yönelik bir askeri hamle karşında Fransa Atina’yı yalnız bırakmayacağını taahhüt ediyor.
Şimdi benzer bir anlaşma ABD yönetimi ile gerçekleştirildi. Yunanistan ABD ile uzun yıllardan bu yana “Savunma İş birliği Anlaşması”nı (MDCA) güncelleyerek sürdürüyor. Ancak son güncellemenin metni geçmiştekilerden farklılıklar ihtiva ediyor.
Askeri olarak karşımızda durması imkansız olan Atina yönetimi, bölgedeki diplomatik cephaneliğini güçlendiren iki temel unsur ile bu anlaşmada dikkat çekiyor. Anlaşma metninde geçmiş MDCA protokollerinden farklı olarak ilk kez, “silahlı saldırı veya saldırı tehdidi dahil olmak üzere, bu yönde herhangi bir teşebbüs veya eyleme aktif ve koşulsuz olarak karşı çıkma kararlılıkları ve böyle bir eylemin engellenmesine yönelik en uygun büyük çabayı gösterme taahhütleri” teyit ediliyor. Barışı tehdit eden eylemler karşısında, "güvenlik, egemenlik, bağımsızlık ve toprak bütünlüğünü" korumaya yönelik karşılıklı bir karara atıfta bulunuluyor.
ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, geçtiğimiz hafta Yunanistan Başbakan Kiriyakos Miçotakis'e gönderdiği mektubunda, Yunanistan'ın egemenliğine ve toprak bütünlüğüne saygı gösterilmesi ihtiyacına, ayrıca Yunanistan’ın Uluslararası Deniz Hukuku temelinde egemenlik haklarına açıkça atıfta bulunuyordu. Bu noktada öne çıkan konu Blinken’in “deniz hukuku”ndan kastının kime gönderme olduğu. Zira ABD’nin bunu açık bir dille ifade etmesi gerekir.
Uzun yıllar Irak’ta görev yapmış Yunan diplomat bir arkadaşım, bu mektuptaki ifadeleri ABD’nin esasen Yunanistan'ın MEB'deki (münhasır ekonomik bölge) ve kıta sahanlığındaki egemenlik haklarını tanıyıp tam saygı duyması olarak yorumladıklarını ifade ediyor. Blinken eğer bu şuurla bu mesajı vermeye kalkışmışsa, ABD'nin UNCLOS'u (Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi) imzalamamış bir ülke olarak bu ifadeleri kullanmış olması iyi niyetli değil.
Anlaşma, Amerikan kuvvetlerinin Girit dışındaki adalara konuşlanma olasılığını da açık bırakıyor. Volos (Georgula Kampı), Dedeağaç (Giannuli Kampı), Litohoro Atış Alanı ve Suda Deniz Üssü, Amerikan kuvvetlerinin harekât yapacağı ve eğitim alacakları üsler olarak belirtiliyor.
Atina, Paris'te Yunanistan-Fransa karşılıklı savunma yardımı maddesinin imzalanmasından sonra, bir ikili anlaşma daha yaparak egemenlik haklarına ve egemenliğe atıfta bulunuyor. Her iki durumda da NATO çerçevesi içinde ve dışında, toplu taahhütlere yeni tip ikili anlaşmalar ekleyen Atina elini güçlendirmek istiyor.
Diplomatlarımızın ve çalışan tüm akademik kurum ve hocalarımızın önümüzdeki kısa, orta ve uzun vadede Ege ve Doğu Akdeniz çalışmalarını yoğunlaştırması gerekiyor. Dışişleri Bakanlığı’nın Mısır, İsrail ve Lübnan ile diplomatik ilişki çalışmalarına hız vermesi artık elzem. Yunanistan’ın ABD ve Fransa ile kurduğu bu ağı Akdeniz’de eski dostlarla yeni bir sayfa açarak aşabiliriz.
Dostları arttırmanın zamanı. Ne kadar farkındayız bilemem ama Yunanistan bölgedeki koşulları 1. Dünya Savaşı şartlarına doğru sürüklüyor. ABD yönetiminin ise göremediği, burada S 400’lerden dolayı siyasi iktidarı cezalandırmaya kalkışmasından farklı bir durum söz konusu… ABD, Yunanistan’ın Mavi Vatan doktrinine karşı kabadayılık taslamasına ön ayak olmaya kalkışırsa Türkiye’nin bir Irak olmadığını bilmelidir.