Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Akdeniz ve Ege’de hava sıcaklıkları mevsim şartlarının üzerinde seyrederken siyasette de sular ısınıyor. Türkiye-Libya arasında imzalanan Deniz Sınırı Antlaşması’nın ardından Akdeniz’e sınırı olan ülkelerle diplomasi trafiğini arttıran Yunanistan hükümeti, “Ulusal Güvenlik Stratejisi” ve “Kırmızı Çizgileri” oluşturmak üzere çalışmalarına start verdi.

        Görüştüğüm diplomatik kaynaklar, Atina’da hükümet ile dışişleri personeli arasında oldukça problemli bir sürecin yaşandığını hatta zaman zaman gerginliklerin de arttığını belirtiyorlar. Zira hükümetin Türkiye ile yaşanan doğu Akdeniz krizinde yeterli argümanlar sağlayamadığı kanaati oluşmuş.

        Ankara-Kahire ve Ankara-Telaviv hatlarındaki diplomasi trafiği Yunanistan’ı oldukça şaşırtmış durumda. Avrupa Birliği üzerinden Türkiye’ye baskıyı arttırarak yol almak isteyen Atina’da anlaşılan işler beklendiği gibi gitmemiş…

        Tam da devlet içinde bir kriz ve gerilimin tırmandığı bir dönemde, Yunanistan hükümeti Milli Güvenlik Danışmanı Thanos Dokos başkanlığında Amerika’nınkine benzer bir şekilde Ulusal Güvenlik Stratejisi (National Security Strategy) oluşturulması kararı alındı. Hükümet, Dışişleri ve Savunma Konseyi’nde (KYSEA) bu sürece destek verecek.

        Thanos Dokos, Ülkenin dış politikasını uygulamada merkezi teşkilat olan dışişleri bakanlığı haricinde, milli güvenlik stratejisi ile birlikte savunma politikalarının (Milli Savunma Bakanlığı), siber güvenlik stratejisinin (Dijital Yönetim Bakanlığı) ve iç güvenlik stratejisinin (Vatandaşı Koruma Bakanlığı) bileşimini sağlayacak.

        KYSEA da, Milli Güvenlik Stratejisi’nin en geç yılın sonuna kadar hazırlanmasını istiyor.

        Milli Güvenlik Stratejisi’nin odak noktasında elbette Türkiye’nin ve tüm yeni boyutlarıyla Doğu Akdeniz’de oluşan ortamın bulunması bekleniyor. Geçen yaz Meis Adası’nın (Kastelorizo) güneyindeki gelişmeler, Kıbrıs’ta revize edilen Türkiye’nin yeni pozisyonu ve Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki net duruşu ana gündem olarak yer alacak.

        Atina, yakın zamana kadar ilgi alanı dışında kalan Libya gibi (Türkiye-Libya anlaşması nedeniyle) bölgelerle milli çıkarlarla bağlantılı bir yol haritası çizmeye çalışacak.

        Komşumuz Yunanistan, şekillendireceği stratejide özellikle 2020 Şubat-Mart aylarında Meriç’te geliştiği şekliyle göçmen meselesini sertlik ve şiddetle nasıl bastıracağını da gündemine alacak.

        YUNANİSTAN’A SIĞINAN FETÖCÜLERİN ATİNA ÜZERİNDEKİ ‘YUMUŞAK GÜCÜ’

        Türkiye, 2015'ten bu yana hep Suriye, Irak, Afganistan ve diğer ülkelerde tırmanan şiddetten kaçan milyonlarca insanın sığındığı "mülteci krizinin" merkezinde yer alıyor. Ankara bu insani krizi yönetebilmek için yıllardır milyarlarca dolar para harcadı. Ama bunu bir belgesel veya filme dökmeyi beceremedik….

        Komşumuz Yunanistan, tüm dünyanın gözleri önünde mültecileri ölüme terk ederken, 15 Temmuz darbesine karışmış FETÖ’cülerin hayat hikayesini filmleştirdi.

        Yunan gazeteci ve film yapımcısı Marianna Kakaounakis, ilk belgesel filmi olan "Görünmez"de FETÖ’cülerin Yunanistan’daki hayat hikayesini anlatıyor. Kakaounaki, Yunan Ekatherini gazetesinde yazan bir gazeteci… Meslektaşım ülkesine sığınan yüzbinlerce Suriyeli, Afgan, İranlı, Iraklının dramlarını görmezden gelip ülkesindeki FETÖ’cülerin hayatını belgesel film yapmış…

        Filmde trajedi dili kullanılmış ve Atina'ya gelen ilk FETÖ’cülerden biri olan Ahmet yer alıyor. Ahmet, terör iddiaları üzerine işini kaybedinceye kadar Türkiye'de ambulans doktoru olarak çalışıyor gözüküyor. 15 Temmuz darbesine karıştığı için kaçmak zorunda kalmasına rağmen Atina'da kendini rahat hissediyor, Yunanca öğreniyor, uyum sağlamak ve yeni bir hayat kurmak istiyor.

        Filmde canlandırılan ikinci aile olan Gonca ve Ebubekir Kara çifti. Bu çift de FETÖ nedeniyle Türkiye’den kaçan bir çift.

        Kakaounaki, neden bu senaryoyu kaleme aldın ve yapımını üstlendin sorusuna ise: "Bu insanlar bırakın film çekmeyi, kaderleri hakkında yazmamı bile istemediler. Bu yüzden bu hikayeleri anlatmam gerektiğini hissettim," diyor.

        Filmde yer alan repliklerde, FETÖ’cü Ahmet: "Erdoğan'ı uzun süre destekledik ama onunla Gülen arasındaki ilişki bozulunca her türlü zulme uğradık," diyor.

        Ancak filmde aslında bizim de ilk kez öğrendiğimiz bir tablo ortaya çıkıyor. Filme göre, FETÖ destekçilerinin 2020 yılı sonuna kadar AB'de yaklaşık 80.000 sığınma başvurusunda bulunmuş!

        Film ayrıca FETÖ’cü ailenin ülkeyi terk etmek istediğinden bahsediyor. Aileye ilişkin şu bilgilere yer veriliyor: Yunan iltica sisteminde başvuruların kabulü şansı çok düşük, Yunan devletinin desteği çok düşük. Yunanistan onlar için derin travma oluyor. Onları İzmir'den Sakız Adası'na getirmesi gereken tekne alabora olunca, yolcuların çoğu yüzme bilmediği ve can yelekleri yetersiz olduğu için Eylül 2019'da oğulları Mustafa ve kızları Gülcan da dahil olmak üzere 19 yolcudan yedisi boğuluyor…

        Gonca ve Ebubekir Kara'nın Yunanistan'daki yaşamı, adeta travmayla başa çıkma hali olarak işlenmiş. Alabora sırasında üç çocuklarının ikisini kaybettikleri ifade ediliyor. Bu iltica, Hayatta kalan oğulları Ali İhsan'ın özgürce yeni bir hayata sahip olmasını sağlama girişimi olarak sunuluyor…

        Sizce de bir gariplik yok mu? 15 Temmuz’un anlatılması hususunda biz bir şeyleri eksik veya yanlış yapmış olabilir miyiz? FETÖ’cü darbe girişimi sadece hükümeti devirmeye yönelik bir hamle değil, Türkiye Cumhuriyeti’ne, 82 milyonun kaderine kast etmiş bir kalkışmadır. Biz bunu anlatmakta yetersiz kalmış olmalıyız ki bu tip yapımlar aracılığıyla örgüt kendine meşru bir zemin bulmaya çalışıyor.

        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00
        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar