Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Avrupa Konseyinin 10-11 Aralık’ta gerçekleşecek zirve toplantısında, Türkiye’ye yaptırımlar ile ilgili olarak zorlu bir diplomatik bilek güreşinin gerçekleşmesi bekleniyor. Medyada çok gündem konusu haline gelmese de Ankara’nın gözü kulağı Brüksel’de.

        Zirvede Avrupalı liderler, Türkiye’ye karşı yaptırımlar konusunda bir uzlaşma arayacak. Ama herkesin uzlaşma önerisi ya da metodu farklı. Görünen o ki bu uzlaşma, Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin hedeflerinde orta yolu adres gösteren Almanya ile Yunanistan’ın hukuksuz tezleri karşısında sertleşen Türkiye’nin cezalandırılmasını isteyen Avusturya, Yunanistan’ın yanı sıra Fransa’nın katı ve suçlayıcı tutumu arasında Türkiye karşıtı tezleri aleyhinde şekillenecek.

        Mevcut konjonktürde, AB’nin 27 üye ülkesinin genel algısını Fransa ve Yunanistan şekillendirmeye çalışıyor. Zira Fransa ve Yunanistan özellikle, Çek Cumhuriyeti, Romanya, İsveç, Litvanya, Hollanda, Macaristan, Letonya ve Polonya üzerinden baskı kurarak Türkiye karşıtı bir blok oluşturma derdinde.

        Zirvede nihai kararların ne olacağıyla ilgili Fransa ve Yunan diplomasisi iki senaryo üzerinden oyuna devam ediyor.

        İlk senaryo, yaptırımları otomatik olarak uygulama kararı, ikincisi ise yaptırımlara karar vermek, ancak bunları hemen etkinleştirmemek. Bir bakıma ikinci senaryo, geçen ekim ayında yapılan AB Zirvesi sonuçlarına benziyor. Hemen söyleyeyim, görüştüğüm diplomatik kaynaklar, Türkiye’ye karşı kısıtlayıcı önlemlerin/yaptırımların hemen uygulanmasının şu anda masada bulunmadığını belirtiyorlar.

        Ancak, tehlikeli bir boyut var. Yaptırım uygulanabilecek sektörlerin somut bir listesinin hazırlanması ve AB Dış İlişkiler Yüksek Temsilcisi Joseph Borrell’i bununla ilgili bir yaptırım kataloğunun yazılı olarak hazırlamakla görevlendirilmesine zorlayabilirler.

        Son günlerde, bir hayli açık ya da perde arkası temaslar yapılırken, Zirve toplantısının gerçekleştirileceği tarih yaklaştıkça belli ki bu temaslar doruğa ulaşacak. AB içinde geleneksel olarak Türkiye’yi destekleyen ülkelerde Fransa ve Yunanistan’ın lobi baskısı altına alınmış durumda.

        Türkiye-Fransa ilişkileri belki de en kötü döneminden geçiyor. Alman fırkateyni Hamburg’un Türk bandıralı yük gemisi Rosaline A’da hukuksuz denetim yapması nedeniyle Ankara-Berlin arasında da gerilim tırmandı. Eş zamanlı olarak, halihazırda çalkantılı olan Avrupa-Türkiye ilişkileri denklemini iki faktör etkiliyor: Biri ABD’deki bayrak değişimi, diğeri ise Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan’ın Brüksel’e yönelik verdiği mesajlar.

        Şurası çok açık ki Türkiye zaman kazanmak istiyor. Kısa bir süre önce Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yakın danışmanı İbrahim Kalın’ın Brüksel ziyareti ve Charles Michel ile Josep Borrell’in çalışma görüşmesinde Kalın’a Doğu Akdeniz ve deniz alanlarını sınırlandırma hususunda Türk Dışişleri Bakanlığının tecrübeli diplomatı Çağatay Erciyes eşlik etti.

        Hem Kalın, hem de ziyaret sonrasında Cumhurbaşkanı Erdoğan, aynı anda Atina ve Paris karşısında sert söylemi devam ettirmelerine rağmen, Avrupa-Türkiye ilişkilerinin yeniden başlamasına açık olduklarını ifade etti.

        Ancak Türkiye’nin samimi bir diyaloğu istediğini kanıtlayacak yeterli bir zaman gerekiyor.

        Biden hükümetinin Ankara’ya yönelik tavrıyla ilgili olarak Atina’nın ne beklemesi gerektiği konusu gerçekçilik istiyor. Tecrübeli diplomatların tahmini, Amerikan dış politikasının kurumsal niteliğine yeniden bürüneceği yönünde, bu da ABD Dışişleri Bakanlığının Amerika-Türkiye ilişkilerinde başrolü yeniden üstleneceği anlamına geliyor.

        Washington’un, Ankara'ya karşı hemen sertleşmeyeceğine, aksine ilk etapta ihtilaflara rağmen, kritik meselelerde bir işbirliği çerçevesi şekillendirileceğine inanılıyor. Çünkü sert yaptırımların hemen uygulanması Türkiye’yi kesin olarak Rusya ve Çin’e ziyadesiyle yaklaştırabilir. Bu taktik başarısız olursa, S-400’lere yönelik yaptırımlar meselesinde bir yol alınmaya çalışılacak.

        Peki ABD değil de AB Türkiye’ye yaptırım uygularsa, ne kadar zarar verir? Büyük çaplı bir zarar olacağı düşünülmüyor.

        Almanya’nın ve diğer Kuzey Avrupa ülkelerinin ekonomik bağı o kadar eski ve kurumsal ilişkilere dayanıyor ki Türkiye’ye Ankara’ya yönelik herhangi bir yaptırım, bu yaptırımları uygulayanlara da korkunç zararlar verecektir.

        Yani iki ucu keskin bıçak…

        Bu ülkelerde, özellikle Almanya’da, yekpare Türk nüfusunun varlığı her “Türk karşıtı” kararın iç politika ve sosyal karışıklığa sebep olmasına yol açacaktır.

        Türkiye’nin jeopolitik boyutunu, yönetimlerinden bağımsız olarak, Amerikalılar gibi Avrupalıların da görmezden gelmesi mümkün değildir. Bu da Batı’nın Ankara’yı bir “oyuncu” olarak ele alması ve dolayısıyla her bağı kopararak onu “cezalandırmak” ve önemli bir jeopolitik faktörü bölgede kontrolsüz davranmaya terk etmek yerine, onunla müzakere etmek zorunda olduğu anlamına gelir.

        Evet, liderler zirvesi mutlaka sert tartışmalar ile geçecektir. Ancak AB’ye doğru bir yolculuk düşüncemiz varsa - ki Cumhurbaşkanı Erdoğan kendimizi Avrupa’da görüyoruz diyerek bunu bir kez daha dile getirdi - o vakit kararlı yol haritaları belirleme zamanı geldi.

        Türkiye için diplomasideki kurumsal kapasitesini, tüm geçmiş tecrübesiyle, full çalıştırma zamanı gelmiş gözüküyor.

        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00
        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar