Soğuk Savaş 2.0
Dünyanın yeni bir Soğuk Savaş’ın eşiğine geldiği yıllardır yazılır çizilir; ancak ABD ve Rusya gerilimi üzerinden şekillenen bir okumadır. Oysa artık yakın dönemde ikinci sürüm Soğuk Savaş ABD-Çin gerilimi üzerinden tanımlanıyor. Küresel ticaretin büyük iki rakibi aslında bir diğerinin ekonomik sistemini de besliyor.
Ancak Çin ekonomisinin giderek büyümesi, Amerikan tahvillerine olan iştahı yüksek doz satın almaya dönünce küresel rezerv paranın sahibi tedirgin olmaya başladı. Ticaret savaşları, siber ve teknoloji savaşları bitmek bilmedi.
Bugün Çin, ABD Başkanı Donald Trump'ın korumacı önlemlerine rağmen yaklaşık 1,2 trilyon dolarla en çok ABD hazine bono ve tahviline sahip ülke.
Şimdi ise gerginlik, küresel pandemi Covid-19 yani koronavirüs üzerinden yürüyen yeni bir boyut kazandı. ABD Başkanı Donald Trump Çin virüsü dedi salgın için. Dışişleri Bakanı Mike Pompeo Wuhan virüsü dedi.
ABD’li yetkililer Covid-19’un Wuhan laboratuvarından sızdırılan fabrikasyon bir virüs olduğunu iddia ederken Çinli yetkililer ise virüsü bisiklet yarışmasına gelen Amerikalı asker bir çiftin ülkeye soktuğunu iddia ediyor.
Virüsün ahir ve akıbetine dair henüz bilimsel bir kanıt ya da sonuç yok ancak gerilim yüksek. Batı bloku Çin’i şiddet düzeyi giderek artan küresel salgına dair şeffaf olmamakla suçlarken Dünya Sağlık Örgütü’ne de yeteri kadar sert davranmadığı için yükleniyor.
Çin’in salgına dair trajik verileri saklaması gerçekten dünyayı sıkıntıya sokan bir durum. Peki Doğu ve Güney Çin denizinde sular ısınırken dünya ülkeleri gemilerini hangi limana yüzdürüyor?
BATI ABD’NİN YANINDA
G-7 ülkeleri geçtiğimiz mart ayında Pompeo tarafından önerilen Wuhan virüsü ifadesine katılmadıkları konusunda ortak bir tebliğ imzalasalar da aradan geçen süre zarfında tutum değiştirdiler.
Diğer Batılı liderler, Çin Halk Cumhuriyeti’ni yeni enfeksiyonun kaynağı olarak görüyor. Fransa Cumhurbaşkanı Emanuel Macron, Almanya Şansölyesi Angela Merkel açıkça Çin’i şeffaf olmamakla suçladı. Avustralya, İngiltere de bu kervana dahil.
ABD Başkanı Trump ise kıran kırana bir seçim kampanyasına hazırlanıyor. Başkanlık dönemi hatırı sayılır skandallarla dolu. Rusya ile ilişkileri, kendi gayrimenkul işleri için 2012 yılında Çin banklarından aldığı krediler, ve daha nice başlıklar var.
Ayrıca Washington’da Moskova’ya yaptırımların öncüsü olan ve lobisini sürdüren senatörler, Pekin'in tutumu hakkında uluslararası bir soruşturma başlatılması ve tazminat davası açılması konusunda bir tasarı hazırladı. Amerika bu tazminatı Çin’e olan borcuna sayabilir deniliyor.
Öte yandan Avrupa'da da tazminat gündemde. Politikacılar değil teorisyenler arasında. Fakat zikredilen miktarlar oldukça şaşırtıcı. İngiliz medyasına göre, Pekin Avrupa Birliği’ne 3 trilyon dolardan fazla tazminat ödemek zorunda kalabilir.
Peki Çin ne tepki veriyor? Doğal olarak bu iddiaları yalanlıyor. Çin Dışişleri Bakanlığı yetkilileri, virüsün yapay oluşturulduğuna dair bir kanıt olmadığını belirtiyorlar. Dünya Sağlık Örgütü de bu konuda Çin’e destek vermeye devam ediyor.
Karşılıklı suçlamalar devam ederken Çin de ABD’ye "İlk olarak ABD’de ortaya çıkan H1N1 grip salgını ve AİDS (HIV), koronavirüsten çok daha fazla can aldı" salvosunu yapıyor.
TRUMP 1,1 TRİLYON DOLARA ÇÖKER Mİ DERSİNİZ?
Seçim öncesi Çin’e karşı bir gol atması gereken Trump 1,1 trilyon dolarlık borcu ödemiyorum diyebilir mi sorusunun cevabını elbette uluslararası finans uzmanlarımız tartışırlar. Ancak iki gün önce Reuters’da çıkan bir analizde konu açık değerlendirilmiş. Trump’ın bunu ödemiyorum demesinin 18 trilyon dolarlık tahvil piyasalarında kaos yaratacağı, ayrıca hükümetin temerrüt ilan etmesinin teknik olarak Anayasa'da yasak olduğunu belirtiyor.
Ancak eğer istenirse ‘sentetik temerrüt’ yaratılarak belirli alacaklılara ödenmeyebileceği ifade ediliyor. ABD yasaları başkomutana ‘sıradışı tehdit yaratan ülkelere ait mal varlıklarını dondurma, kredi ve ödemeleri durdurma’ yetkisi veriyor. Bunun içinse ABD’nin yeni bir güvenlik/tehdit paradigması yaratması ve kurumlarını güncellemesi yeterli olacaktır. Dün herkes İslami terörist’ idi, yarın ‘biyoterörist’ olabilir.
ÇİN’İN MANEVRA ALANI
Yine uluslararası yayınlara göre Çin Devlet Başkanı Xi Jinping yönetiminde ABD’ye yakın grupların Komünist Parti iktidarına meydan okuyacağına dair endişeler mevcut. Reuters haber ajansı, Ulusal Güvenlik Bakanlığı’nın hazırladığı kapalı devre araştırma raporlarında Çin’in ABD ile askeri olarak karşı karşıya kalabileceğini gösterdiğini yazıyor.
Küresel salgın sonrasında Amerikan popülist milliyetçiliği Çinlileri hedef almıştı. Ancak bundan tüm Asyalılar nasibini aldı.
Öte yandan 2019 Haziran’ında Hong Kong’ta şüphelilerin Çin'e iadesi yasa tasarısına karşı başlayan demokrasi yanlısı protestolar ve akabindeki gerginlik henüz Pekin tarafından kontrol altına alınabilmiş değil.
E BİZE NE BUNDAN?
Şu süreçte ne Rusya ne de Türkiye kendisine kamp seçmedi. Gerçi salgın Rusya’yı henüz sarsmaya başladı, nasıl gelişmeler yaşanacak bilemiyoruz. Fakat iki kutup arasında kalan orta ölçekli güç odaklarının bu çekim dairesi içinde ortada kalabilmesi genellikle güçtür.
Türkiye’nin ekonomi ve dış politikasında geldiği nokta, kamp seçmekten ziyade fırsat kollamasını gerektiriyor. Güvenlik paradigması dahilinde NATO şemsiyesi altındayız ancak tarihi İpek Yolu’nu canlandıran, malların çok kısa sürede doğudan batıya gelişini sağlayan Bir Kuşak Bir Yol (OBOR) projesi Türkiye’nin vazgeçebileceği bir şey değil.
Cumhurbaşkanı Erdoğan her konuşmasında artık yeni normalin çok farklı olacağını ifade ediyor. Tüm dünya için bu böyle. Ve bu yeni normalde Türkiye ve Rusya alacakları siyasi pozisyon ile yeni düzenin çıpası olacaktır. Bunun da yolu taraf tutmaktan değil, taraflar arasında diplomasi mekiğini çalıştırabilmekten geçiyor.