Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Cemal Kaşıkçı’nın geçen yılın ekim ayında İstanbul’daki Suudi Konsolosluğu'nda öldürülmesinin ardından bir dizi Amerikan lobi firması ve düşünce kuruluşu çok nadir görülen bir hamle yaptı: Suudi Arabistan ile ilişkileri kopararak, Krallıktan para almaya tövbe ettiler. Ancak aynı şirketler şimdilerde Suudi petrol devi Aramco’ya yapılan saldırıdan sonra aldıkları yüklü ödemelerle ABD’deki Demokratları ve Cumhuriyetçileri eş zamanlı olarak İran-Yemen ittifakına karşı Suudi yönetiminin yanında yer almaya zorluyor.

        Suudileri bugünlerde daha zorlu bir süreç bekliyor. Suudi petrol tesislerine yapılan saldırı, nam-ı diğer “İki Kılıç Krallığı”’nın son 70 yılda maruz kaldığı en büyük utanç oldu. 1979’da Mekke’ye yapılan saldırıdan da* daha büyüktür çünkü bu sefer, Veliaht Prens Muhammet bin Selman’ın başını çektiği Suudi rejimi saldırıya hazırlıksız yakalanmış ve rejimin var olmasının yegâne ekonomik ve belki de siyasi nedeni olan petrolün kalbindeki savunma mekanizmaları ihlal edilmiştir.

        Washington’un kontrolsüz bir nüfuz makinesine dönüşen Suudi Arabistan’a verdiği destek Kaşıkçı cinayeti ve on binlerce sivilin öldürüldüğü Yemen savaşı nedeniyle son dönemde sınavdan geçiyor.

        Suudiler adına lobi yapan yaklaşık 20 firma olduğu belirtiliyor; Kaşıkçı cinayetinden önce bu rakam 25’ten fazla idi. Söz konusu faaliyetleri yürütenler Suudi Arabistan’ı, İran ile gerilimlerin de arttığı bir sırada terörizmle savaşta ABD için önemli bir ortak olarak resmediyorlar.

        Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın geçtiğimiz yıl öldürüldüğüne dair haberler ilk çıktığında, Suudi Arabistan’ın uzun zamandır lobi faaliyetlerini sürdüren bazı firmalar endişelerini dile getirmişti. Bunların arasında, 11 Eylül saldırılarından bu yana Krallık için çalışan Washington merkezli kriz iletişim uzmanı Qorvic İletişim’in ana firması MSL de yer alıyordu.

        Krallık adına ABD’de lobi faaliyetleri yapan firmalar arasında ekim ayından beri en fazla para alanı, 18.8 milyon dolarla MSL oldu. Bu oluşumlar Aramco krizi ile birlikte ABD’de Suudi yönetimi adına vites yükseltiyor.

        Şimdi Riyad, Aramco üzerinden Washington’u Yemen savaşına, başka bir deyişle kendi günahlarına ortak etme derdinde. Zira bir taşla üç kuş vuracaklarını düşünüyorlar. Bir, Yemen Savaşı'na ABD’yi doğrudan dahil edip İran’a açılma ihtimali yüksek savaşa hızlı bir giriş süreci hazırlığı. İki, ABD’nin Suriye sahasından çıkışını engellemek. Üçüncüsü, Kaşıkçı cinayeti ile yerle bir olan itibarını yeniden inşa etmek.

        Suudi Arabistan’ın gücünün dayanak noktası bugün askeri harcamalar bakımından dünyanın üçüncü ülkesi olmasına ve Avrupa’nın ve ülkenin gerçek koruyucusu olan ABD’nin savaş endüstrisine onlarca milyar dolar akıtması.

        Ama buna rağmen Riyad’dan gıcırdama sesleri geliyor. Riyad’ın gücünü sarsan sadece güvenlik açıklarının ortaya çıkması değil, CIA tarafından gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın cinayetinin azmettiricisi kabul edilen Muhammed bin Selman’ın imajı.

        Veliaht pek yerinde durmuyor. Misal, Katar’ın tecrit edilmesini istedi ve başarısız oldu; Yemen’de bir ihtilaf yürütüyor ve başarısızlığa uğradı; hatta dostları BAE ile bile papaz oldu. Amerikalıların ya da İsrail’in İran’a savaş açmasını istiyor ama muhtemelen zamanlama onun tarafında değil.

        Bu anlamda Aramco’ya yapılan saldırı ABD’ye yönelik açık bir mesaj: İran’a uygulanan yaptırımlar devam edecek olursa Tahran petrol ihracatını vurmak ve petrol fiyatlarında patlama yaratmak kapasitesine sahip. ABD diplomatik bir cevap ile askeri bir cevap arasında tercih yapabilir.

        İş burada lobi ve iletişim faaliyetleri etkili olacaktır diye düşünüyorum. Zira Suudi Savunma Bakanlığı’nın Riyad’da düzenlediği basın toplantısında, Aramco tesislerine yönelik saldırıda kullanılan drone ve füzeleri sergilemesi önemli bir PR çalışmasıydı.

        (*) 20 Kasım 1979 sabahı, Suud hanedanına muhalif bir grup sabah namazı esnasında Kâbe’ye baskın düzenleyerek Harem-i Şerif’i ele geçirdi. İki hafta süren işgal ve çatışma, gayrimüslimlerin Kâbe’ye girişi yasak olmasına rağmen, Fransız özel birliklerinin desteği ile ancak yatıştırılabildi. Yüzlerce kişi öldü.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar