Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Asya-Pasifik’in nüfusu 5 milyonu dahi bulmayan huzurlu, ada ülkesi Yeni Zelanda 15 Mart günü 21’inci yüzyılın celladı aşırı milliyetçi ve köktendinci teröre hazırlıksız yakalandı. 28 yaşındaki aşırı sağcı ve İslam düşmanı terörist Brenton Tarrant, tüm hazırlığını yapmıştı. Christchurch kasabasında iki camiyi Cuma saati basarak 50 kişiyi hunharca katletti.

        Olayın hemen ardından Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay ve Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun uçağında Christchurch’e hareket ettik. Yeni Zelanda’ya giden heyette yer almak ve ülkedeki atmosferi ve beklentileri yerinde gözlemlemek önemliydi.

        Ve şimdi Yeni Zelanda yasta. Müslümanlar yasta. İnsanlık yasta.

        Saldırgan Tarrant, katliamın hemen akabinde yakalandı. Mahkeme karşısına çıkarılırken baş ve işaret parmağının dairesel şekilde birleştirilmesiyle ortaya çıkan "White Power" (beyaz güç) sembolünü kullandı. Bu işaret, dünyanın beyaz egemenliği altında olması gerektiğine inanan aşırıcı, ırkçılığın bir sembolü.

        Bu saldırı İslamfobik aşırı sağın da radikal DAEŞ ve El Kaide gibi kötü ve nefret uyandırıcı olduğunun bir kanıtı. Fark yok. Zanlı, eyleminin yıllarca korku ve değişim atmosferi yaratacağı şeklindeki açıklamalarıyla çekeceği dikkatle işlediği suçun ne kadar başarılı olacağını hesaplamış. Ve gündemimizde şu anda yeni tartışmalar var. Geleceğe, güvenliğe dair...

        2000’lerin başı ile beraber sıkça yaşanan kanlı saldırıdan sonra terör vahşetini kanıksadı. Kimi, nerede, nasıl, hangi silahla vuracağını kestirmek güç. Nefret dolu ideolojiler adına düzenlenen birçok kanlı saldırıdan sonra bile Yeni Zelanda’daki saldırı ibadet halindeki insanları hedef alması açısından ekstra dehşet verici.

        Ancak kolektif öfkenin arkasında başka faktörler de var: Küresel çapta aşırı sağın gücünün ve zulmünün yayılması, Avrupa’da özellikle siyasi kültürün içine işlemiş. İslamofobi’yi kendi çıkarına kullanması ve terörizmin nasıl yapılacağının gösteriminin modern teknoloji aracılığıyla ne kadar etkili olduğu.

        Batı’nın aşırı sağ terör riskini hafife aldığına şüphe yok. Siyasi liderler, aşırı sağ şiddetini yalnız bireylerin ürünü olarak öne sürerken DAEŞ ve EL Kaide gibi teröristleri ise özgür Batı toplumlarını yıkmak isteyen örgütlerle bağlantılı olarak değerlendirme eğiliminde.

        Aşırı sağ terörü de DAEŞ ve El Kaide benzeri gibi çok daha geniş çaplı bir hareketin sadece bir öğesi. Hareket ne kadar güçlenirse aşırı unsurları da o kadar güçleniyor. Dolayısıyla tüm dünya şimdi önemli bir sınavla karşı karşıya. Taziyelerimizi sunup yolumuza devam mı edeceğiz? Yoksa liderler her nerede olursa olsun ırkçılığın her çeşidine karşı ses çıkarmak için daha fazla mı çaba gösterecek?

        Diğer taraftan terörün dijital tarafı var. Christchurch saldırısı özelinde, sosyal medya şirketleri saldırı anına ait kayıtları ve saldırganın manifestosunu internetten kaldırmak için hızlı hareket etti ancak bu yeterli olmadı. Sorun sosyal medya şirketlerine yayımcı muamelesi yapılmaması. Örneğin bir gazete bir terör saldırısına ait uygunsuz resim yayımlarsa bunun sonuçlarıyla yüzleşir. Sosyal medya şirketleri ise çıkış yolu buluyor. Toplumlarda teknolojik değişim durdurulamaz ancak burada ahlaki bir sorumluluk ortaya çıkıyor.

        Cuma günü yaşanan bu saldırı sonrası dünya çapından dayanışma ve destek mesajları geldi. Ancak düşünce ve dua hiçbir zaman yeterli olmadı, olmayacak da. Avrupa başta olmak üzere, Müslüman diğer azınlıkları aşırı sağ tehdidi altında hissettirmemeye yükümlüdür. Peki böyle bir saldırının tekrar yaşanmaması için bir çok gelişmiş ülke elimizdeki tüm gücü kullanıyor mu? Maalesef saldırı sonrası acıların derinden paylaşıldığını ifade etmek eyleme geçmekten çok daha kolaylarına geliyor.

        Ve Batılı siyasiler, özellikle ABD başkanı Donald Trump iç politika odaklı çıkışlarıyla İslamofobi ve aşırı sağı kaşıyorlar. Küresel ekonomideki daralma, göç dalgaları istihdam sorunlarının derinleşmesine neden olurken popülist siyaset aşırı sağ seçmene oynuyor. Ancak yine de beyaz ırk milliyetçiliği kaynaklı trajedinin tek sorumlusu Trump değil. Her ne kadar kendisi bunu bir sorun olarak görmese de, Müslümanlara seyahat yasağı gibi tartışmalı uygulamaları gündeme getirse de... Daha fazlasına ihtiyaç var. Yeni Zelanda saldırganının ve benzerlerinin ideolojisinin kabul edilemez olduğunun uygar bir dille ifade edilmesi ve kabul ettirilmesi gerekiyor. Ve kısa dönemlik popülist yaklaşımların, İslamofobiyi pompalamanın uzun vadede bu toplumlara zarar vereceğinin anlaşılması gerekiyor. Tıpkı sözde Allah adına can alan DAEŞ, el Kaide gibi...

        Saldırganın Türkiye temasları

        Terörist Brenton Tarrant’ın verdiği mesajlarda Türkiye karşıtlığı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı hedef alan söylemleri özellikle dikkat çekti. Yeni Zelanda polisi teröristin evinde ve çevresinde bağlantılı olduğu kişilerle görüşme trafiğini mercek altına aldı. Türk makamlar Tarrant’ın 2016 yılında iki kez Türkiye’ye geldiğini, hatta seyahatlerin birinde 43 gün geçirdiğini duyurmuşlardı.

        Şimdi Yeni Zelanda yetkilileri, Türkiye’ye gelmeden önce ve geldikten sonra kimlerle nasıl temas kurduğuna dair incelemelerini sürdürüyor. Özellikle Tarrant’ın evinde bulunan iki dizüstü bilgisayarda tutulan fotoğraflar ve elektronik posta trafiği inceleniyor.

        Christchurch’te görüştüğüm bir polis şefi, Tarrant’ın Türkiye’de kaldığı uzun süreli dönemin sonrasında Türkiye’deki bazı isimlerle irtibatının devam ettiğini düşündüklerini ve e.posta uzantılarından da bu iddiayı doğrulayacak donelerin elde edildiğini iddia etti. Ayrıca Christchurch’te görüştüğüm polis şefi Tarrant’ın bu saldırı düzenlemeden önce her iki caminin yakınlarına gittiğini ve eylem öncesi keşif yaptığını tespit etmişler. Polis ve savcılık şimdilik belgeleri topluyor. Tarrant’ın Yeni Zelanda’da ilişki içinde bulunduğu tüm çevresi de ayrıca mercek altında.

        Brenton Tarrant’ın Türkiye’de kaldığı süre, öncesi ve sonrasına ilişkin olayları hakkında Yeni Zelandalı yetkililerden bilgi almak üzere Türkiye’den İstihbarat birimlerinden bir ekipte Christchurch’te görüşmelerini sürdürüyor. Biri çok ağır olmak üzere üç vatandaşımız hastanelerde tedavileri devam ediyor.

        Christchurch’te bir araya geldiğim Müslüm toplumu yetkilileri, Cumhurbaşkanı yardımcısı Fuat Oktay ve Dışişleri bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun Christchurch’e gelmesinin ülkedeki Müslümanlara yalnız olmadıklarının en önemli mesajı olduğunu ifade ettiler. Şuana kadar hiçbir devlet lideri ve yetkilisinin kendilerini aramadığını sadece medya aracılığı ile mesajları aldıklarını ilettiler. Sadece Türkler değil, ülkede yaşayan tüm Müslümanların Türkiye’den gelen heyetle yalnız olmadıklarını hissettiklerini söyleyebilirim.

        Christchurch’e heyetinde gittiğim Cumhurbaşkanı yardımcısı Oktay Yeni Zelanda Genel Valisi Dame Patsy Reddy ile de görüşeceklerini belirterek, "Terör saldırısının detaylarıyla ilgili özel bir brifing alacağız. Olayların tekerrür etmemesi için Türkiye'nin tecrübesi ışığında güvenlik işbirliği amaçlı bir brifing olacak bu. Yeni Zelanda makamları ile yakın bir çalışma içindeyiz. Bu zor günlerde ülkelerinde bizi misafir ettikleri için teşekkür ediyorum." diyerek yaşananların her ayrıntısını dikkatle takip edeceklerinin mesajını verdi….

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar