Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        ABD Başkanı Donald Trump’ın geçtiğimiz günlerde Suriye’den Amerikan askerlerini çekeceğini açıklaması özellikle Suriye'nin kuzeydoğusunda bulunan terör örgütü PKK ve PYD için oldukça şaşırtıcı oldu. Çok güvendikleri müttefikleri ABD’nin dilediği yer ve zamanda kendilerini yalnız bırakabileceği gerçeği ile yüz yüze geldiler. Amerika, bugüne kadar DEAŞ’a karşı verilen mücadelede PKK’lı militanlara eğitim vermek üzere toplam 3 bin 820 askerini bulunduruyordu bu bölgede. Ve bu askeri varlık, Türkiye'nin buralara gerçekleştirmek istediği operasyona karşı bir tür koruma sağlıyordu PYD için. Fakat artık bu kalkan yok. Söz konusu asker çekme kararı, iki NATO müttefiki olan ABD ve Türkiye’nin karşı karşıya gelme riskini de sıfırlamış bulunuyor.

        REKLAM

        Beyaz Saray’a yakın diplomatik kaynaklarım, Başkan Trump’ın Türkiye’ye Şubat ayının son haftası veya Mart ayının ilk yarısında gelmeyi planlandığını ve Türkiye’nin Rusya-İran ve Çin eksenine kaymadan önce ikna turu çerçevesinde ilişkilerini normalleştirme niteliğinde olacağını belirtiyor. Hatta 2019 yılı boyunca Türkiye’ye bir dizi jestler yapılması öngörülüyor.

        Suriye sahasındaki tüm gerginliğin biteceği yönünde bir algı pekişse de sona eren bir şey yok; aksine her şey yeni başlıyor. Trump’ın Suriye'den çekileceklerini açıklamasının hemen ardından asker kökenli Savunma Bakanı James Mattis emekliliğe ayrılacağını açıklayarak Trump ile sadece kendisinin değil aynı zamanda Amerikan ordusunun hatırı sayılır bir kısmı arasında da apaçık bir bölünme olduğunu ortaya koydu. Bir diğer gelişme ise ABD’nin DEAŞ ile Mücadele Özel Temsilcisi Brett H. McGurk'ün istifa kararı oldu ki Trump bu istifanın hiçbir şey ifade etmediğini söyledi. Zira McGurk çekilme kararının ilanından kısa bir süre önce yaptığı konuşmasında DEAŞ’ın henüz sonlandırılamadığını, mücadelenin başarı ile sonuçlandığını ilan etmenin erken olacağını belirtmişti. Çekilme kararını ise ABD’nin Suriye politikasında 180 derecelik bir dönüş olarak değerlendirdi.

        REKLAM

        Görünen o ki Pentagon generallerinin çoğu Trump’ın kararına oldukça hazırlıksız yakalandı. Bu da ABD’nin bilinen iç siyasi dinamikleri dışında aslında yeni bir çekişme alanı oluşacağını gösteriyor.

        "Önce Amerika" diyerek önceliklerini ortaya koyan Başkan aslında Suriye’den çekilme kararı ile kendi seçmenine verdiği sözü yerine getirmiş oldu. Diğer taraftan sahada ABD’nin YPG ile iş birliğinden rahatsızlık duyan NATO müttefiki Türkiye’ye bir jestte bulunmuş oldu. Zira ABD Suriye Özel Temsilcisi James Jeffery de YPG ile stratejik değil taktik ortaklıkları olduğunu vurgulayarak Türkiye’yi rahatlatmaya çalışmıştı. Amma velakin Washington’un himayesini kaybeden PKK/PYD/YPG’nin Türkiye’nin yapacağı olası operasyonlardan korunmak adına Şam’a yaklaşmaya çalışması dikkatlerden kaçmıyor. Bu durum hem Rusya hem de Suriye hükümetini sevindiriyor. Zira şu dönemde PKK bölgedeki savaş ortamı için en kullanışlı örgüt yorumunu yapmak yanlış olmaz.

        ABD’nin geri çekilmesi, Esad rejimini destekleyen İran’ın Suriye’deki etkisini artırabilir. İran ile husumet içindeki İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu 20 Aralık’ta, “İran’ın planı karşısında son derece sert adımlar atacağız. Bunu, ABD’nin tam desteği ile yapacağız” şeklinde konuştu. ABD ordusunun Suriye iç savaşından çekilmesiyle Esad rejiminin zaferi kesinleşmiş oldu. Bundan sonraki süreçte Esad rejimi öncelikle ABD’nin desteklediği PKK yanlısı gruplara karşı baskısını artıracak gibi görünüyor. Hem başı boş kalmasın diye hem de yeniden yüzünü ABD’ye dönmesin diye güdümü altına almayı tercih edecektir. Bu nedenle muhaliflerin elinde kalan son kale İdlib’e yönelik iştahını bir süre daha bastırması öngörülebilir.

        REKLAM

        Şahsen ABD’nin ilk başlarda Suriye’ye müdahale edecek sağlam temellere sahip olmadığını ve bunun farkında olduklarını düşünüyorum. Çok sayıda Amerikan askeri göndermeden, muhalifler tarafından kurulan koşullu yönetimlerle adım atılamamasının nedeni de buydu. Öte yandan geri adım atılamayacak bir noktaya gelen Trump’ın ise Suriye politikasında zararın neresinden dönersen kârdır mantığı ile nihai kararı verdiği gözüküyor.

        Ancak unutmamak gerekir ki Rusya ve İran’ın da Suriye’deki çıkarları oldukça hayati. Hem insan kaynağı hem de mali olarak kendilerince büyük yatırım yaptılar Suriye savaş sahasına. Bu nedenle Suriye’deki yapıların ABD’nin kontrolünün altına girmesini engelleme adına aktif müdahale halinde oldular. Bundan sonra iç savaşı destekleme noktasında Rusya ve İran, Suriye’de etki gücünü artıracak gibi görünüyor. Dahası Esad rejiminin Lübnan ve Ürdün gibi ABD yanlısı ülkelerle ilişkilerinin de güçleneceği düşünülebilir.

        Açıkçası sorun, Amerikan askerlerinin uzak bir savaş tiyatrosundan çekilmesinden kaynaklanmıyor. AB ülkelerinde de benzer çelişkiler mevcut. Örneğin, seçim kampanyası sırasında Fransa Cumhurbaşkanı Emanuel Macron, demokrasiyi desteklemek yerine kaosu besleyen Irak ve Libya’dakileri eleştirerek yurt dışındaki askeri müdahaleler konusunda Trump’ın konuşmasına çok benzer bir konuşma yapmıştı. İşte bu yüzden Trump’ın Suriye’den çekilme kararının Avrupa’daki yansımaları içerisinde en sert tepkilerle Macron karşı karşıya gelecek gibi gözüküyor.

        REKLAM

        Fransız Cumhurbaşkanı Macron, ülkesinin bu konuda ne yapacağına veya Suriye Demokratik Güçleri, kısaca SDG'ye verilen yanıta uzaktan yakından değinmedi. Ancak Paris’te SDG’nin siyasi kanadıyla yapılan görüşmelere katılan kaynaklar, Fransız tarafının belli yükümlülükler sunmadığını, daha çok çekilmeyi yavaşlatmaya ve SDG kontrolündeki bölgelere saldırı olmaması yönünde garantiler sağlamaya odaklandığını aktardı.

        Genel olarak Fransa’nın PKK ve onun uzantılarından vazgeçme niyetinin olmadığına dair bir kanaat var. Bu destek, PKK heyetinin geçtiğimiz cuma günü Paris'te yaptığı toplantılarda da vurgulandı. ABD’nin çekilmesinin ardından Fransa’nın bölgedeki hareket çerçevesinin ne olacağıyla ilgili soruların cevapları bu noktada kilit önem taşıyor. Tahminlere göre Fransa'nın bölgedeki özel kuvvetler personelinin sayısı 200 civarında. Bu bağlamdaki bir diğer kanaat de Fransız güçlerinin sınırlı imkânlarıyla ABD güçlerinin yerini alamayacağı şeklinde. Terör örgütü tarafı da bunu biliyor olacak ki Suriye Demokratik Meclisi eş başkanı İlham Ahmed, toplantının ardından "Amerikalılar giderse Fransızların da gideceğini biliyoruz” demekten çekinmedi.

        Washington’un güçlerini Suriye’den çekmekle ilgili aldığı karardan sonra Türkiye’ye yakınlığı ile bilinen ÖSO güçleri Minbic kentini kuşattı. Diğer taraftan Demokratik Suriye Meclisi'nden (DSM) yani SDG’nin siyasi kanadından bir heyetin Moskova’ya geldiğini ve muhtemelen Rus yetkililerle bir araya geleceği iddiası ortaya atılmıştı ki kaynaklarım, Moskova’ya iki Kürt heyetinin geldiğini ve bu heyetlerden birinin Rusya Dışişleri Bakanlığı'ndan temsilcilerle bir araya geleceğini bildirdi.

        Paris ve Moskova’nın Suriyeli Kürtleri sık sık misafir ettiğini herkes biliyor zaten ancak şu kritik gelişmeler esnasında Moskova’da yapılan görüşmelerin Ankara’da rahatsızlık yaratma ihtimali oldukça yüksek. Zira Rusya da Kürt kartını asla elden bırakmayanlardan.

        İşin özü, ABD’nin Suriye’den çekilmesi illa ki güç dengesinde bir boşluk yaratacak; hele ki ABD ordusu PKK’ya bu denli yatırım yapmışken. PKK da kendine yeniden bir hami, kalkan, koruma arayışına girecektir. Zira doğa gibi savaş alanı da boşluk kabul etmez. SDG tarafından gelen ilk açıklamalar Esad ve Rusya tarafında sığınma arayışlarını doğruluyor. Ancak Suriye sahasında PKK’ya destek veren bir diğer güç de Suudi Arabistan idi. ABD ile beraber Suudi Arabistan da PKK’dan elini çekecek mi, burası da meçhul.

        Bir diğer ihtimal de Suriye rejiminin SDG kontrolündeki bölgeleri geri almaya çalışırken tıpkı 1982 Hama katliamı benzeri bir faciaya sebep olabilme durumu. İşte böyle bir kanlı olay gerçekleşir rejim hırslarına yenik düşerse ABD daha kalıcı bir şekilde Suriye’ye geri dönebilir. Kısaca, değişen güç dengeleri içinde PKK oradan oraya savrulurken Suriye kördüğümü daha da çözülemez hale gelebilir. Türkiye Suriye’ye yönelik politik hedeflerini net bir şekilde ortaya koyup rejimin bu bölgeye girmesine izin vermeden Fırat’ın doğusunda güvenli ve istikrarlı bir alan oluşturmalıdır.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar