Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        bcguzelce@haberturk.com

        Kabuğu kalın hayatımın içinden yeniden merhaba.

        Ortaokuldayım, Ankara’dayım. Çok soğuk ama hiç üşümüyorum, üşümediğim gibi karda saatlerce dolaşıyor ve sahaflarda iki kitap arıyorum. İkisi de Kıbrıslı şair Mehmet Yaşın’ın. Biri "Sevgilim Ölü Asker" diğeri ise "Işık-Merdiven". Baran’a rastlamam da bu günlere denk geliyor işte. 12 Eylül’de Diyarbakır ve Metris cezaevlerinde misafir edilmiş, bedeninde bir daha onarılamayacak tahribat yaratılmış Baran. Mesela şu hayatta çocukları çok sevmiş olmasına rağmen gördüğü işkenceler onun baba olmasına engeldi. Amca oldu, dayı oldu ama baba olamadı. E ben de 12-13 yaşların verdiği pervasızlıkla sormuştum, "Baran alnında neden inmeyen o şişlik var?" ya da "Baran sen neden evlenmedin?".

        İşte, küçük kız çocukları böyle şeyleri merak eder, kendi babası olmayan büyük adamları izler, onlara sorular sorar. Baran da bana yanıtlar verirdi, kimi zaman da kitaplar. Herneyse. Sonunda ben Baran’ın da yardımı ile o kitapları birkaç gün sonra buldum ve vakit kaybetmeden sayfaları açtım. Ben küçücüktüm ve Sevgilim Ölü Asker kitabı içindeki “Sevgilimin Türküsü” şiirinde şöyle yazıyordu,

        "Sevgilimin türküsüydü deniz

        mavi sesine demir attı savaş

        sevgilim,

        ölü asker."

        Ve Işık-Merdiven kitabında, ölmek üzere olan annesi için yazdığı "Büğülü Sevgi Türküsü" şiirinde şunlar diziliydi:

        "Serum iğne oksijen

        bunların hiçbiri

        Seviyorum seni

        Ölmeyeceksin.

        ...

        İnatçı keçinin çıngırağıyım çın

        sekerek sana tırmanacağım

        Seviyorum seni

        ölmeyeceksin

        ...

        Göçmen kampında bana sakladığın

        Samanlı ekmek dilimisin

        Seviyorum seni

        ölmeyeceksin"

        İşte o günden sonra anladım ki sevgilim ölü asker benim. Romanların, araştırma incelemelerin okunma yaşı olabilir ama şiirlerin okunma yaşı yoktur bana göre. 12 yaşında bir çocuğun hayatına nasıl etki edeceğini asla bilemezsiniz ama onu şairin zarif hayal dünyasına girmekten de mahrum edemezsiniz. Çocuklar yetişkinlerin yazdığı, "yetişkin" şiirlerini okusun çok isterdim. "Büğülü Sevgi Türküsü"nü okuyan bir çocuğun aile kavramı üzerine düşünmemesi, anne babanın geçiciliğini anlamaması ve eve döner dönmez sevdiği insanların boynuna sarılmaması mümkün değil.

        Kıbrıslı şair Mehmet Yaşın’ın kitapları Everest tarafından yeniden yayınlandı. İngiltere-İstanbul ve Kıbrıs hattında gidip gelmekte. 21. yüzyılda gelmiş geçmiş en iyi kalemlerden biridir ve en özgün isimler arasındadır. Ama dediğim gibi her devrin şairidir, her yaşın. İngiliz yönetiminin son yıllarında doğdu ve evinin yakılıp yıkılması nedeniyle uzun süre annesi Ayşe İpçizade ile birlikte göçmen kamplarında yaşadı... Şimdilerde İngiltere’de Cambridge’da yaşıyor ve İstanbul ile Kıbrıs’ın iki kesimindeki üniversitelerde edebiyat dersleri veriyor.

        Ama genç ve çocuk yaşlarda büyük şairlerin ve yazarların kitaplarını okumanın bazı tuhaf sonuçları da olabiliyor. Mesela...

        Notos dergisinde bir Kafka yazısı okumuştum, bir iki yıl kadar önce. Yazarının kim olduğunu söylemem ama aramızda dolaşıyor, bunu bilin yeter. Diyordu ki, "Hayatımın en büyük hatası, 16 yaşımda Kafka okumaktı" ve o yaşlarda Kafka okumanın bir insana ne türden zarar getirebileceğini yazmış bunu kadınlarla yaşadığı mutsuz ilişkilerin merkezine de koymuş ve ona göre bu "hata" yüzünden bütün hayatı altüst olmuştu.

        O yaşta Kafka okumak öyle büyük bir hataydı ki bu, onun yazar olmasına yol açmıştı.

        Ben söylemiyorum bunu, yazarın hatta benim nazarımda "kötü şairin" kendisi söylüyor. Yani Kafka okumasa, bu kadar acı çekmeyecek, bu kadar hassas bir adam olmayacak ve asla yazmayacaktı. Zamanda yolculuk yapabilsem Kafka’ya durumu izah ederdim tatlı tatlı, "Bak Franz, canım Franz, eğer yazmaya devam edersen gelecekte böyle insanlar yetişecek, yazarak hiçbir işe yaramayıp dünyaya zarar verdikleri gibi, bir de bütün hayatlarının gam yükünü de senden sebep bilecekler..." diye. Ben de Kafka’yı az çok tanıdıysam, yazmaktan vazgeçer, resim yaparak yoluna devam ederdi. Tabi mümkün değil, zaten Kafka’yı başka bir yazımda anlatmayı tercih ederim. Ama önce kötü şairi bir yakından tanıyalım.

        Kötü şairler ner yer ne içer?

        1.Sürekli kendinden alıntılar yapar

        Kötü şair olmanın en temel kuralı budur. Kendinden alıntılar yaparak konuşmak seni dünyada kendinden başka kimsenin anlamayacağı mesajını da vermesi bakımından mühimdir, acınılasıdır.

        2.Yazma yeteneğine sahip olduğunu zanneder

        Çok tehlikeli.

        3.Bu sözde yazma yeteneğinin aslında ona verilmiş bir ceza olduğunu yönünde sık sık beyanatlar verir.

        Sürekli bir karın ağrısı ve sıkıntı ile dolaşır, etrafına bunu fena yansıtır.

        4.Genç ve kendilerine hayran hayran bakan kızcağızlara aynı anda hem baba, hem abi hem de sevgili olunabileceğini zannederler.

        Anne kucağından kopup da kendi başına adım atabildiğin an biriciklikten de kopmuş sayılırsın. Bu nedenle insan hayatı boyunca yeniden birinin biriciği olmayı arar, arzular.

        5.Bu genç insanların hayatlarında kolay kolay atlatamayacakları travmalara sebep olabilecekleri gibi, onların kendilerini yanlış tanımalarına ve algılarının bozulmasına sebep olurlar.

        Kelimeler kifayetsiz kalır bu zamanlarda.

        6.Kötü şairler ülkenin kötü yönetilmesinde etkendir. İyi şiirler yazsalar ve bunlar okunsa ve zihinler bu iyiliklerle dolsa, n’olurdu?

        Kafka’ya da anlatmıştım, hem kendine hem dünyaya zarar böylesi.

        7.Kötü şair çok yemek yer

        İyi şairler genellikle yemek yemeyi unutur, kötü şair için yemek bir edebi unsurdur.

        8.Kötü şair iyi kalplidir

        Canım kötü şairdir.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar