Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Pazar ‘Cemaat Gülen’in kontrol edemeyeceği kadar genişledi’

        Kürşad OĞUZ

        İktidar-Cemaat gerilimi bitmeyen gündem maddesi. Sebeplerini ve yaşanacakları Gülen’in metinlerini ve hakkında yazılanları satır satır okumuş, Cemaat’i doktorasında incelemiş Yavuz Çobanoğlu anlatsın şimdi..

        Kitabının adı “Altın Nesil’in Peşinde”... “Fethullah Gülen’de Toplum, Devlet, Ahlak ve Otorite” konusunu anlatıyor. Tunceli Üniversitesi’nde ders veren Yavuz Çobanoğlu, İletişim Yayınları tarafından 2012’de yayımlanan kitabında, aslında bir süredir yaşanan iktidar-Cemaat çatışmasına ışık tutuyor; belki de bilmeden...

        Başbakan son yıllarda “Dindar Nesil” diyor. Gülen’in “Altın Nesil”iyle AK Parti’nin “Dindar Nesil”i arasındaki fark ne?

        Fark yok. İkisi de bir “dindar toplum” projesi olan asr-ı saadeti hedefliyor. Yolun eğitimden geçtiğini bildikleri için biri yıllardır Türkiye’de (ve dünyada) okullar açıyor, diğeri eğitim müfredatını sürekli değiştiriyor. Neredeyse bütün MEB yöneticilerinin ilahiyatçılardan oluşması “takdir-i ilahî” değil herhalde. Fakat bu mühendislik uğraşları, toplumu değişim karşısında sabitleme düşüncesine ulaştığı için kendi zeminini kaybetme tehlikesini yaşıyor.

        Cemaat son yıllarda bu toplum tasavvurunu hayata geçirmek için siyasallaştı mı?

        Cemaat her dönemde siyasaldı. 1980’lerde İzmir Buca’da yaz kampları düzenleyen Gülen ve takipçileri yavrukurt faaliyeti mi yapıyordu? Son 8-10 yılda bir vahaya dönüşen ortam olmasaydı da Cemaat bu ideal peşinde koşacaktı. Gülen’in tasavvur ettiği tabii ki İslami bir toplum. Buna gönülden inanmış elitist bir İslamcı o. Bu toplumda adalet, huzur ve güven temel vaatler. Modernitenin un ufak olan ve insanlar üzerinde travmatik yaralar bırakan vaatleri, Gülen’in tasavvurunda İslami içerikle yeniden düzenlenip sunuluyor.

        ‘GÜLEN BAŞBAKAN’A KERHEN DESTEK VERİYORMUŞ GİBİ GÖRÜNDÜ’

        Durum yargı ve poliste “paralel devlet”e kadar ilerledi mi? Yoksa hareketin temsilcilerinin dediği gibi “Yargı ve poliste Gülen’e sempati duyanlar olabilir” diye düşünmek mi lazım?

        Buradaki mevzu, bir süre iktidarı (ve toplumsal rantı) paylaşan iki kesimden politik güce sahip olanın artık diğerine ihtiyaç duymaması, hatta diğerini “tehdit” olarak görmesi neticesinde ortaya çıkan politik bir mücadele. Bu mücadelede de politik gücü elinde tutan kesim, diğerini ötekileştirmek için “paralel devlet” gibi insanların pozisyon almasını gerektirici bir ayrıma gidiyor. İktidar 12 yılda böyle ikili ayrımları sık yaptı. “Yüzde 50’yi evde zor tutuyorum” gibi. İkinci soruya ise başka sorularla karşılık verilebilir: Yargıda ve poliste, Gülen’e sempati duyanlar nasıl böyle özel mevkilere gelebilmişler? Aynı mevkilere sosyalistler, Kürtler ya da LGBT bireyler neden gelemiyor?

        Kitapta, “Gülen düşüncesinde devlet, ilahi bir düzenin tesisi açısından ayrı öneme sahiptir. Devletten mutlaka tasdik alınmalı, yapılacak işlerde “Türk idaresi, hariciyesi, istihbaratı, maliyesi devlet çizgisi ile aynı çizgide olmalıdır” diye anlatıyorsunuz. Hareket, “devlete itaat” çizgisinden saptı mı yani?

        Gülen yaşadıkça “devlete itaat” çizgisinden sapmaz. Gülen ve cemaatinin şu an devlet ya da yapısıyla ilgili sıkıntısı yok. Sıkıntısı Başbakan ve çevresiyle. Gülen’in Başbakan’a hiçbir zaman kanı ısınmadı; kerhen ve cemaatinin menfaatleri açısından “destek veriyormuş” gibi göründü. Gülen’in yazdıklarına baktığınızda, Başbakan’ın bahsedilen devlet adamları ve yönetici tariflerine uymadığını görürsünüz. “Paralel devlet” olma gibi bir ideali de yok. Onun derdi, önemli mevkilerin inançlı kişilerce doldurulmasıydı. Bu kişiler Cemaat’e mensup olurlarsa, daha güzeli düşünülemezdi. Bu yüzden Gülen, 1980’lerde Cemaat mensuplarına “vali, kaymakam, emniyet müdürü olun” derkenki pozisyonunu koruyor. O nesil, iktidarın omuz vermesiyle 2000’lerde bu hayali gerçekleştirdi. Sıkıntı bunların şu an kaybedilmesinden kaynaklanıyor.

        ‘GÜLEN’İN CEMAATİ KONTROLÜ ASGARİ’

        Peki Gülen sonrası ne olur?

        Cemaat, tek merkezden kontrol edilemeyecek kadar genişledi. Gülen’in bu kontrolü “önder” koltuğunda oturmasına rağmen asgari düzeyde başardığına inanıyorum. Bu sebeple Gülen sonrası ayrışmalar kaçınılmaz. Cemaat’in tavrında ise değişiklik olmaz. Başbakan hariç kim gelirse gelsin, arayı bulmaya çalışacaklardır. Çünkü Cemaat’in bir siyasi mücadele tarihi yok, geçmişleri “kendilerine dokunulmaması” üzerine kurulu dönemsel ittifaklardan oluşuyor. Ben Gülen’in bu olan bitenden çok rahatsız olduğunu ve içinden “devletin yıpratılmaması gerektiğini” geçirdiğini düşünüyorum. Ama dediğim gibi hem Gülen yaşlandı hem de cemaat Gülen’in bile kontrol edemeyeceği kadar genişledi.

        Bu çatışma aklınıza gelmiş miydi hiç?

        Bu ittifak hiçbir zaman sağlam zemin üzerine kurulmamıştı. Yan yana görünmek iki kesimin de menfaatineydi ama gün geldi kaçınılmaz viraja girildi. Yaşanan husumetin esas sebebi, seçimle iktidara gelen tarafın diğer ortağa bundan böyle artık değerden pay vermeme seçeneğini tercih etmesi. Çünkü artık değeri paylaşanların sayısının artması, payın azalması demektir ve buralarda yapılacak bir tasfiye, pay alacak yeni aktörlere yer açmak, onların desteğini almak, alt kadroların motivasyonunu sağlamak anlamına gelecektir.

        İplerin tamamen koptuğunu söyleyebilir miyiz?

        Muhafazakâr ekolde husumetler olduğunda bir “büyük abi” araya girer. Gülen’in mektubuna baktığımızda, “büyük abi” olarak Cumhurbaşkanı’nın seçildiğini görüyoruz. Fakat bu kez durum epey farklı. Birincisi, taraflar artık muhalefette değil iktidardalar ve göz önündeler. İkincisi, özellikle 17 Aralık’tan sonra mevcut çizikler epey derinleşti. Buna rağmen iki tarafın bir süre sonra kılıçlarını kınına sokacağını düşünüyorum ama asla barışmayacaklar. 1950’ye kadarki CHP iktidarı ve sonraki dönemlerde bölüşümden uzak bırakılmış, son 12 yılda ise bu nemadan önemli paylar alarak gelişmiş büyük bir kitle var. Bunlar önlerindeki “tarihsel şansı” asla kaçırmak istemeyecekleri için yukarıya “sulh çağrısı” yapacaklardır. Fakat Gülen ve Erdoğan arasında barış bekleyenler için haberler kötü. Bu hiç olmayacak ve iki tarafın da planı esasen “Gülen sonrası” ve “Erdoğan sonrası” hesaplarına dayanıyor.

        ‘TEMEL AYRIM KÜRT MESELESİ’

        “Gülen Hareketi daha evrensel ve laik, AK Parti iktidarı ise yerel ve Sünni İslam’a yakın” diyenler var...

        Tüm bunlar bir kesimi aklama, diğerini kötüleme üzerine kurulu tuzaklar. Gülen ve AKP’nin İslam yorumu arasında fark yok. AKP’nin iktidar olduğu yıl doktora çalışmama başladığımda ve sonrasında iktidar partisinin söylemlerinin bire bir Gülen metinlerinden çıkmış fikirler olduğunu düşündüren pek çok örneğe rastladım. Siyasi anlamda ise iki taraf arasındaki temel ayrım Kürt meselesi etrafında gelişen barış süreci.

        Gülen, Kürtçe eğitim olmadığı için iktidarı suçlamıştı yakın dönemde...

        Gülen anadilde eğitim gibi konularda muhafazakâr Kürtlere sempatik gelebilecek çıkışlar yapsa da esasen Öcalan ve PKK ile sürece tepkili. Asıl ayrışma ve “barış süreci”ne olumsuz yaklaşmalarının temel sebebi bu. Gülen fikriyatında bu görüşmeler, “devletin itibarının zedelenmesi” demek. Gülen ve Cemaat, anadilde eğitimin yanında birtakım başka haklar verilerek, Öcalan ve PKK’sız bir “barış” peşinde koşuyor. Oysa bu gibi “bölgenin gönlünü kazanma” politikaları dönemi çoktan bitti.

        Gülen Hareketi’nin ABD ve İsrail ile ilişkileri iktidarla ayrışmasında önemli mi?

        Gülen’in “ABD ve İsrail ile iyi ilişkilere sahip” olduğunu kim söylüyor? Bu iki ülke konjonktüre göre davranır. Gülen Amerikan kapitalist sistemindeki işleyişin hayranıdır ama günlük hayata yani kültürel olana geldiğimizde, birden orada yozlaşma, kültür emperyalizmi, Haçlı Seferleri görerek asli köklerine döner. İktidarla ipleri geren Mavi Marmara olayından sonra “İsrail Hükümeti’nden izin alınmasına” dair söyledikleriyse tipik Gülen düşüncesidir. O, hangi coğrafyaya giderse gitsin, oradaki iktidara ters gelebilecek ilişkiler kurmaktan itinayla kaçınır. Mesela Doğu Türkistan’da okul açabilme imkânları olmasına rağmen “Çin hükümeti rahatsız olur” düşüncesiyle vazgeçtiklerini ifade eder. Çekişmenin temel nedeni, daha önce söylediklerim ve Kuzey Irak’taki bölüşümden pay mücadelesidir. Diğer çatlaklar talidir. Kuzey Irak Kürt Bölgesi’nde müthiş bir dönüşüm yaşanıyor. Küresel ve yerel sermaye hem petrolden hem de ülkenin inşaat ve altyapısından pay alma mücadelesinde.

        ‘İkinci Gülen olmaz çözülme olur’

        Gülen sonrası ikinci bir Gülen çıkar mı?

        Söz konusu olamaz. “Kurucu önder”i kimse aşamaz. Gülen kendinden sonrası için mutlaka birini hazırlıyordur ama bu “biri” cemaat tarafından kabul görür mü, bilemeyiz. Bu kadar genişlemiş bir yapının “tek önder” sonrası birkaç parçaya bölünme ihtimali de, dağılıp küçülme ihtimali de var. Çünkü bu yapıyı ayakta tutan temel şey, sanıldığı gibi inanç veya hizmet değil. Asıl olarak cemaat farklı menfaatler etrafında kümelenmiş bir birliktelik. Hemen herkes ağırlığınca bir istikbal peşinde. Menfaatler ortadan kalktığı zaman bir motivasyon kaybı gelecektir. Bu da çözülme demektir.

        ‘AKP oy potansiyelini koruyor’

        Cemaat kime oy verir? Bir görüşe göre “AK Parti’den başka oy verecek partileri yok” mu?

        Erdoğan 2 yıl önce kendi açısından iyi bir manevrayla HAS Parti’yi bünyesine katarak bir alternatifi ortadan kaldırdı. Cemaat tabanında ve özellikle yerlerinden edilmemiş, bu mevkilere uzak genç kesimde AKP oy potansiyelini önemli oranda koruyor. Sıkıntı bunların dışındakilerde.

        Yazı Boyutu
        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ
        Habertürk Anasayfa