Sözcük anlamıyla bir "bütüncüllük" anlayışına işaret eden totalitarizm, ayırt edici vasfı demokrasiden uzaklığı olan baskıcı bir iktidar anlayışıdır. Otoriterizmden farklı olarak burada yurttaşlar üzerindeki baskının daha sistematik ve derinlikli bir biçimde uygulanmasını teşvik eden bir yönetim söz konusudur. Totaliter hareketler, bireysel olanın reddine dayanır. Burada bireysellik bütün boyutlarıyla bastırılır ve denetim altında tutulur. Totalitarizm, bütün bir toplumsal işleyişin belirli bir ideoloji doğrultusunda belirlendiği bir çerçeveyi savunur. Yirminci yüzyılda görünürlük kazanan bir kavram olsa da kavramın arkasında yatan temel anlayışın kökleri Platon'a (ö. MÖ 348/7) kadar götürülebilir. Bu minvalde Karl Popper (ö. 1994), Platon'un Devlet'indeki hayatın her alanını kapsayan ayrıntılı düzenlemelere değinerek bu sistemde tek tek bireylerin ya da belirli sınıfların değil, "bütünün mutluluğu"nun esas alındığını ve dolayısıyla Platon'un siyasal modelinin totaliter bir nitelik arz ettiğini ileri sürer.
Totalitarizm, totaliter rejimlerin dayandığı kurucu felsefedir. Totalitarizmin bir diğer önemli özelliği devlet ve toplumun iç içe geçerek, kapsayıcı bir bütün olarak düşünülmesidir. Bu yaklaşımın doğal sonucu, her şeyin devlet için var olmasıdır. Bu temelde totalitarizm kavramının 1920'lerde Mussolini'nin İtalyası'nda kullanılmaya başlanması tesadüf değildir. Totalitarizm, bütüncül yaklaşımıyla her türden sınır fikrinin reddine dayanır. Özel olan ve kamusal olan, kişisel olan ve politik olan gibi ayrımlar anlamsızlaşır. Totalitarizmin işleyişinde sürekli bir kitlesel propaganda çabasına ek olarak siyasal şiddetin farklı biçimlerinden ve bürokratik aygıtlardan da istifade edilir.
Totaliter hareketler kitle odaklı hareketlerdir. Totalitarizmde kitle ve lider ilişkisi organik bir düzlemde düşünülür. Lider, parti aygıtı, devlet, toplum ve birey tek bir beden olarak tahayyül edilir. Totaliter liderler seslendikleri kitlenin hassasiyetlerinin fazlasıyla farkındadırlar. Yirminci yüzyılın en bilindik totaliter liderlerinden biri olarak Adolf Hitler (ö. 1945) gibi liderlerin hareketlerine yön veren şey de bu farkındalıktır. Totaliter liderler, kitlelerin başkaları üzerinde tahakküm kurmak isteyen tarafına da duygusal aşırılıklarına da eş zamanlı olarak seslenirler. Dolayısıyla totalitarizmde lider, sıradan bir otoriter liderin çok ötesinde bir anlama sahiptir. Bu nedenle totalitarizm aynı zamanda lider kültüne de elverişli bir çerçeve sunar. Soğuk Savaş'ın sona ermesinin ardından totalitarizm tartışmalarının da görece olarak azaldığını söylemek mümkündür.
YAZAR
H. Bahadır Türk