Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Epey gecikmeli olarak “Arda Turan: Yüzleşme” belgeselini izleyebildim. (Amazon Prime üyeliğimi dondurmuştum.) Muhtemel bir sıcak hava dalgasında plastik suratı her an eriyebilecek eşi Aslıhan Doğan, her nedense İngilizce konuştuğu çocukları, sayamadığım kadar çok tespih ve kol saati koleksiyonu arasında Arda Turan aslında hiçbir şeyle yüzleşmiyormuş, aylar sonra bunu gördüm.

        Türk futbolu üzerine daha evvel yapılan bir başka belgeselde, Fatih Terim’in Netflix tarafından yıkanıp yağlanmasında olduğu gibi, “Arda Turan: Yüzleşme”de de asıl ilgi çekici olan ekrana yansımayanlar. Terim belgeselini çekenler Galatasaray’ın yakın tarihinden Hakan Şükür’ü silebilmeyi başarmıştı. Hakan Şükür’ün takım içinde kurduğu düzene seyirci kalan “İmparator” bu konulara hiç değinmedi. Benzer şekilde Arda Turan belgeselinde de çok önemli iki eksik var. Birinin niye görmezden gelindiğini anlıyorum, dokunan hala yanıyor. Bir diğerinin neden adının dahi geçmediğiyse belki “sistem” açıklar.

        KALENİN ARKASINDAKİ REKLAM PANOSU

        Önce ilk eksik.

        Editoryal tercih olsa da görüntüler Türk futbolunun bir döneminin üzerindeki gizli gücün görmezden gelinmesi engelliyor. İşte orada, daha hemen belgeselin başında, Arda Turan’ın maç görüntüleri arasında kale arkasından bir reklam panosu görüyoruz. FETÖ’nün Zaman gazetesinin reklamı bir dönemi hatırlatıyor.

        Örgüt takımların soyunma odalarında yayılırken, örgüte biat etmeyenler pas dahi alamazken, bir yandan da saha dışında “Yılın Sporcusu Ödül Töreni” gibi etkinliklerle kendisine meşruiyet kazandırmaya çalışıyordu. 2010 yılında vali, bakan, belediye başkanı gibi konukların da katıldığı törende Arda Turan da “yılın futbolcusu” seçilmişti. O yıllarda Arda Turan’ın erkek kardeşi Okan da sosyal medya hesabından örgütle özdeş “maklube” yemeğinin fotoğrafını paylaşıyordu. Bu fotoğraflar daha sonra silindi elbette.

        “Yılın Sporcusu Ödül Töreni” bir sahtekarlıktı. Zaten yılın futbolcusu ödülü de üç kişi arasında paylaştırılmasından belli. O sene Arda Turan’la birlikte Emre Belözoğlu’na da ödül verilmişti.

        Bu törenden yıllar sonra çekilen Arda Turan’ın hayatının anlatıldığı bir belgeselde Emre Belözoğlu’na epey yer veriliyor. Ne var bunda değil mi? Oysa şahsi tanıklığımdan da bildiğim kadarıyla ikisinin ilk başlarda birbirlerinden hiç ama hiç hoşlanmamalarıdır. Belözoğlu kendisinden sonra gelen bir futbolcunun daha başarılı olmasını kabul edemiyordu; çocuksu ama anlaşılabilir bir kıskançlıktı. Arda Turan ise futbolda dair bütün ezberleri bozmak gibi iddialı bir hedefle yola çıkmıştı, hatta bana espriyle karşılık “Benden bir Emre Belözoğlu yaratamayacaksın,” demişti. O zamanlar yazılarımı okuyanların da bildiği gibi sahada ve dışarıda katıksız bir Emre Belözoğlu hayranıydım. Dahası, belli bir samimiyetimiz de vardı.

        Ben son derece masum bulduğum ve asıl hedefi ben olan bu espriyi o da güler diye Belözoğlu’na laf arasında söylediğimdeyse hiç beklemediğim kadar soğuk bir tepkiyle karşılaştım. Daha da fenası, bu lafı daha sonra gazetecilere sızdırdı. Arda Turan beni aradı; tabii ki çok mahcup oldum. Yok yere bir dolu kriz….

        Buradan, bu ikilinin aynı törende yılın futbolcusu ödülünü—Beşiktaş’tan Fabian Ernst’le birlikte—paylaşmaya götüren süreci gerçekten merak ediyorum. O süreçte artık yoktum çünkü. Yine merak ettiğim ve dışında kaldığım bir süreç, belgeselde konuşan menajer Ahmet Bulut’un nasıl Arda Turan’la çalışmaya başladığı. Bulut başarılı bir menajer olabilir, ama Türk futbolu onun adını Emre Belözoğlu’yla tanıdı. Dahası ben bizzat Belözoğlu’nun yıldızı parlayan genç futbolcuları Ahmet Bulut’la anlaşması için aradığına şahit oldum. Profesyonel bir tavsiye, deyip geçelim şimdilik.

        Belgeselde birinci ağızdan tanık olarak Emre Belözoğlu’nun konuşturulması bu açıdan bana ironik geldi. Tarih boyunca hep rekabet ettikten sonra, Sezen Aksu’nun Ajda Pekkan’a kariyerinin en kötü albümünü yaptırmasını hatırlattı biraz. Türkiye’nin en ‘cool’ kadınına “Ben o ‘cool’ kadın değilim,” dedirtmesi çaktırmadan bir intikam mıydı?

        ARDA’NIN GÖRÜNMEYEN EN YAKIN ARKADAŞI

        Gelelim belgeselde yer almayan ikinci eksik figüre.

        Ben tanıdıktan kısa süre içinde Turan’ın arkadaş çevresi değişti. Belgeselde basında transferinden sonra çıkan “İspanya’yı Bayrampaşa yaptılar,” haberlerine şöyle bir değiniyor. Sanki Arda Turan’ın mahalleden eski arkadaşlarıyla takıldığı algısı yaratılıyor.

        Oysa özellikle İspanya’ya transferi sırasında Arda Turan’ın en yakın arkadaş çevresi Acun Ilıcalı ve onun etrafındaki birkaç kişi oluverdi. Bu ekip aynı zamanda Emre Belözoğlu’nun da yakın çevresiydi. Bir zamanlar futbolcu evlerini denetleyen eski Galatasaraylı oyuncular Uğur Tütüneker ve İsmail Demiriz gibi Ilıcalı’nın çekirdek ekibi adeta özel olarak ilgileniyordu bu iki futbolcuyla.

        Arda Turan’ın İspanya’yı Bayrampaşa’ya dönüştürmesi de aslında bu sonradan edinilen yeni arkadaşların ziyaretleriydi. Acun Ilıcalı ve Arda Turan’ın PlayStation maçları, düzenlenen turnuvalar, aralarındaki rekabet kamuoyunda çokça konuşuldu zaten.

        Rastgele bir haberi seçeyim: 4 Ağustos 2017 tarihinde Hürriyet’te Acun Ilıcalı ve o zamanki sevgilisi Şeyma Subaşı’yla Arda Turan’ı İspanya’daki evinde ziyaret ettiği yazıyor. Özel bir haber değil, zaten sosyal medyada paylaşılmış, fotoğraflar da oradan alınmış. Bahsettiğim o arkadaş çevresinin hem çekirdek kadrosu—Eko, Esat vs.—hem de sonradan dahil edilen Murat Boz gibi isimlerin birlikte çektirdiği grup fotoğraflarına ulaşmak mümkün.

        Acun Ilıcalı doğrudan sorumlu mu bilmiyorum, ama en azından zamanlama Arda Turan’ın düşüş yıllarında baş köşedeydi. Hatta Arda Turan’ın futbolculuk kariyerini “AÖ” ve “AS” diye ayırabilmek de mümkün: Acun’dan Önce tarihimizin en başarılı kariyerine sahip futbolcusu, Acun’dan Sonra… Hafta sonları Barcelona’dan Gizli Kalsın’a bar gezmeleri, PlayStation partileri, hastane baskınları ve büyük bir çöküş.

        Özellikle çöküş döneminim tanığı Acun Ilıcalı’ya keşke mikrofon tutulsaydı da öğrenebilseydik. Yapımcıların bunu düşünmediğini zannetmiyorum. Ama Ilıcalı bazen görünmez kalmayı tercih ediyor. Bazense fazlasıyla görünmeyi.

        SİSTEM DEDİKLERİ

        Acun Ilıcalı bugünlerde, özellikle Fenerbahçe yönetimine girdikten sonra, artık geri planda değil tam merkezden futbola yön verecek bir konumda. Bir süredir “sistem” diye tanımlayamadığı, kimden oluştuğuna işaret edemediği bir gücün Fenerbahçe’yi hedef aldığını söylüyor. Neredeyse “üst akıl” gibi bilinmez bir güç tarif ettiği. Artık Zaman’ın “Yılın Sporcusu” töreni de yok ki bu sistemi toplu fotoğraf çektirirken aynı salonda görelim.

        Birkaç gündür bu sistemin ne olduğunu anlamak için spor yazarlarıyla, eski futbolcularla, futbolu yakından takip eden isimlerle konuşuyorum ama henüz hiç kimseden tatmin edici bir yanıt alamadım. Futbolu futbol olmaktan çıkaranlar yüzünden uzun yıllar önce ilgimi kopardığım için tam olarak da ne olduğunu da kendi gözlemime dayanarak söyleyemiyorum. Öğrendiklerimden hiç kimseyi tatmin etmeyecek tespitimi yapayım yine de: Bir yerlerde pis işler dönüyor. Türk futbolunda pis işlerin dönmediği bir dönem mi vardı, gerçi.

        Çürümüşlük bugünlerde yasadışı bahis sitelerinin futbolda görünür olmasıyla—Galatasaray formasında yer almasıyla—ayyuka çıktı. Acun Ilıcalı’nın konuşması, en azından arı kovanının dürtülmesi açından önemli.

        Geçen hafta T24’te Umut Ozan Darıcı’nın dikkat çektiği gibi “Acun Bey’i yasadışı bahis konusunda dinlemek lazım, ne de olsa kanalı ceza yiyen tek patron.” Aynen Darıcı’nın verdiği bilgileri aktarayım: Acun Ilıcalı sahibi olduğu TV8’de yayınlanan PSV-Galatasaray maçında 26 dakika boyunca yasadışı bahis reklamı yaptığı gerekçesiyle hem RTÜK’ten hem de Ticaret Bakanlığı’ndan ceza aldı. “Teknik sorun” diye kendini savundu, oysa 21 ayrı yasa dışı bahis firmasının reklamını dakikalarca ekranda tuttu.

        Yine Ilıcalı’nın sahibi olduğu Hull City takımına sponsor olan Tomya adlı kripto para şirketinden 11 kişi tutuklandı, bu şirket birçok kişiyi dolandırdı. Mağdurlar firmanın Hull City’e sponsor olmasından dolayı güven duyduklarını açıkladı.

        Bitmedi. Aynı Hull City’nin bir diğer sponsoru da dijital para transferi hizmeti veren Jeton Wallet’ti ve bir sene boyunca reklamı formada yapıldı. Jeton Wallet yasadışı bahis sitelerinin tercih ettiği ödeme yöntemi. Hull City’le yapılan anlaşmayı da kendi sitesinde gururla duyurdu. Bu duyuru hala orada. Ancak Ilıcalı bu sponsorluk anlaşmasından da haberi olmadığını söylüyor.

        Sistem diyerek bilinmez bir yerlere işaret eden Acun Ilıcalı ilk taşı atmaya ne kadar uygun biri. Öyle görünüyor ki sadece Arda’nın kariyerini değil futbolumuzu da “Acun’dan Önce” ve Acun’dan Sonra” diye dönemlere ayırmamız gerekecek. Ama ileride bugünlerin de belgeseli çekildiğinde, emin olun, tıpkı Arda Turan’ın kişisel tarihinden olduğu gibi bu dönemden de Acun Ilıcalı’nın adı silinecek. Sistem işte.