Temaslar tahminlerimin ötesinde bir hızla sürüyor.
Peki bu kez olacak mı?
Nihayet ekranda ‘happy end’ yazacak mı?
Pazartesi ve Salı günü Sırrı Süreyya Önder, Pervin Buldan ve Ahmet Türk’ten oluşan İmralı heyetinin siyasi partilere yaptıkları ziyaretleri dikkatle takip ettim. Dün de görüşmelerin havasını ve neler konuşulduğunu öğrenmek için farklı partilerden yetkilileri aradım. Ancak konuşmaların bir kısmı off the record olduğu için tüm isimleri vermeyeceğim…
Yaptığım uzun telefon konuşmalarından öğrendiklerime geçmeden önce birkaç kanaatimi söyleyeyim…
Şu aşamada İYİ Parti hariç mecliste kapılar bu trafikle ilgili açılmış durumda. Bu da yüzde 90 civarında temsil anlamına geliyor.
Görüşmek her konuda hemfikir olmak ya da bu yolu tepeden tırnağa desteklemek anlamına gelmiyor ama diyaloğa açık olmak anlamına geliyor.
Yeniden Refah kapısını açarak doğru yaptı
Bu açıdan Yeniden Refah’ın tavrını tebrik ediyorum. Fatih Erbakan başta olumsuz açıklamalar yapmış olsa da İmralı heyetini kabul ederek son derece doğru bir tavır sergiledi.
Partinin Genel Başkan Yardımcısı Doğan Aykal ile konuştum. Doğan Bey sürece karşı olduğunu açıkça ifade etti ancak rahmetli Erbakan’a işaret ederek kapılarının herkese açık olduğunu söyledi.
Görüşmede hem DEM heyetini dinlemiş hem de kendi rezervlerini dile getirmiş Sayın Erbakan. Benim anladığım kadarıyla bu temaslar arasında en çok rezerv koyan ve tereddütlü konuşan Fatih Bey.
MHP ve CHP ‘varım’ diyor, bu kez olmazsa hiç olmaz!
Gelelim CHP’ye.
Ana muhalefet partisinin bu kez kapısını açmış olması hatta komisyon kurulmasını önermesini fevkalade kıymetli buluyorum. Çözüm sürecinde MHP ve CHP sürece cepheden karşıydı, komisyona üye vermemişlerdi. Şimdi biri bu işin öncüsü diğeri de destekçisi.
Kim tutar artık bizi?
Bu kez de başaramazsak hiç başaramayız!
Görüşmede Özgür Özel’in hemen yanında yer alan TBMM CHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın ile konuştum. Günaydın Öcalan’ın 7 maddelik mesajı açıklandığı gün bir televizyon kanalında "Bunda yeni bir şey yok, fazla büyütecek bir şey görmüyorum, henüz paradigmayı bilmiyoruz" demişti ben de kendisini bu sözleri nedeniyle eleştirmiştim.
"İmralı heyeti paradigmayı anlattı mı? Artık biliyor musunuz?" diye sordum.
Gökhan Günaydın: Galiba şubat gibi Öcalan’a bir çağrı yaptıracaklar
“Nagehan Hanım bize bazı şeyler anlattılar. Galiba şubat gibi Öcalan’a bir çağrı yaptıracaklar. Avrupa, Türkiye, Rojava ve Irak’a yönelik olacak bu çağrı. Bu onların tabirleri. Suriye değil Rojava. Irak derken de Kandil’i kastediyorlar.”
Günaydın’a bu çağrının karşılık bulup bulmamasına dair konuşulup konuşulmadığını sordum.
“Onlar Rojava’nın üzerinde duruyorlar. Esas sorunu orada görüyorlar, Kandil’i çok önemsemiyorlar, Kandil ‘hayır’ dese de önemli değil gibi bir yaklaşım var izlenimine kapıldım ancak ben Kandil konusunda da emin değilim. Sanıyorum Rojava’da olan Kandil’i de belirler diye bakıyorlar.”
Gökhan Günaydın’a CHP’nin dile getirdiği endişeyi de sordum, yani bu adım anayasa değişikliği için yapılıyor iddiasını… Bence çok çarpıcı bir şey söyledi…
“Anayasa değişikliğinin peşinde değiller”
Dedi ki: “Bence federasyon ya da otonomi vs peşinde kimse değil. Anayasa değişikliğinin peşinde de değiller. Devlet tarafında terörü bitirme karşılığı terörle mücadele yasası ya da kayyum düzenlemesi ile ilgili bir söz verilmiş olabilir.”
Gökhan Bey DEM tarafında ihtiyatlı bir iyimserlik gördüğünü ifade etti. “Öcalan büyük bir yönlendirici, ben bu işin ilerlemesini istiyorum, rahat olun, bana güvenin, diyor sanki” yorumunu yaptı. Ancak iktidar tarafının demokratikleşme adına herhangi bir şey yapacağına asla inanmadığını da ekledi. "Umarım yanılıyorumdur" diyerek...
Öğrendiğime göre CHP’nin komisyon önerisi üzerine pek bir şey konuşulmamış.
En rahat görüşme Deva ile
Deva Partisi’ndeki görüşme ise anladığıma göre en rahat ve en dostane geçen görüşme. Ne de olsa taraflar birbirini gayet iyi tanıyor. Ali Babacan Oslo sürecinin, Sadullah Ergin ise çözüm sürecinin bakanı idi.
Benzer bir şeyi Ahmet Davutoğlu için de söyleyebiliriz ancak Davutoğlu ile HDP arasında ciddi gerilimler yaşanmıştı, gerçi pazartesi günkü görüşme ile ilgili Gelecek Partisi ile henüz temas etme imkanım olmadı. O kısmı da sonra anlatacağım…
Ancak şu kadarını söyleyeyim…
Öcalan’ın ve DEM heyetinin havası benim de yayınlarda işaret ettiğim konjonktörün gelişmeleri olumlu yönde etkilediğini teyit ediyor. İran’ın küçülmesini isteyen ABD bu yönde bir gidiş ve Irak ve Suriye’de stabilizasyon istiyor. Bu da Türkiye’nin işine yarıyor.
Ankara’nın izlediği Suriye politikası rüzgar da lehe esince bize ciddi bir alan açtı.
Bir de Kalkınma Yolu Projesinin güvende olması hedefleniyor.
Yaptığım farklı görüşmelerden çıkardığım genel kanaat şu: Öcalan bir aksilik olmazsa şubat sonu gibi kayıtsız şartsız bir çağrı yapacak. Kandil ciddi bir baskı altında. Hatta teyit ettiremedim ama duyduğuma göre ABD de geçtiğimiz yıl birtakım görüşmeler yapmış Kandil ile. Şu an değerlendirilen iki seçenek var: Ya Öcalan’ın çağrısı tam karşılık bulacak ya da Kandil direnirse direnecek ama örgütün yüzde 70-75’i Öcalan’a bağlı olduğu için bunun dışında kalanlar marjinalize olacak.
‘Barış ayrı, çözüm ayrı’ yaklaşımı
"Geçen sefer Öcalan’ı dinlememişlerdi, şimdi niye dinlesinler" derseniz "Bu kez konjonktür de 'Dinleyin' diyor" derim.
Peki Öcalan neden kayıtsız şartsız çağrı yapacak? Bir beklentisi yok mu onun ve DEM’in?
Gördüğüm kadarıyla burada anahtar yaklaşım adım adım gitmek.
Barış ayrı, çözüm ayrı diye bakılıyor.
Önce bir barış gelsin sonra çözüm için ne gerekiyorsa oturulup konuşulur deniyor.
Bence DEM Parti de bu yolla PKK vesayetinden kurtulmak istiyor.
Bakalım akamete uğramadan bu süreç ilerleyebilecek mi?
Selahattin Demirtaş ziyaretinden sonra yapılacak ikinci İmralı yolculuğu işin rengini iyice netleştirecek…