Gözlerimi hafifçe açıp başucumda duran telefona uzandım.
Saat 11.13.
Baktım, Eloş yanımda mışıl mışıl uyuyor. Yılbaşı ve ertesi için onlara sözüm var. Bir gece biri, ertesi gece diğeri yanımda yatacak.
“Gerçekten bitti mi? Nihayet yaprak döndü mü?” diye geçiriyorum içimden.
Evet, evet, evet!
O bitmeyen yıl bitti!
2024 yok, artık 2025!
Benim için yılbaşının çağrıştırdıkları epey karmaşık.
Bir yandan o her şeyi sıfırlama enerjisinin tavan yaptığı ışıl ışıl ruh diğer yandan kendi hayatımın trajedisinin o ruhla çakışarak yarattığı tezat…
Yılbaşlarının güzel kutlandığı bir çevrede büyüdüm.
Hatırlıyorum çocukken ev bir hafta öncesinden süslenir, hediyeler alınırdı.
Başta ağaç yoktu.
Bir sene galiba ya 7 ya 8 yaşındaydım, filmlerde görüyoruz ve "Biz de isteriz" diye kardeşimle tutturuyoruz…
Annem "Kızım ağacı yabancılar süsler, biz evi süslüyoruz" diye geçiştirirken rahmetli dedem tuttu koskoca gerçek bir çam ağacı getirdi eve.
O ağacın kapıdan giriş görüntüsünü hiç unutamam. Öyle heybetli, öyle gerçek ve öyle sinematografik…
Günlerce kardeşimle sandalye tepesinden inmedik. Oyuncak bebeklerimizi bile dallara astık, bir eğlendik bir eğlendik…
O ağaç birkaç ay yaşamıştı, artık iyice sarardığında gözyaşları içinde veda ettik kendisine ama o yıl bu yıldır her yılbaşı ağacımız oldu fakat bir daha gerçek ağacımız olmadı.
Önce biraz küçük sonra orta boy bir plastik çam ağacı edindik, yılbaşlarında döşemeye ve önüne hediyeler koyup hayaller kurmaya başladık.
Dedemin ağacı getirdiği o yıllarda yılbaşı klasiklerimiz ithal muz, portakal ve çikolataydı.
Bazı yıllar annem ve babam arkadaşlarıyla seyahate gider biz anneannem ve dedemle kalırdık. Sadece yılbaşına özgü sınırsız muz ve çikolata özgürlüğünün keyfini bugün dahi hatırlarım.
Kısacası sihirli bir gün olan yılbaşları benim için 2010’a kadar sürdü.
2010…
Babamı son kez gördüğüm o uğursuz 31 Aralık günü…
Yoğun bakımda gözlerini açıp "Sahi bugün yılbaşı mı? Hadi benimle vakit kaybetmeyin, gidin kutlayın" diyen mavi gözlerini kapadı bir daha da açmadı babacığım…
Yıllarca 31 Aralık o sene olmasın diye dua ettim. Hayalim şuydu: Nasıl ki şubatın 29’u 3 yıl yok olup, 4. Yıl çıkıyor, 31 Aralık da öyle yok olsun. Mesela bir yıl olmasın veya iki yıl ya da şubat gibi 3 yıl, mümkünse hiç olmasın hatta…
Bunun için yorganların altında saklandım 31 Aralıklarda fakat olmadı, o günü, yılbaşını yok edemedim…
Sonra babam olsa bu yaptığıma çok üzülürdü safhasına geçip yeniden yılbaşlarına barış elimi uzattım.
Her biten senenin zorluklarını düşünüp yeni başlangıca tekrar yeni kararlarla girmeye başladım.
Şimdi tekrar bir başlangıç…
2025.
47 yıllık hayatımın en zor senesinin bitişinin ilk günü.
Gerçek anlamda büyüdüğüm, kötülüğün sınırsızlığını bizzat yaşadığım, çok sıkıntı çektiğim, hayat üzerine çok düşündüğüm ve çok şey öğrendiğim bir yıldı 2024.
Açık söyleyeyim, "Bitsin bu kabus" diye çok dua ettim.
Takvim yaprağının değişmesinin sihirli değnek gibi hayatımı değiştirmesini çok bekledim…
Değişen yıl herhangi bir şeyi değiştirecek mi değiştirirse daha iyiye doğru mu değiştirecek, henüz bilmiyorum…
Tabii ortada bir sihirli değnek yok ama yılbaşlarının o her olumsuzluğu sıfırlayan enerjisi gürül gürül karşımda duruyor.
Saat 11.13.
2025’in ilk günü.