Müfredat değişikliğinin gizli bir ajandası mı var? Dünkü toplantıdan çarpıcı notlar…
Dün Ataşehir Ahmet Keleşoğlu Fen Lisesi’nde yaklaşık iki aydır hararetle tartışılan Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli tanıtım toplantısı vardı. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin katılacaktı.
Normalde toplantılara ucu ucuna yetişirim.
Fakat bu kez gittiğimde kapının önü bomboştu.
Şaşırdım.
Sayın Tekin ve basın müşaviri Yılmaz Güney’i aradığımda neden boş kapıya geldiğim anlaşıldı.
Toplantının saati günler öncesinden revize edilip öğleden sonraya çekilmişti ancak ben ajandama ilk saati not almışım. Haliyle 4 saat erken gelmişim.
Ancak ‘olanda hayır vardır’ lafı hakikaten doğru. Bu vesileyle uzun sohbetler etme ve konuyla ilgili geniş bilgi edinme şansım oldu.
Sayın Bakan Tekin benim varışımdan yaklaşık bir saat sonra geldi. Kendisiyle bir buçuk saatten uzun konuştuk.
Bakan Yardımcısı Ömer Faruk Yelkenci, Talim ve Terbiye Kurulu Başkanı Prof. Dr. Cihad Demirli ve Ortaöğretim Genel Müdürü Halil İbrahim Topçu ile de sohbet imkanım oldu.
Bakan Tekin yapılan müfredat değişikliği ile ilgili gelen tepkilerin ya içerik yeterince incelenmeden ya da ideolojik bir bakışla yapıldığını söylüyor.
Bu değişikliğin ilk kez öze dair ve geniş çaplı bir değişiklik olduğunu hatırlatıyor ve iki amacın üzerinde duruyor:
Birincisi sınav odaklı yaklaşımdan çıkmak.
İkincisi bilgi yüklemekten ziyade bilgiye erişim merakı ve becerileri geliştirmek.
Totalde yüzde 35 oranında bilgi eksiltmesine gidilmiş, bu rakam sayısal ve fen bilimleri alanlarında yüzde 50’yi buluyormuş.
Sayın Bakan’ın tarihe yönelik yaklaşımla ilgili anlattıklarından birleştirici bir çizgi hedeflendiği sonucunu çıkardım. Bu böyle olur mu, müfredatta çizilen çerçevenin birebir karşılığı var mı bilmiyorum ancak Milli Eğitim Bakanı yapılan değişiklikle tarihe bütüncül ve kronolojik yaklaşımın öncelendiğinin altını çizdi.
Açıkçası adına ne derseniz deyin kopan tüm fırtına Mustafa Kemal Atatürk’e yaklaşım ile ilgili. Düzenlemeye karşı çıkanlar Atatürk’ün isminin silinmeye çalışıldığı, laik değerlerin azaltıldığı, cumhuriyet vurgusunun yeterince yapılmadığını söylüyorlar.
Benim programı hazırlayan yetkili isimlerle yaptığım uzun sohbetler ve programın taslağından çıkardığım sonuç şu:
İnkılap tarihi ‘daha az duygusal’ bir bakış ile kaleme alınmış. Atatürk’ün hayatı anlatılıyor ancak ders onun etrafındaki olaylar olarak değil, kronolojik bir şekilde aktarılıyor.
Elbette milli eğitimde bir takım temel değerleri, kurucu unsurları ve ortak kavramları öğrencilere aktarırsınız fakat kanımca eğitimin hedeflemesi gereken nokta bunların yanı sıra bağımsız ve özgür düşünen bireyler olmalı.
Şayet değişiklik buna hizmet edecekse faydalı. Ancak yapılan tartışmalar beni bu ülkenin gençleri açısından kaygılandırıyor.
Sanki toplum ikiye bölünmüş, kendi ideolojileri doğrultusunda gelecek kuşakları çekiştirmek istiyorlar.
Aynı müfredat değişikliğine hem Atatürkçü hem de İslami cemaatlerden sert tepki gelmesini bu ikiye bölünmüşlüğe bağlıyorum.
İslami camiadan gelen tepkiler Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuya çok net bir şekilde sahip çıkması ile duruldu fakat program açıklandığında iki taraftan adeta çapraz ateş vardı.
Demek ki eksik ya da yanlışları da olsa müfredatı hazırlayanlar ortada durma çabası içinde.
Öte yandan bu işin iletişiminin yanlış yapıldığını düşünüyorum. Çok emek verilmiş fakat algıların bu kadar yerleşik olduğu bir toplumda ‘Türkiye Yüzyılı’ ve ‘Maarif’ gibi kelimeleri üst başlık olarak kullanınca içeriği konuşmaya gerek kalmadan ideolojik savaş başlıyor.
Bir de işin içine MEB, Diyanet İşleri ve Gençlik ve spor Bakanlığı arasında 2021’de hazırlanan Çedes adlı protokol kapsamında bazı okullarda mezar temizleme, maket kurban kesme gibi son derece yanlış uygulamalar girince sapla saman iyice birbirine karışıyor.