Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Muharrem Sarıkaya Kemerlerinizi bağlayın…

        YENİDEN ABD Başkanı seçilen Donald Trump’ın bir an önce göreve başlamasını bekleyenler var…

        Bunun nedeni de topal ördek Biden yönetimden daha çok yakın olacağı ve destek vereceğine yönelik umutları…

        Beklentiye girenlerin başında da seçilir seçilmez Trump’ı telefonla arayıp kutlayan İsrail’in katliamcı Başbakanı Netanyahu var…

        Hemen belirteyim Trump, önceki seçimde kendisini umutla bekleyen çoğu kişiyle takışmakla kalmadı, araları açıldı.

        İnsan 70’inden sonra değişmeyeceğine göre, 78 yaşındaki Trump’ın da 4 yıllık Beyaz Saray yolculuğu da ilkinden farklı olmayacak…

        İlkinde olduğu gibi otobanda gideceğini sananlar, bir anda kendini stepne, bozuk, taşlı bir yolda aracının içinde zıplamaktan başı tavana çarpar halde bulabilir.

        O nedenle ABD ile diplomatik veya ticari ilişki yolculuğunda herkese kemerini bağlı halde bırakmasını tavsiye ederim…

        DOLARIN YÜKSELMESİNİN ASIL NEDENİ VERGİ VAADİ

        Örneğin kimse Doların yükselişine aldanmasın, iki gündür ABD’nin önde gelen güvenilir ekonomistlerini okuyorum, durumun hiç de sanıldığı gibi olmayacağının altını çiziyorlar.

        Aktardıklarına göre Dolar, öyle Trump seçildi diye zıplamadı…

        Yükselmesinin temel nedeni, Trump’ın seçim kampanyası süresince “gümrük vergilerini sert bir şekilde arttıracağına” yönelik vaadi…

        Yüksek gümrük vergisi demek, ABD’ye ithal edilen ürünlerin fiyatlarında yükselme olacağı anlamına geliyor.

        ABD de ihracatının yüksek olmasının ötesinde, ciddi anlamda ithalata dayalı da olan bir ülke

        Dolayısıyla bu ithal ürünlerin fiyat artışına, dolayısıyla da enflasyona neden olacak…

        Dolayısıyla ABD Hazinesi faiz oranlarında normalde yapmayı planladığı indirimi bir süre ertelemek durumunda kalacak veya daha sınırlı bir indirime gidecek.

        ABD borçlarındaki yüksek faiz de uluslararası piyasada Dolara olan talebi arttıracak.

        Tüccar olanlar da bunu bildiği için Trump seçilir seçilmez büyük miktarda Dolar satın almaya başladı; bu da yükselmesine yol açtı…

        Ayrıca unutulan bir nokta daha var, siz paranızın değerini yükselttiğinizde, ithalat yaptığınız ülkenin parasında değişim yoksa, aldığınız malı ucuzlattığınız anlamına gelir.

        Bu da ithalatı gemleyeceğinizi sanırken, kamçılamanıza yol açar…

        MERKEL’İN İSYANI OLMUŞTU

        Gelelim işin en önemli tarafına…

        İçine girdiği girdaptan sıyrılamayan, bazı üyelerin gittikçe ağırlık yapmaya başladığı Avrupa Birliği’ne…

        Sonuncusunu iki gündür hükümet kriziyle boğuşan AB’nin başat ülkesi Almanya’da görüyoruz.

        Yönetimlerindeki bu gerilim ve beceriksizlik uzun süredir diplomasi ve güvenlikle ilgili politikalarında AB’yi, tamamen ABD’ye bağlı hale getirdi.

        Irak, Suriye, Ukrayna’daki çatışmalarda ABD belirleyici oldu, AB de istemese de bu politikaların peşine takıldı.

        Buna Rusya’ya ve Çin’e olan ambargolar da dahil...

        Nitekim görevinin son yılında Almanya’nın eski Şansölyesi Merkel Münih Güvenlik Konferansı’nda açık dile getirdi ve ABD’nin dayatmalarından yakındı.

        Doğalgaz başta olmak üzere birçok ürünü daha ucuza alma olanakları varken, ABD’nin politikalarına uymak zorunda kalıp, pahalıya mal ettiklerini belirtti.

        Bununla da kalmayıp Alman markalarının, ABD’de ürettiği otomobillere ağır gümrük vergisi getirdiğini anımsatmakla kalmadı, ağır eleştirdi:

        “Çin mallarına ambargo istiyorsunuz, sonra da dönüp ABD’de üretilen, bütün malzemesi ABD’den alınan Alman marka otomobillere ağır gümrük vergisi koyuyorsunuz. Doğalgazı ucuz alacağımız Rusya’ya ambargo koymamızı ve sizden süreklilik garantisi olmayan pahalı kaya gazı almamızı istiyorsunuz.”

        Bu eleştiriler AB’nin kurtulmasını sağlamadı, Ukrayna işgaliyle çok daha ağır şekilde meseleye gömülmesine neden oldu.

        ABD’nin ürettiği diplomasi ve güvenlik politikalarının peşine takılmaktan kendini kurtaramadı…

        İTTİFAKLARI YÜK GÖRÜYOR

        Anımsanırsa Trump, bu kampanyasında da dile getirdiği gibi korudukları gerekçesiyle ABD’ye koruma parası vermelerini ve NATO’nun bütün giderlerini de karşılamalarını talep etti.

        Trump, ABD’nin Truman’dan bu yana doktrini bulunan başkanlarının ayrılmaz ilke olarak kabul ettiği “müttefiklerimiz güç çarpanımızdır” ilkesine sıcak bakmıyor…

        Tam tersine müttefikleri yük olarak görüyor, “ticaret açığı olan ülkeleri ABD’nin neden savunduğunu anlamadığını” da her aşamada dile getiriyor.

        Bir doktrine ihtiyaç olduğunu da sanmıyor, dükkan sahibi gibi meseleye yaklaşıyor; ne alıp, satacağına odaklanıyor…

        Küresel lider ülke olmak yerine, küresel çok satan olmayı tercih ediyor.

        Avrupa’nın Rusya’ya, Güney Kore ve Japonya’nın da Çin’e karşı kalkan olduğu görüşüne de katılmıyor…

        Buna karşın Çin ile ticaret savaşında bu ülkelerin yanında olmasını da şart koşuyor…

        Sadece Çin de değil; seçim kampanyası döneminde Hindistan’a da meydan okudu, bu ülkenin ABD mallarına uyguladığı yüksek tarifeleri sıralayıp, karşılığını misliyle vereceğini söyledi.

        Hatırlanırsa Trump’ın ilk döneminde de Hindistan ile ciddi sorunlar yaşanmış, bir çok Hintlinin vizesi iptal edilmiş veya kısıtlanmıştı.

        Hintlilerin ABD’de belgesiz göçmenler sıralamasında üçüncü olmaları da Trump’ın kısıtlamalarının şiddetini arttırıyor.

        GAZZE VE LÜBNAN

        İsrail ile olan ilişkilerinin Biden yönetiminden çok daha sıkı fıkı olacağına ilişkin beklenti yüksek.

        Ancak seçim kampanyası döneminde Gazze’de yaşananlar karşı sert tutumu ve “Çok fazla destek kaybediyorsunuz” çıkışı dikkate alındığında Netanyahu’ya tavşana kaç tazıya tut politikası uygulamayacağı açık.

        Ayrıca Biden yönetimi ciddi sayıda asker yüklemesi yapmıştı, Trump ise ABD askerlerini geri getireceğini söylüyor.

        Bu İsrail ile birlikte, Suriye’de PYD başta olmak üzere, Irak’ta ve Orta Doğudaki destekçisi olduğu ülkeler veya kesimlerde yeni bir telaşa da yol açıyor.

        UKRAYNA SAVAŞI

        Ukrayna Savaşı konusundaki tutumu da farklı değil…

        Hatta kendisiyle birlikte Başkan Yardımcısı seçilen James David Vance, yakın geçmişte Kremlin’in de kabul edeceğine inandığını savunduğu bir anlaşma taslağı hazırladığı medyaya yansıdı.

        Rusya’nın Ukrayna’dan aldığı toprakların kontrolünü elinde tutmasını ve Ukrayna’nın asla NATO üye olmamasını hedefleyen anlaşma, başta Kiev olmak üzere birçok yerde kaşların kalkmasına neden olmuştu.

        Yeni Başkan ve ekibinin bu politik yaklaşımları ABD’nin pro-aktif bir güvenlikçi politika uygulaması sonucu 2’nci Dünya Savaşından bu yana üstlendiği Dünya Liderliğine veda olarak da yorumlanıyor.

        Bırakın, George W. Bush’un, “her ulus ve kültürde demokratik hareketlerin ve kurumların büyümesini aramak ve katkı vermek” doktrininin sonlanmasını daha ağır sonuçların doğmasına da neden olacak gibi görünüyor.

        Bunun başında da seçim kampanyası sırasında dile getirdiği “NATO’ya gerekli katkıyı vermeyen ülkelere karşı Rusya’yı dilediğini yapmaya teşvik edeceğini” açıklaması geliyor.

        Bu da NATO dışında yeni güvenlik birliklerinin kapısını da aralamasına yol açıyor.

        İÇİNDE BARINDIRDIĞI ZAAF

        Peki, ABD toplumu oy verirken bunların ne kadarından haberdardı…

        Sandık çıkış anketlerine dayanan verilere bakılırsa beyaz erkeklerin %59’u, beyaz kadınların %52’si, siyah erkeklerin %20’si ve siyah kadınların %2’si ile Hispanik erkeklerin %54’ü Trump’a oy verdi…

        Bu da gösteriyor ki ortalama olarak erkek oyları kazanmasında etken oldu ortalama olarak oyların %54’ünü erkeklerden aldı…

        Dikkat çeken ise beyaz kadınların yarısından fazlasının kendilerini her gün aşağılayan Trump’ı seçmiş olmalarıydı.

        Bu da siyasetin sosyolojisinde var olan tezi tekrar haklı çıkarıyor…

        Otoriter karizmatik liderler ile seçmen arasında hem coşkulu hem de kendisine hakaret etmesine rağmen koparmadığı feragatli bir bağ vardır…

        Ama bu kendi içinde bir zaafı da barındırır…

        O da vaat ettikleri gelmediğinde, ekonomik olarak beklentileri karşılanmadığında otoriter karizmatik lider için destekten çok daha ağır sonuçlar doğuracak hale dönüşür…

        İzleyip göreceğiz…