KİM ne derse desin, bu çağın en devrimci hareketi göçtür…
Bu çağda yöneticilerini değiştiremediği için toprağını değiştiren insanlar, hem çıktıkları toprakta hem de gittikleri ülkede devrimci bir değişime yol açıyor; karşı devrimi yaratıyor…
Suriye göçü bunun en açık gözlemlendiği hareket oldu.
Üstelik bu devrimci hareketlerin Lenin, Mao, Che Guavere, Enver Hoca gibi önderlere de ihtiyacı yok; hareket kendi mecrasında yolunu buluyor ve sonuca varıyor…
Göç hareketi, Afganistan, İran, Irak, Somali veya Afrika ülkelerinden gelip Avrupa’yı etkilemekle de kalmıyor; Güney ve Kuzey Amerika kıtalarında da en belirleyici faktör olmayı sürdürüyor.
GÖÇ, BU ÇAĞIN EN DEVRİMCİ HAREKETİ
Göçün akın ettiği ülkelerde öngörülmedik siyasal dönüşümlere neden oluyor, olmaz denilenleri iktidara taşıyarak karşı devrimi tetikliyor.
ABD’de bugün tamamlanan seçimler de bunun bir diğer örneği…
Kesin sonuçlar açıklandığında ABD’de ender rastlanan bir şekilde ikinci kez Başkanlığını ilan edecek olan Donald Trump’ın seçim döneminde en net tutumu göçmenlere karşı oldu ve geri gönderme dahil her türlü önlemi alacağını söyledi.
Başkanlığının birinci dönemi anımsanırsa güney sınırına duvar çekme dahil aldığı her türlü önlemi devam ettireceği mesajını verdi.
Sonuçta bu ABD halkı tarafından içselleştirildi…
Bununla da kalmadı, ABD’nin bir süredir Çin karşısında teknolojik gerilemişini de engelleme ve mallarına yasak koyma ile çözülemeyeceğini gösterdi.
Başka ülkelerde bekçilik yapması için gönderdiği askerlerini geri çekip, onlara harcayacağı parayı teknolojik gelişime yatıracağını vaat etti ve umuda yatkın topluma böylece aydınlık gelecek sattı.
Başardı da…
MUHAFAZAKAR SEÇMEN ETMENİ
Peki, bu kadar net bir durum varken anketlerin neredeyse tamamı Trump’ın neden Harris’e bu kadar fark atabileceğini göremedi?
Şaşmamak lazım, bu muhafazakar seçmenin genel tutumundan kaynaklanıyor; ondan dolayı akademik dilde bu duruma “Utangaç Muhafazakar Seçmen Etmeni” adı veriliyor…
Bir anlamda Suskunluk Sarmalı olarak da bilinen öğretinin parçasından söz ediyor…
Toplum, kendisine gelebilecek eleştiriler veya kınamalardan çekindiği için oyunu vereceği kişiyi gizleme gereği duyuyor ve sandıkta düşüncesine gem vurmadan oy kullanıyor.
BRADLEY EFEKT
ABD’nin 47’nci Başkanını belirleyecek oylamada olduğu gibi benzer durum geçmiş bazı seçimlerde de görüldü…
Bunun en bilinenleri de akademik literatüre ders konusu olarak giren 1982’de California Valilik ve 1992’de İngiltere Başbakanlık seçimiydi…
Muhafazakar seçmen 1982’de Afro-Amerikalı olan Bradley’e oy vermeyeceğini, ırkçılık yapıyor damgası yememek için gizledi.
Sandıkta gidip Bradley’in rakibi olan Cumhuriyetçi Dökmeciyan’a oyunu kullandı.
Buna Bradley Efekt adı verildi…
Benzer tutumu İngiltere’de Demir Lady olarak tarihe geçen Thatcher’in yeniden iktidara gelme sürecinde de sergiledi.
Thatcher’ın ilk iktidarı döneminde vergiler, sağlık sistemi gibi konularda halkın tepkisini çeken uygulamalarına tepkili olan toplumun bir kesiminin kınamasıyla karşılaşmamak için İşçi Partisi’ne oy verecekmiş gibi davrandı.
Hatta İşçi Partisi bu verilere bakıldığında %7 gibi bir farkla kazanıyor göründü; sandık Thatcher’ı 1,5 puan önde yeniden Başbakanlığa getirdi.
ASKERİ GERİ ÇEKME SÖZÜ
Dolayısıyla dün Trump’ın yeniden kazanmasına şaşmamak gerekir, ABD toplumu ekonomide içine girmekte olduğu durumdan ve Avrupa ile Asya’daki gelişimden hoşnut gözükmüyor.
Daha ilerisi Ukrayna, Suriye, Irak, İsrail başta olmak üzere, başka ülkelerin bedava jandarmalığını da yapmak istemiyor…
Trump da baştan beri seçmene bunu vaat etti ve oyların ağırlıklı bölümünü almayı kolaylaştırdı.
Yanına dünyanın teknoloji alanındaki en önemli yatırımcılarından biri olan dünyanın sayılı zenginlerinden Elon Musk’ı aldı ve onun üzerinden toplumun gelecek umuduna yatırım yaptı…
Bu iş yine Yüksek Mahkemeye kalır mı dediğimiz bir sırada, oyların büyük bölümünü toplamakla kalmadı, Temsilciler Meclisi ve Senato’da çoğunluğu da ele geçirdi; alacağı kararların hayata geçmesini kolaylaştırdı.
ORTA DOĞU’YA ETKİSİ
Trump’ın gelmesi bu coğrafyada da bugünden itibaren bazı şeylerin değişeceğinin bir işareti olacak.
ABD’nin bölge üzerindeki hegemonyasının kalkması nasıl bir etki yaratır onu görmek için zamana ihtiyaç var.
Ancak bir önceki döneminde bölgede ciddi sonuçlar doğurduğu hafızalardaki tazeliğini hala koruyor…
Çünkü bir bölgedeki baskın gücün bir anda çekilmesinin yarattığı boşluğun nasıl ve kim tarafından doldurulacağı da bilinmediği için bazen istenmeyen sonuçlarla karşılaşılması kaçınılmaz hale geliyor.
Hafızalarımızda hala taze olan Suriye’deki iç savaş ve sonrasındaki güç dağılımı da bunun en iyi örneğini oluşturuyor…