Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

SON üç yıl içinde en az 10 yakınım veya bir arkadaşımın, tanıdığımın ailesinden birinin bu illet hastalıkla mücadelesine tanıklık ettim.

En yakın dostlarım, arkadaşlarım veya ailelerinden bir fert bu illet hastalığa kurban gitti.

Sonuncusu da kanser tedavisi görürken, ışın tedavisinin aort damarını çatlatması sonucu Hakk yoluna uğurladığımız arkadaşım Sinan Erdem oldu…

Hayatında ağzına bir gün olsun sigara koymamış, spora ve doğa yürüyüşlerine tutkun, tıp doktoru kuzenim de akciğer kanseriyle yıllardır boğuşuyor.

Meretin ne denli sinsi ve bir o kadar da acımasız olduğunu alıp götürdüğü dostlarımdan bilirim.

Bazıları önce akciğer kanserine yakalandı, kısa süre sonra beynine sıçradığından söz edildi; sonrası kötü bitti.

Bir diğerinde de akciğer ile başladığından söz edildi; tam iyileşecekken karaciğere oradan da pankreasa atlama yaptığından bahsedildi; 4 ay içinde aramızdan alıp götürdü.

Birçok kişinin de benzer hikayeleri olması kaçınılmaz…

Bütün bunlardan dolayı, CEO’luğunu Prof. Dr. Uğur Şahin’in yaptığı Almanya merkezli BionNTech firmasının ilk akciğer kanser aşısının faz denemelerine başlayacağı haberini alınca bir an içim ferahladı.

Aslında Covid-19 salgınını önleyen mRNA aşısını da kanser aşısı çalışmasının bir parçası olarak geliştirdiklerini o dönemde de açıklamışlardı.

Koronavirüs aşısına yoğunlaşınca bir süre ara verdikleri kanser aşısı çalışmasına devam etmeye başladıklarını da kendisi gibi aşı çalışması içinde bulunan eşi Özlem Türeci ile devam ettiklerini de bildirmişti.

Kanser aşısının Faz-1 döneminin ilk aşını önceki gün bir İngiliz bilim insanına yapmışlar; toplamda 130 hasta üzerinde denenecekmiş.

BNT116 olarak isimlendirdikleri aşının Faz-1 çalışmaları Türkiye’nin de arasında bulunduğu 7 ülkede geliştireceklermiş.

Nedeni hakkında bir veri yok ancak The Guardian gazetesinin haberine göre bunun %20’si ilk aşının yapıldığı İngiltere’de olmasına karar verilmiş.

Hatırlanırsa Covid-19 döneminde de aşıların zarar veya yararını görmek için yapılan Faz-2 ve Faz-3 çalışmasına geçildiğinde, benim de arasında bulunduğum birçok kişi katkı vermek için gönüllü olmuştu.

Bunda da aynı sürecin işleyeceği kesin…

Hemen belirteyim ki, Türeci-Şahin’in çalışmasından kanser üzerine uzun yıllarını vermiş olan bilim insanları da umutlu.

Prof. Dr. Taner Demirer ile dün sohbet ederken, “Çalışma ile ilgili okuduklarım, en tehlikeli aşama olan Evre-4 hastalarımıza çok yardımcı olacağını görüyorum” dedi.

Aktardığına göre, aşı kanserli hastanın çökmekte olan bağışıklık sisteminin güçlenmesine katkı veriyor, DNA’ya talimat vererek daha çok antikor üretmesini sağlıyor.

Böylece tümörün küçülmesi sağlanıyor ve hastanın ümmin sistemi güçlendiği için de kanserle mücadelesinde önemli bir mesafe kat ediyor ve sağlığına kavuşuyor.

Prof. Dr. Demirer, son dönem çok sık karşılaşılan ve organlara nükseden üçlü meme kanseri” hastalığına da fayda sağlayacağı kanaatinde.

Küçük hücreli akciğer kanserinin sinsi ilerleyerek, beyin ve karaciğere sıçrama özelliği gösterdiğini belirtti.

Üçlü meme kanseri Evre-4 hastası olanların en çok 1-1,5 yıl, kemikte olanların da 5-6 yıl yaşayabildiğini vurguladı.

Aşının böyle bir dönemde uygulanması sonucu hastaların kurtulmasına yardımcı olacağını söyledi.

TONER VE KÜLAHÇI’NIN BAŞARISI

Bu aşamada bir başka Türk bilim insanının kanser ile ilgili çalışmasına atıf yaptı.

Kanser hücrelerini kandan tespit eden mikroçipler sayesinde hastalığın yayılmadan tespit edileceğini ve aşı ile de baskılanacağını belirterek, kanserin sıradan bir rahatsızlık haline dönüşeceğinin de altını çizdi.

Sözünü ettiği Prof. Dr. Mehmet Toner…

ABD’de yaşamını süren Prof. Dr. Toner ve ekibi, kanser tedavisinin önündeki en büyük engel olarak gösterilen, “serseri kanser hücrelerinin” tespitini sağlayan bir mikroçip üzerinde çalışıyor.

Bir çeşit likit biyopsi olarak da tanımlanan bu uygulamada hastadan alınan kandan doğrudan kanser teşhisi konulması olası hale geliyor.

Buna göre mikroçipte bulunan ve bir saç fırçasının kıllarını andıran 78 bin küçük nokta, tümör hücrelerine bağlanan antikorlarla kaplanıyor.

Kan mikroçipte sıkıştırıldığında kanserli hücreler hapsediliyor; bunların yoğunluğu da sayılarına bakılarak anında görülüyor.

Harward Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin araştırma ve eğitim hastanesi olan Massachusetts General Hospital’ın bünyesinde bir ilaç firması ile yürütülen çalışmanın kısa vadede devreye girmesi öngörülüyor.

Prof. Dr. Uğur Şahin’in faz çalışmalarının bitmesi için 2025 sonu gibi bir sürenin öngörüldüğü biliniyor.

HEM KANSER HEM DE YAPAY KULAK

Bu aşamada bir başka bilim insanı, ODTÜ Elektrik Elektronik Bölümü öğretim üyelerinden Prof. Dr. Haluk Külahçı’nın da benzer bir araştırmasına bir süre önce bizzat tanıklık ettim.

Hatta çipleri de üretmişler ve bazı hastanelerden kanser şüphesi ile gelen kanlar üzerinde de MEMS Merkezi’nde, yani Mikro Elektro-Mekanik Sistemler Merkezi’nde çalışıyorlar.

Hatta bir de yapay kulak üretmişler, sinirleri sağlam olmakla birlikte sağır kalmış birine takıp duymasını sağladıklarına da tanıklık ettim.

Prof. Dr. Külahçı’nın kanserin nasıl tespit edildiğini ve kulağın nasıl çalıştığını gösteren yayınlanmış bir röportajını da şu adresten izleyebilirsiniz…

BİLİNİRLİĞİ OLAN KAZANIR

Şu kadarını söyleyebilirim ki Türk bilim insanları son dönem sağlık alanında önemli işlere imza atıyor.

Batılı ülkelerde bu işlere imza koyanlarla, Türkiye’de bu alanda çok başarılı olanlar arasındaki fark ise sadece görünür ve bilinir olmalarının önünde çekilen perdeler…

Bütün dünya bilim insanlarının bilinirliğini arttırılması için uğraşıyor; çünkü biliyor ki ilk yapan ön alıyor ve ülkesiyle birlikte üniversitesi de çalıştığı merkez de kazanıyor.

Covid-19 döneminde aşı ile ilgili çabalar da bunun en iyi göstergesiydi.

İlk çıkan yol aldı ve kazandı…

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar