Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Muharrem Sarıkaya Savaşın ahlakı da kalmadı…
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        İSRAİL’İN Gazze’de savaş hukukunu yerle yeksan ettiğine Uluslararası Ceza Mahkemesi zaten karar vermişti.

        Ancak Gazze’deki son üç eylemi ahlaki ve dinsel yaklaşımını da kaybettiğini sergiliyor.

        Bırakınız bu çağı, Milat öncesinden gelen geleneğin savaş yaklaşımı, çocuklar, kadınlar, hastaneler ve insani yardım kuruluşlarına dokunulmaması ilkesine dayanır.

        Bu sadece hukuksal değil, dinsel ve ahlaksal bir yaklaşımın da ürünüdür.

        Çünkü hepsinde vahiy benzerdir…

        Dürüstçe savaşmak, yaralılara, kadınlara, çocuklara zarar vermemek; savaşı, mantık ilkelerine uygun şekilde sürdürmek ahlaki ve dinsel emir olarak buyurulmuştur.

        İsrail’in başında bulunan Netanyahu hükümetinin son dönem verdiği saldırı emirlerinin sonuçlarına bakalım.

        Bırakın uluslararası hukuku, ahlaki ve dini açıdan da yapılmaması gereken ne varsa yerine getirdi; getirmeye de devam ediyor.

        Aslında yaptığı kendi koltuğu uğruna bölgede büyük bir yangına yol açmanın ötesinde değil…

        Bunun için elinden ne geliyorsa yerine getiriyor…

        SAVAŞIN DEVAMINI İSTİYOR

        Önce hastaneleri ve savunmasız sivilleri vurdu.

        Yetmedi, kendisine en büyük desteği veren Washington yönetiminin en büyük planı olan Gazze’ye insani yardımın sağlanması için yürütülen projeyi baltalamak için insani yardım ekibini vurdu.

        Araçlarının tepesinde kocaman amblemi bulunan insani yardım kuruluşu World Central Kitchen’ın konvoyunu bombaladı; yedi yardım kuruluşu çalışanını öldürdü.

        Üstelik bilerek bu saldırıyı gerçekleştirdiği ortaya çıktı; özür diledi, ama ardından aynısını yapacağının da mesajını vermekten geri durmadı.

        ABD Başkanı Biden’ın “altı haftalık ateşkes ve rehinelerin serbest bırakılması için Suudi Arabistan ve Mısır’ın da katkısıyla devreye almak istediği” barış planına sabotede bulundu.

        Barış için üretilen, “Daha fazlası için daha fazlası…” sloganını tersine çevirip, savaşın sürmesi için daha fazlasını yapmaya odaklı hale getirdi.

        Hem de herkesin temkinlilik içinde davranması yönünde hassasiyet gösterdiği en tehlikeli adımı attı, İran’ın Şam Büyükelçiliğini vurdu…

        Bu bölgesel savaşın çıkması için gösterdiği şımarık tutumunu da gururla dile getirmekten de kaçınmadı.

        MARJİNAL GRUPLARI TETİKLİYOR

        Tam tersine bölgedeki marjinal grupların baskılanan faaliyetlerinin daha da artmasına yarayacak tutumunu da elinden bırakmadı; Bayram sonrası Gazze halkının büyük bölümünün sığındığı Refah kentine saldıracağını açıkladı…

        ABD, Dışişleri Bakanı, bölgede barışın tesisi için görevlendirdiği Başkan’ın özel temsilcisi ve CIA Başkanı’nın temaslarına karşın bu tutumundan geri adım atmadı.

        Bir yandan tavşana kaç derken, diğer taraftan tazıya tut talimatını vermekten de geri durmadı.

        Yapılanları da hükümetinin içindeki marjinal koalisyon ortaklarının üzerine attı.

        Sadece Gazze’de Hamas’a karşı değil, diğer taraflarda da yerel polis, belediye ve acil durum komiteleri gibi yerinden edilmiş Filistinlilere hizmet veren sektörlerde çalışan yerel yöneticileri katletmeyi sürdürdü.

        Son örneği de el-Megazi Belediye Başkanı Hatim Salih el-Gamri oldu.

        HANNİYE’NİN VAKURLUĞU

        Burada da durmadı; savaş hukukunun en olmazsa olmazı, çocuklara saldırılmaması kuralını da yerle yeksan etti.

        Hamas lideri İsmail Hanniye’nin 3 oğlu ve 4 torunun da bulunduğu konvoya saldırarak hepsini öldürdü…

        Hanniye, “Düşman, oğullarımı ve torunlarımı hedef alarak, müzakerelerin devam ettiği bir aşamada bizi pozisyon değiştirmeye iteceğini düşünüyorsa yanılıyor” diyerek aslında Netanyahu hükümetinin gerçek yüzünü ortaya koydu…

        Acısını içine gömen vakur duruşu ile İsrail hükümetinin oyununu sergiledi.

        Bu durumun Netanyahu çevresinde ne denli rahatsızlık yarattığı da İsrail basınına el altından sızdırılan dezenformatik haberlerde görmek olası…

        Güya, saldırı üst düzey komutanların kendi başına yaptığı bir eylemden ibaretmiş…

        Peki, emir komuta zincirini kıranlar hakkında bugüne kadar hiçbir işlem yapılmamasının nedeni nasıl açıklayacak?

        ABD’Yİ DE ÇARESİZ POZİSYONA İTTİ…

        Aslında Netanyahu’nun yaptığı bir yandan kendi ülkesini içinden çıkılmaz bir savaş girdabına sokarken, kendisine destek veren ABD’yi de “kumda oynar” durumda bırakıyor…

        Çünkü sürecin içine dahil ediyormuş gibi gösterirken, diğer taraftan barışa döşenen parke taşlarını sürekli yerinden sökerek bölgesel ve küresel bir sorunun önünü açıyor.

        Daha ilerisi ABD’yi de bu girdabın içinde soruna çare üretemeyen ülke konumunda bırakıyor…

        Bu savaş stratejisi bölgeye dönük bir ufuk sunmadığı gibi, oldukça sıkıntılı ve her an her şeyin olabileceği bir zemine çekiyor.

        Bu girdabın içine bugüne kadar bölge ülkeleri düşmedi…

        Ancak her birinin ardından daha ileri adım atan İsrail hükümetinin bir sonraki eyleminin nasıl tepki yaratacağını da kimse kestiremiyor.

        Çocukları, yardım kuruluşlarının elemanlarını öldüren bir hükümetin, bir sonraki adımını öngörebilmek de olası olmuyor…

        Şurası unutulmamalı ki her şey unutulur, ama bütün savaşlar, yakın geçmişte Yugoslavya iç çatışması ve Ukrayna savaşı da gösterdi ki çocukları katledenler asla unutulmaz…

        Hiroşima’ya atılan atom bombasından geriye hafızalarda kalan çırılçıplak koşan ve şeker bile yiyemeyen çocuklardır…

        Onlar nasıl unutulmadıysa bunlar da unutmaz…

        Bir bayram günü çocukları öldürenleri kimse affetmez; toplumların vicdanı, devletlerinkinden daha geniş, temiz ve hatırlayıcıdır…

        Savaşların yaşanmadığı, çocukların katledilmediği nice bayramlar dileğiyle...

        NOT: Tam da yukarıda yazdığım gibi, Netanyahu öğleden sonra şaşırtmadı. Uluslararası savaş hukuku ve ahlakı gereği saldırılmaması gereken kim varsa hepsine saldırmayı başardı. Hastaneler, yardım kuruluşları, sivil halk, kadınlar, çocuklar, medya mensupları serisini tamamladı… Gazze'deki Nuseyrat Kampı’nda yayın hazırlığı yapan TRT Arabi ekibi, World Central Kitchen yardım kuruluşunun elemanlarının 1 Nisan’da karşılaştığı gibi, İsrail ordusu tarafından hava saldırısına uğradı. Geriye savaş hukuku gereği dokunulmaması gereken bir tek kuruluş kaldı ki onlara da yakında saldırır… TRT ekibine acil şifa dileğiyle…