Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Muharrem Sarıkaya Gazzeli doktorun anlattıkları…
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        YAHUDİ toplumunun iki önemli ismi, Hannah Arendt ve Zygmund Bauman aynı noktada buluşur…

        İnsanın, insan olarak görülmediği yerde, her türlü kötülüğün olası hale dönüştüğünden söz eder…

        Sadece onlar değil, Hitler döneminde Almanya’dan kaçıp ABD’ye yerleşen ve Frankfurt Okulu üyeleri olarak bilinen Theodor Adorno ve Max Horkheimer da benzer yaklaşımda bulunur…

        İnsanın, insan olarak görülmeyip yok edilebilir olarak tanımlandığı ahlaki kötülüğü Arendt, “Kötülüğün Sıradanlığı…” diye tanımlar…

        Bauman da “İnsandışılaştırılma” olarak adlandırır…

        AHLAKİ KÖTÜLÜĞÜN ZİRVESİ

        Sonuç olarak ahlaki kötülük insanın tercihi sonucu ortaya çıkar…

        Ahlaki kötülüğün gerçekleşmesinin akabinde de hep aynı sorunun yanıtı aranır:

        “Bu saldırıyı kim gerçekleştirdi?”

        Amaç, kötülüğe uğrayanlar hakkında kitleleri kuşkuda bırakıp, yeni bir ahlaki kötülüğün kapısını aralamaktan başka bir şey değildir…

        Bir de yapılan insanlık dışı saldırıyı örtmek, Bauman’ın ifadesiyle “kurbanlar insandışılaştırılarak” insanlıklarını görünmez kılmaktır…

        Kurbana insan olarak duyulacak saygı ve sempatinin önüne geçmesini sağlamanın yolunu aramaktan başka bir niyet yoktur…

        Böylece ahlaki açıdan kaygı duyulmadan her türlü saldırıyı kolayca devam ettirebilmenin yöntemi de bulunur.

        Arendt, Nazi döneminin en acımasız SS yetkilisi Adolf Eichmann’ın Kudüs’teki yargı sürecini anlattığı “Kötülüğün Sıradanlığı…” adlı kitabında şöyle der:

        “Bu kötülükleri ayırt edici ve radikal kılan şey, sadece milyonlarca insanın aşağılanması, işkence edilmesi ve sistematik şekilde öldürülmesi değil, ayrıca kadiri mutlak olduklarını, insanlarda çoğulluğu yaratmış Tanrı ile rekabet edebileceklerini düşünen totaliter liderlerin kibrinin eseri olmasıdır…”

        Hastane saldırısı sonrası İsrail yöneticilerinin kibir dolu açıklamaları da aslında sorumluluk ahlakını kaybedenlerin vardıkları son noktanın ispatıdır...

        GAZZELİ DOKTORUN ANLATTIKLARI

        Gazze’de hastane bombalamasının hemen ardından, çevresinde gördüklerini telefonda iç çekerek anlatan Dr. Ramis Cuma’nın sözleri de kaybedilen ahlakın yarattığı felaketin tarifiydi…

        Tıp eğitimini Türkiye’de tamamladıktan sonra memleketine dönen Ramis Cuma, “Vahim ve vahşi bir durum var karşımda…” diye söze girdi…

        “Sana hangisinden başlayacağımı, burada gördüklerimi nasıl anlatacağımı bilemiyorum” diye iç çekerek devamını getirdi…

        Bombalama sırasında hastanede değilmiş, sonrasında olay yerine gitmiş…

        Kısa bir soluklanmanın ardından 1882 yılında kurulan 141 yıllık hastanenin durumu hakkında bilgi verdi…

        İsrail Gazze’ye tonlarca bomba yağdırmaya başlayınca, sivil halk “Nasıl olsa burası Hıristiyan hastanesi bomba atılmaz” düşüncesiyle hastane bahçesi ve çevresinde barakalar kurarak kendini korunma altına alma yolunu seçmiş.

        Hastane bahçesi ve çevresinde kamp kuranların sayısı 2 bine ulaşmış…

        Bombalama sonrası insanların durumu ile ilgili anlattıklarını dinlerken içim daraldı…

        Dr. Ramis Cuma saldırı öncesi yaşananları da samimi bir dille aktardı:

        “Sular ve elektrik kesik olduğu için Gazze’deki hastanelerin hepsi zor şartlarda çalışıyor. Ameliyatları steril ortamlardan uzak koridorlarda yapıyoruz. Elde kalan az yakıt ile çalıştırdığımız jeneratörlerden gelen elektrik ile ameliyat cihazlarını çalıştırabiliyoruz…”

        Sonra sözü saldırıdan birkaç gün önce Gazze’deki hastane yöneticilerinin yaşadıklarına getirdi…

        “BOMBALAYACAKLARINI ÖNCEDEN BİLDİRDİLER…”

        İddia o ki bunu farklı kesimlerden de duyduk aslında İsrailli yetkililer 471 kişinin öldürüldüğü el-Ehli Baptist hastanesi yöneticilerini bombalamadan önce birkaç kez aramışlar.

        Dr. Cuma, bombalamanın yaşandığı gün ve bir gün öncesinde olanları da şöyle aktardı:

        “Bombardımandan kaçmak isteyen insanlar hastanelere sığınıyor. İsrail tarafından Gazze’deki 6 hastane yöneticisi defalarca arandı, ‘hastaneleri ya siz hemen boşaltırsınız, ya da biz bombalayacağız’ diye tehdit edildi. Hatta el-Ehli Baptist de dahil 6 hastanenin adı bizzat sayıldı ve bombalama listelerinde olduğu açıktan dile getirildi…”

        Hastane yöneticileri yaralıların olduğunu, boşaltmalarının mümkün olmayacağını belirtmiş.

        Ancak ısrarlı tehditler devam etmiş; hatta bombardımandan kısa süre önce de aranmışlar…

        Bu telefonlar ortada dururken İsrail bombayı başkalarının attığını istediği kadar iddia etsin, kimseyi inandıramaz…

        Dr. Cuma, saldırı sonrası ağır yaralılar ve hastalar için gerekli olan tıbbi malzeme ihtiyacının daha da arttığını belirtti.

        Sözü edilen uzunluğu 40, genişliği 8 kilometre kadar olan alana sıkışmış 2,3 milyon insanın günlerdir bombalar altında yaşam mücadelesi verdiği bir bölge…

        Ortak kaderleri ise yıllardır açık hapishaneye dönüştürülen dar alanda insandışılaştırılarak her türlü ahlak dışılığın kendilerine karşı uygulanıyor olması…

        Birleşmiş Milletler günlük 100 TIR gıdaya ihtiyaç olduğunu söylerken vicdanlarını 20 kamyon insani yardım ile rahatlatmaya çalışması…

        İster kötülüğün sıradanlaşması, dilerseniz kötülüğün şeffaflığı deyin…

        Bölgede kötülük, gizli saklı değil, açıktan gerçekleşiyor…

        Tıpkı dün bir sivilin evine neredeyse canlı yayın ile atılan bomba gibi…