Her şey çok sessiz gerçekleşiyor. Bir yandan çok gürültülü elbette ama konu o kadar dar bir alana hapsediliyor ki dünya nüfusunun önemli bir kısmı yapay zeka başlığını görünce ya burun kıvırıyor, yine aynı terane deniyor ya da karmaşık görüldüğü için uzak duruluyor.
Mesele tamamen teknolojiye odaklanıyor, yapay zeka üretimi videolar, fotoğraflar üzerinden de eğlence sektörünün önemli aracı haline geliyor. Evet, konu eğlenceli ama bir o kadar da ciddi.
Daha önce birkaç yazımda bu meselelere değinmiştim. Ancak bu kez medya sektörü için ve doğal olarak da bilgi kaynağı olarak medyayı kullanan bizler için tehlike çanları çalıyor.
Artık insanların yarısından fazlası, merak ettikleri soruyu yapay zeka uygulamalarına soruyor, cevabı yapay zekanın hazırladığı steril, temiz bir kutucuktan okuyor ve arkasını dönüp gidiyor.
Kaynak siteye gitmek yok. Yazarın kim olduğuna bakmak yok. Ve sonuç olarak da o sayfanın reklam gelirine, tıklanma sayısına katkı sağlamak yok.
Acı ama açıkça söylemek gerekirse medya sektörü için bu konu, bir kriz değil; bir iflas ilanıdır.
Gartner ve Reuters verilerine göre, geleneksel medyaya yönelen trafikteki yüzde 25’lik erime için bu daha bir başlangıç deniyor.
Bu dijital gasp karşısında medya dünyası panik halinde ikiye bölünmüş.
Bir yanda, içeriğini yapay zekadan korumak için dijital duvarlar örenler var. Dünyanın en büyük 1000 web sitesinin neredeyse yarısı, yapay zeka botlarının sitelerine girişini engelledi.
New York Times, içeriklerinin izinsiz kullanıldığı gerekçesiyle açtığı davada ısrarcı oldu. 2025'in sonlarına doğru mahkemeler, yapay zeka şirketlerinin “tüm verileri saklama ve şeffaflık” yükümlülüğünü artırarak NYT lehine ara kararlar verdi.
Dolayısıyla internet siteleri, “verimiz sizin yakıtınızsa, bedelini ödeyin” diyerek mücadele ediyorlar.
Diğer yanda ise “bükemediğin bileği öp” diyenler var.
Axel Springer gibi devler, yapay zeka şirketleriyle milyon dolarlık anlaşmalar yaparak, kendi içeriklerini makinenin yakıtı haline getirmeyi kabul etti.
Bu, kısa vadeli bir nakit akışı sağlasa da felsefi bir intihar gibi gözüküyor.
Medya, kendi platformunun efendisi olmaktan çıkıp, yapay zekanın taşeronu olmaya razı oluyor.
Şimdi gelelim bizi yani kamuoyunu daha çok ilgilendiren kısma.
Haber siteleri dahil internet ortamındaki tüm sitelerin yaşadığı bu durum, ekonomik yıkımdan daha tehlikeli bir sonucu doğuruyor. Tek tip bilgiyi.
Bizler, haber sitelerini terk edip yapay zekaya sığındığımızda, kaynağı kaybediyoruz. Bugün internet ortamında sonsuz web sitesinden sonsuz renk sonsuz duygu ve sonsuz perspektif elde edebiliyoruz. Ama web sitelerinde gezinmeyi bırakıp sadece yapay zeka kullandığımızda yapay zeka bize bunları değil, internetteki milyarlarca verinin ortalamasını, yani konsensüsü veriyor.
Bir haberi ya da bir bilgiyi herhangi bir web sitesinden okuduğunuzda sitenin tasarımından, renginden, haberde kullandığı fotoğrafın mesajından hep etkileniriz.
O haber sitesinin perspektifinden okumakla, bir botun özetinden okumak arasındaki fark; bir yemeği tatmakla, yemeğin tarifini okumak arasındaki fark gibidir aslında.
Yapay zeka, bağlamı, yazarın öfkesini, satır arasına gizlenmiş şüpheyi yok eder. Geriye sadece, toplumun entelektüel beslenmesini tek tipleştiren, ruhsuz bir bilgi posası kalır. İşte bu çok tehlikeli.
Daha da kötüsü, medya aradan çekilirse, bu dijital kahini kim denetleyecek? Teyit mekanizmalarının yok olduğu, halüsinasyon gören algoritmaların tek doğru kabul edildiği bir gelecekte, toplumun hafızası silinip yeniden yazılabilir hale gelebilir.
Peki, medya bu kıyamet senaryosundan nasıl sağ çıkar?
The Atlantic gibi yayınların buna bir cevabı var: İnsana kaçış.
"Dolar ne kadar oldu?" veya "Seçim sonucu ne?” gibi cevabı somut veriye dayalı habercilik artık önemini kaybetmiştir.
Bunu makineler bizden daha hızlı yapıyor.
Medyanın kurtuluşu, yapay zekanın sahip olmadığı ve asla olamayacağı tek şeye, insani kusura ve duyguya odaklanmak olabilir.
Medya artık bilgi satmayı bırakmalıdır.
Bilgi artık bedava, her yerde ve bir meta haline geldi.
Medya artık olayların iç yüzünü ve deneyim satmak zorunda.
Bir makine, bir savaşın kayıp sayılarını raporlayabilir ama o savaşın ortasında kalan bir çocuğun gözlerindeki korkuyu, ancak bir insan kalemi anlatabilir. Çok romantik bulabilirsiniz ama geleceğin dünyasında aranan bunlar olacak.
Medya, ham veriyi aktaran bir postacı olmaktan çıkıp; o verinin ne anlama geldiğini yorumlayan, perde arkasını araştıran, duyguyu, çelişkiyi ve insan hikayesini işleyen bir anlam üreticisine dönüşmelidir.
Satır aralarını okumak medeniyetin bugüne gelmesindeki en büyük katalizördür çünkü.
- 1
İddianameden ilk notlar - 2
Dick Cheney ve yalanları - 3
Merz'in bavulu Erdoğan'ın vicdanı - 4
Uluslararası Gazze Mahkemesi - 5
Barışın konuşulduğu her masada varız - 6
İsrail'in ateşkes sicili - 7
Gazze'de Blair modeli - 8
İsrail'in algı savaşları: 12 Kabile Planı - 9
Filistin Satyagraha'sı Sumud - 10
Trump planı kabul edilecek mi?