Son zamanlarda yaşananlar malum. Ve gerçekten artık ne gücümüz, ne de sabrımız kaldı. Artık bir vahşi kadın cinayetini, çocuk kaybını kaldıracak yerimiz de kalmadı. Yok artık duymak, işitmek istemiyoruz.
Her gün kadınlar can veriyor hem de korkunç şekilde.
En son Sıla, "Kendimi İstanbul'da güvende hissetmiyorum. Geçen toplantım vardı ve bir yol yürümek zorundaydım gece eve dönerken 23.30 sıralarında, ardıma bakarak yürümek zorunda hissettim kendimi. Eski korkusuzluğumuz kalmadı. Bu hiçbirimiz için motivasyon değildir" dedi. Yahu söylediği saat 23.30 daha gece yarısı bile olmamış. Yani o kadar da gecenin kör karanlığı değil. Trafiğin var olduğu, herkesin sokaklarda olduğu saatlerden biri ama ne yapıyor, "Ardına bakarak" yürüyor.
Bakın "Ardına bakarak yürümek" kadar korkunç bir duygu yok. İnanın bunu son yıllarda ben de birkaç kez yaşadım. Hatta son günlerde daha da ardıma bakar oldum ama istemiyorum. Ne ardıma bakmak istiyorum, ne de korkmak.
Korkarsak sineriz, içimize çekiliriz, daha da beterleri ile savaşmak zorunda kalırız. Ben korkmak istemiyorum. Bu pisliklerin gereken cezaları alarak bir an önce yok olmalarını istiyorum.
***
Cadı avı mı başladı?
Malumunuz Uraz Kaygılaroğlu'nun geçmişte verdiği tartışmalı pozları yine gündemde. Daha önce de gündeme gelmiş ve bunun için de özür dilemişti Uraz Kaygılaroğlu. Şimdi de, "Semih Çelik adlı caninin yaptığı bu eylemin sonucunda bu işin öznelerinden biri haline gelmiş olmak beni çok üzdü. Eğer bunların bitmesi, ben ve benim gibi üçüncü şahısların toplumdan men edilmesi bir daha göz önüne çıkmamasıysa, ben bunu seve seve can-ı gönülden kabul ederim. Bir daha sahneye ya da televizyona çıkmak zorunda değilim, başka bir iş yaparım" diyerek durumunu dile getirdi.
Şahsen kendi adıma Uraz Kaygılaroğlu; "Ben yaptım, evet öngöremedim. Özür dilerim" demesini samimi buluyorum. Ancak özellikle son yıllarda kanayan yaramız kadın şiddeti konusunda göz önünde, ünlüsü, sosyetesi, iş insanı, futbolcusu, sporcusu kim varsa herkesin "Sanat" adı altında her gelen teklifi de kabul etmemeleri hatta buna karşı durmaları gerekiyor. Bir bir daha iki. Uraz Kaygılaroğlu'nun yaptığı çekim yanlış ve korkunçtu. Bunun ötesi yok. Fakat daha önce de özür dilemiş, şimdi ise sahneyi bırakacak noktaya geldiğini ifade etmiştir.
Öte yandan Serenay Sarıkaya'nın yaptığı açıklama da linç ediliyor.
Ancak bu durum sanatı, sanatçıyı al aşağı çekme durumuna getirilmemeli. Konumuzdan şaşmamalıyız.
Yani "O tepki verdi", "Bu tepki verdi", "Bilmem kim ne yaptı" diye kara tahta mı hazırlayacağız? Saçmalık...
Bizim konumuz kadın cinayetleri, çocuk istismarları, hayvana, doğaya şiddet. Bu kadar...
Bunun önüne geçilmeli ve bunun için caydırıcı cezalar getirilmelidir.
Konumuz sanatçıların yaptığı açıklamalar değildir. Konumuzdan şaşmamalı ve bu konuyu unutmamalı, unutturmamalıyız.
Ayrıca her şeyi devletten beklemek de olmaz. Öncelikle anne ve babalar, aileler, çocuklarına sahip çıkmalıdır. Yok efendim; "Çocuğuma bir şeye söyleme korkuyorum. İçine daha fazla kapanmasın, itiraz etmesin" dememelisiniz.
İtiraz etmeli, her istediği şeyi kabul etmemelisin.
Keza cani Semih Çelik'in babası, "Biz o kitapları tasvip etmiyorduk, biz yaşantısını tasvip etmiyorduk. İlaç almıyordu ama korkuyorduk bir şey söylemeye" sözlerini hatırlatır çocuklarınızın hayatına kural getirmelisiniz.
Yeni nesil.
Ergen...
Bu nesil bunu anlamıyor...
Derseniz daha çok can yanacak gibi duruyor. Bizler kurallarla büyüdük. Anne ve babamızın bir bakışından, bir sözünden susardık çocukluğumuzu yaparken. Sizlerin de çocukları çocuk gibi olsun varsın inanın pişman olmazsınız.