İsrail işgali altındaki Golan’ın Suriye düzlüğüne hakim tepesinden bakınca ufukta boz çizgi halinde görünen Şam “ne kadar yakın” demiştim de İsrail ordu sözcüsü “Şam yolu hemen şurası, araca atladın mı yarım saat. Tankla da yarım saat. Bu nedenle burada tek el ateş edilmez” diye tasdiklemişti. İki ülke teknik olarak savaşta olduğu halde, topu topu 60 kilometreyi bulan bu yakınlıktan ötürü Suriye sınırı İsrail’in en güvenli yeriydi, sözcünün ifadesiyle tepene göktaşı düşmediği sürece kılına zarar gelmezdi!
Ancak 8 Aralık’ta Şam’ın düşmesiyle birlikte bırakın tek el ateşi, karadan tanklar havadan jetlerle ateş yağmuru başladı. İsrail, Suriye rejiminin çökmesini gerekçe göstererek 1974 tarihli ateşkes anlaşmasını kadük ilan etti ve Golan Tepeleri’nde BM gözetimindeki askerden arındırılmış tampon bölgeye asker sevk edip kontrol altına aldı. İsrail Savunma Bakanı İsrael Katz, birliklere en az kış sonuna kadar tampon bölgede işgal varlığına hazır olun emri verdi. Suriye birlikleri ise bir kısmı tampon bölge içinde kalan Kuneytra’daki pozisyonlarını bırakarak geri çekildi. Hava akınlarında yüzlerce İsrail jeti Suriye’nin savaş makinesine ağır hasar verdi; stratejik karadan havaya füzelerinin yüzde 90’ı saf dışı kaldı, savaş uçakları, helikopterler, Scud füzeleri, İHA’lar, seyir füzeleri, karadan denize güdümlü füzeler, radarlar ve silah imalat tesisleriyle mühimmat depoları imha edildi. Suriye’nin donanması bile bombalandı.
İsrail tankları tampon bölgede ilerliyorİsrail, 1800 kilometrekarelik alana yayılmış Golan Tepeleri’nin üçte ikisini 1967 savaşında Suriye’den almış, 1974’teki ateşkes anlaşmasına rağmen 1981’de bölgeyi ilhak etmişti. Uluslararası toplum ilhak kararını kınamış, ancak 2019’da Trump Yönetimi tek taraflı tanımıştı. Şimdi İsrail, fırsat bu fırsat Golan’daki yasa dışı yerleşimlerini de genişleteceğini açıkladı; 30 kadar yerleşimde 25 bin İsraillinin yanı sıra çoğunluğu Dürzi 20 bin Suriyeli de bölgede yaşıyor.
İRAN İÇİN MINTIKA TEMİZLİĞİ
Beşar Esad’ın devrilmesini hem büyük bir fırsat hem de yeni tehlikelere açılan kapı diye niteleyen Netanyahu “Sınırımızda düşman bir kuvvetin oluşumuna izin veremeyiz” dedi ama Suriye’yi ateş altına alan İsrail’in esas hedefinin, “büyük fırsat” bağlamında İran’ın nükleer programını vurmaya yönelik bir mıntıka temizliği olduğuna dair çokça gösterge ve bunun son bir yıl içinde adım adım “hazırlanmış” zemini var.
Gerçi İsrail’in, Esad’ın envanterinde bulunduğu varsayılan kimyasal silahların kimlerin eline geçeceği konusunda kaygılar taşıdığı ileri sürülüyor, ancak İran’ın Suriye’de konuşlandırdığı sofistike hava savunma sistemlerinin imha edilmiş olması daha fazla dillendiriliyor. Bir kısım İsrail medyasında bayram havası esiyor; “Dünyanın en kuvvetli hava savunma sisteminin yok edildiği, İsrailli pilotların Suriye üzerinde son 50 yılda olmadığı kadar rahat operasyon yaptığı ve İran’a saldırıda artık bu rotanın kullanılacağı” yazılıp çiziliyor. Tel Aviv merkezli düşünce kuruluşları “İran’ın yıllardır hiç olmadığı kadar zayıf düştüğü, Hizbullah’ın yenilgisiyle caydırıcı gücünü, Esad’ın devrilmesiyle lojistik merkezini ve stratejik derinliğini kaybettiği” görüşünü yansıtıyor.
İsrail ordusu “Suriye’deki gelişmelere müdahale niyetimiz yok” derken, kısa süre öncesine kadar Savunma Bakanı olan Yoav Gallant da Washington Post’a açık konuştu; özellikle İran’ın nükleer programına karşı harekete geçmek üzere İsrail ve ABD’nin önünde geçen 26 Ekim itibariyle pencere açıldığını söyledi, “Tahran’ın artık stratejik savunma sistemi yok” dedi. İsrail jetleri, 26 Ekim’de İran’a misilleme saldırısında radar üsleriyle hava savunma bataryaları ve mühimmat tesislerini vurmuştu.
Birleşmiş Milletler Golan’daki tampon bölge işgalini ateşkes ihlali saysa da, diplomatlar İsrail’in Suriye’deki askeri operasyonlarının uluslararası hukuka aykırı olduğunu söylese de neticede İsrail komşu topraklar üzeninden İran’a hava sahasını temizlemiş oldu. Tabii Trump’ın 20 Ocak’ta görevi devralmasından sonra izleyeceği tutum da belirleyici olacak. Ancak, İran’a yönelik maksimum baskıya başvuracağını, başta Çin’e petrol satışlarını engellemek üzere ekonomik yaptırımların tam kapasite uygulanması için uğraşacağını zaten açıklamış bulunuyor Trump.
GAZZE’YLE ZİNCİRLEME REAKSİYON
Aslında İran’a yönelik pencere Gazze savaşının yol açtığı zincirleme bölgesel gelişmelerle açıldı. İsrail ile İran arasındaki dolaylı çatışma doğrudan hava saldırılarına dönüştü; 1 Nisan’da İran’ın Şam elçiliği hedef alınınca, Tahran yoğun füze salvosuyla İsrail’e misillemede bulundu.
Gazze’de soykırımı büyük ölçüde tamamlayan Netanyahu hükümeti geçen eylülde kuzeyde Lübnan Hizbullah’ına ikinci bir cephe açtı. Ağır saldırılarda Hizbullah lideri Nasrallah ve halefi Haşim Safiyuddin dahil liderlik kadroları etkisiz hale getirildi, örgüt silah ve savaşma kapasitesinin yarısını kaybetti. Ateşkes ilan edildi ama ne kadar kalıcı, meçhul.
İsrail’in İran ve vekil güçlere saldırıları Lübnan ile sınırlı kalmadı. Yemen, Suriye ve Irak’taki çeşitli Şii örgütleri de İsrail ve ABD’nin hava saldırılarına uğradı. Bu arada İran’ın yeni Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan’ın yemin töreni için Tahran’a giden Hamas lideri İsmail Haniye’nin öldürülmesi İran’da ağır yara açtı.
Vekil güçlerin zayıf düşmesi, “sınır ötesinde savunma doktrininin” giderek etkisizleşmesi ve İsrail’in doğrudan saldırılarına maruz kalması üzerine İranlı yetkililer nükleer kartı daha fazla telaffuz etmeye başladı. Uranyum zenginleştirilmesi dahil kritik aşamalara ulaşan nükleer program gittikçe daha fazla gündeme geldi. Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi, “Zorunlu olursa nükleer politikalar değiştirilebilir” dedi.
İran'ın Natanz yer altı nükleer tesisiİran’ın nükleer programının sona erdirilmesini öngören anlaşma (KOEP) 2015’te BM Güvenlik Konseyi’nin beş daimi üyesi + Almanya arasında imzalanmış, ancak 2018’de ABD Başkanı Trump anlaşmadan tek taraflı çekilmişti. Sonraki Biden yönetimi anlaşmayı canlandırmak için girişimde bulunmuş, Rusya’nın Ukrayna’yı işgali üzerine müzakereler durmuştu. KOEP’in bazı hükümlerinin süresi 2025 Ekim ayında sona erecek. Hükümlere uyulmadığını iddia eden bir üye, İran’a yönelik BM yaptırımlarının otomatik olarak geri getirilmesini sağlayabilir. Ancak bu üye, anlaşmadan çekilen ABD olamaz. Bu mekanizmaya başvurulması ve Tahran’ın Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması’ndan (NPT) çekilmesi halinde İran’ın nükleer tesislerine askeri müdahalenin gündeme gelebileceği görüşü ağırlık kazanıyor.
İsrail cephesine göre İran uranyum zenginleştirme oranını yüzde 90’a çıkararak nükleer bomba yapımına yönelebilir. Nükleer silah için yeterli derecede zenginleştirilmiş bölünebilir malzeme üretmek birkaç günlük iş, ancak bombanın fiili yapımı için en az altı aylık zaman gerekir. Bu süre içinde İsrail ve ABD’nin saldırılarına karşı korunması ve karşılık vermesi ise pek mümkün değil.