Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Ayşe Özek Karasu "Drill baby, drill" hoş ama boş

        İkinci dönem Trump matemine giren iklimcilere birinin doğruyu söylemesi gerekiyor. İklim krizini palavra, yeşil projeleri düzenbazlık sayan ve de “drill baby, drill” sloganıyla görülmemiş miktarda petrol ve gaz sondajlayarak ekonomik patlama vaadinde bulunan Trump’ın petrol fantezisi çok da büyük tehlike arz etmiyor. Önümüzdeki 20 Ocak’ta, Beyaz Saray’daki daha ilk gününde Paris İklim Anlaşması’dan yeniden çıkabilir (halefi Biden ilk gününde yeniden girmişti) ama petrol üretimiyle 1.5 derece hedefini engelleyen Trump olmayacak. Biden-Harris Yönetimi’nin bugüne kadarki sorumluluk payı ne kadarsa Trump’ınki de o kadar olacak.

        Çünkü Biden döneminde temiz enerji yasası çıkarıldı ama Amerika’nın ham petrol üretimi günde ortalama 12.9 milyon varille (2023) tarihi rekor kırdı; Trump döneminin 12.3 milyon varillik (2019) rekorunu geride bıraktı. ABD son altı yılda tarihin en fazla ham petrol üreten ve ihraç eden ülkesi oldu. Trump’ın daha büyük bir rekora koşması ise en azından sektörün verdiği mesajlara bakılırsa zor görünüyor. Ülkenin en büyük petrol ve gaz şirketi Exxon’un şefi “Kısa ve orta vadede değişen siyasi gündeme bağlı üretim değişikliği yapmayız” dedi mesela.

        Bu bağlamda birinin Amerikan halkına da doğruyu söylemesi gerekiyor; Trump’ın zafer konuşmasında dediği gibi Amerika onun yönetiminde altın çağını yaşayabilir ama “drill, baby, drill” reçetesiyle mi olur, orası şüpheli. Trump sloganı uzun zamandır dilinden düşürmüyor, bütün mitinglerinde tekrarlıyor. Geçen temmuzda başkan adayı ilan edildiği Cumhuriyetçi Ulusal Kongresi’nde “Yıkıcı enflasyon krizine derhal son verip faizleri aşağı çekerek enerji harcamalarını düşürme” vaadinde bulunurken sözü yine “drill, baby, drill” diye bağladı. Salonda büyük alkış koptu, hep bir ağızdan tezahürata dönüştü.

        Slogan aslında Trump’ın buluşu değil, geçmişi 2008’de Ortadoğu krizi nedeniyle petrol fiyatlarının tavan yaptığı ve Bush Yönetimi’nin üretim artışı için baskı altında kaldığı döneme dayanıyor. Mucidi, Maryland Vali Yardımcısı Michael Steele. Cumhuriyetçi Ulusal Kongresi’nde konuşurken “Yabancı petrol kaynaklarına bağımlılıktan kurtulalım, petrol ve gaz üretimini artıralım. O halde drill, baby, drill” diye sesleniyor Steele ve çılgınca alkışlanıyor.

        Seksapeli yüksek üç kelime partide öyle tutuluyor ki, o yıl seçimi Obama karşısında kaybeden John McCain taraftarlarının sloganı oluyor, yardımcı adayı Sarah Palin de kullanıyor. Sonraki yıllarda rüzgarı devam ediyor. Ancak 1960’larda siyahların Los Angeles isyanında binaları yakan Kara Panterlerin “burn, baby, burn” nidalarından apartma olduğu ortaya sürülünce beyaz takım slogandan soğuyor. Şimdi ise Trump’ın dilinde Rönesansı’nı yaşıyor.

        “YEŞİL DOLANDIRICILIK”

        5 Kasım seçim gecesi CNN’in ilk sandık çıkış anketlerinde Trump zaferinin işaretleri vardı. Beyaz Saray’a giden yolu açan Pennsylvania, Georgia ve Michigan dahil yedi çekişmeli eyalette “oy verme kriteri” sorulan seçmenler birinci veya ikinci seçenek olarak ekonomiyi söylüyor, Trump’ın göçmen kartı da tercihlerde ağırlıklı yer tutuyordu. Demokrasi ve kürtaj hakkı kriteriyle Kamala Harris’e oy verdiği anlaşılan seçmenler daha düşük yüzdede kalıyordu. Dış politika yüzde 4’lerle yerlerde sürünüyordu. Harris’in dünyada liberal demokrasinin güvencesi retoriğine alıcı çıkmamıştı.

        İklim krizi ise tabii ki oy verme kriteri değildi. Zaten seçim kampanyasının gündeminde de değildi. Anketlerde esamisi okunmuyordu. Oysa seçime sayılı gün kala Helene ve Milton kasırgaları ağır hasar bırakmış, yaz ayları batı kıyılarındaki aşırı sıcak hava dalgaları, orman yangınlarıyla geçmiş, ancak doğal afetlerin iklim kriziyle bağlantısı kimsenin derdi olmamıştı. Beyaz Saray dahil.

        Oysa Trump kampanya boyunca Biden-Harris ikilisinin iklim politikalarına “trilyonlarca dolar” harcayarak muazzam bir enflasyona ve enerji fiyatlarında fahiş artışa neden olduğunu söyleyip durmuştu. 2019’da Temsilciler Meclisi’ne sunulan “Yeni Yeşil Mutabakat”ın dolandırıcılıktan ibaret olduğunu, “ülkenin petrol ve doğalgazına savaş açıldığını” iddia ediyordu. Seçilmesi halinde ABD dünyanın en ucuz enerji tüketen sanayi ülkesi olacaktı. Göreve başladığı ilk gün bir kararnameyle açık deniz rüzgar enerjisi projelerini iptal edecekti, çünkü rüzgar türbinleri balinaları öldürüyordu. Amerikan Ulusal Oşinografi Dairesi bu iddiayı yalanladı ama olsun.

        Yeni yönetime geçiş eylem planı “2025 Projesi”ne göre iklim inisiyatifleri iptal edilecek, elektrikli araçların sübvansiyonuna son verilecek, ABD sürdürülebilir gıda üretimine ilişkin uluslararası girişimlerden çekilecek, karbon emisyon hacmi düzenlemeye tabi tutulmayacak ve Enerji Bakanlığı’nın yenilenebilir enerji kaynakları ve kredi programları birimi kapatılacaktı. Yeni Başkan Yardımcısı seçilen JD Vance de “Biden ve Harris’in yeşil dolandırıcılığına son verip büyük Amerikan fabrikalarımızı geri getirmek için savaşacağız” diyordu.

        Trump seçimi kazanırsa ülkenin sondaj profili ne olur diye Exxon’un CEO’su Darren Woods’a da sorulmuştu. CNBC’deki programda Woods, “Drill, baby, drill bir politikaya dönüştürülebilir mi, pek emin değilim” demiş, sektörde teknoloji ve yatırım maliyetlerine dayalı olarak hissedarlara getirisine göre üretimin yönlendirildiğini, kısa ve orta vadede siyasi gündeme göre iş stratejisinin değişmeyeceğini söylemişti.

        DÖRT MİLYAR TON EMİSYON

        İkinci Trump döneminin “2025 Projesi”, Biden’ın temiz enerji hedeflerini rafa kaldıracak. Biden Yönetimi’nin 2022’de Kongre’den geçirdiği “Enflasyonu Azaltma Yasası” (IRA), temiz enerji ve elektrikli araçlara vergi indirimi dahil 369 milyar dolarlık iklim önlemini içeriyor.

        Ancak güneş paneli ve rüzgar türbini gibi yenilenebilir enerji teknolojilerine yatırım yapan şirketlere sübvansiyon için ABD’de üretim şartı getirilmesi küresel eleştirilere neden olmuştu. Mesela Seul, Hyundai’nin Güney Kore’de ürettiği elektrikli araçlara vergi indirimi uygulanmamasından yakınırken, Avrupa Birliği “yeşil korumacılık” eleştirisinde bulunmuş, Macron “IRA Batı’da bölünmelere yol açar” demiş, şikayetler Kanada’dan Hindistan ve Çin’e kadar uzayıp gitmişti.

        Artık şikayetler geride kaldı, yerini iklim düşmanı Trump kaygısı aldı. Seçim kampanyasında “Kamala iklimle mücadele için inekleri öldürecek, milleti kırmızı etten kesecek. Pencereleri yasaklayacak” safsatalarıyla güldüren, nükleer ısınmanın küresel ısınmadan daha büyük tehdit olduğunu bile söyleyebilen başkan adayının yerini, korkutan seçilmiş başkan aldı.

        İklim bilim ve enerji üzerine yayın yapan Carbon Brief’e göre Trump’ın hamleleri 2030’a kadar ABD’nin karbon emisyon hacminde dört milyar tonluk artışa neden olacak. Trump başkanlığı döneminde çevreyle ilgili 100’ü aşkın düzenlemeyi iptal etmiş, ancak kararların çoğu mahkemelerden geri dönmüştü. Şimdi ise en başta Yüksek Mahkeme, muhafazakar ağırlıklı dizayn edilmiş yargı sistemi desteğinde daha hazırlıklı bir operasyon bekleniyor. Amerikan Enerji İttifakı Başkanı Thomas Pyle’ye göre Trump, Biden düzenini demonte etmek için çabucak işe girişecek.

        Peki temiz enerji hamlesinin önemli ayağı elektrikli araçların sübvansiyonu ne olacak? Trump elektrikli araç üretiminin otomotiv sektöründe işten çıkarmalara neden olacağını ve bataryalı araçların soğuk havalarda çalışmadığını öne sürüyordu ki, aslı astarı yoktu. Tesla’nın CEO’su Elon Musk’ın bağış dahil ileri derecede seçim desteği üzerine retoriğini yumuşatmıştı. Ancak sektör temsilcileri yine de Trump’ın elektrikli araçlara geçiş sürecini yavaşlatacağı görüşünde.