İklim krizine karşı mercimeğin faydaları ve sağ siyasetin et popülizmi
Rahmetli Prof. Dr. Ayşe Baysal’la ne kadar gurur duysak az. Bugün hayatta olsa kendisi de 21’inci yüzyılın küresel arızalarına dair fikir ve çözüm geliştiren bir bilim insanı olarak gururlanırdı. Yaşı yetenler hatırlar, Türkiye’nin mercimek fazlası verdiği, Kanada mamûlleriyle henüz tanışmadığımız ve ileriki yıllarda koronaya karşı kelle paça çorbası önerecek kadar bilim dışı argümanlarla gıdamıza karışan Canan Karatay ile diğer sağlıklı beslenme gurularının henüz hayatımıza girmediği günlerde ne zaman televizyonu açsak karşımızda Ayşe Baysal’ı mercimeğin faydalarını anlatırken bulurduk. B vitamini, demiri ve potasyumuyla zengin bir protein ve lif kaynağı olarak sofraya mercimeği oturtur, yemek tarifleri de verirdi.
Et fiyatı veya kırmızı et üretimiyle bağlantılı iklim krizi kimsenin derdi olmadığı için hafif alaycı tonda “Mercimek Profesörü”ne çıkmıştı hocanın adı. Hiç hoşlanmadığım formatta “Mercimek Ayşe” diyenler de vardı. Biz ailecek kırmızı mercimeğin çorbasını, yeşil mercimeğin acılı ve eriştelisini yeterince tükettiğimiz için hocanın ilminden yararlanmamıza gerek kalmadı. Türkiye’nin kamuoyunda tanınan ilk beslenme uzmanıydı Ayşe Baysal; Beslenme Eğitimi ve Araştırma Vakfı’nı (BESVAK) kurmuştu, sekiz yıl önce 86 yaşında hayata veda etti.
Bugün kimseye, “Eti bırak mercimek yemeye bak” diyecek halimiz yok, lezzetleri birbirinin yanından geçemez ama iklim kriziyle mücadelede, aşırı et tüketimine karşı mercimeği ringe çıkarma gayretleri var bilim ve bir kısım siyaset aleminde. Aşırı tüketim derken ABD ve Avrupa kastediliyor elbette. Hayvan yemi için geniş arazilerin, su kaynaklarının harcanması ve sentetik gübre kullanımı nedeniyle kırmızı et üretimi epeydir başlıca iklim düşmanları arasında sayılıyor.
Nitekim geçen aralık ayında Dubai’de toplanan COP 28 iklim zirvesinde fosil yakıtlar kadar gıda kaynakları da konuşuldu; “iklim değişikliği koşullarına uyum için dünyanın beslenme alışkanlıklarında dönüşüme ihtiyaç duyulduğu” dile getirildi. Ardından BM’den gelen açıklamada, yüksek et tüketimi olan ülkelerde artık daha az et tüketilmesi talebinde bulunuldu. Yine Atlantik'in iki yakası, ABD ve Avrupa!
MERCİMEK YEMESİ GEREKEN KITA
Kırmızı et mahrumiyetinde önerilen en birinci protein kaynağı mercimek. ABD Tarım Bakanlığı (USDA) verilerine göre mercimek, kırmızı etten daha fazla protein içeriyor. Gerçi mercimek pişirildikten sonra protein yoğunluğunu kaybediyor ama demir, vitamin ve mineraller bakımından ete karşı üstünlüğünü koruyor. Sindirimi et kadar kolay değil, buna karşılık daha uzun süre tok tutuyor. Özellikle işlenmiş et çeşitlerinin aksine doymuş yağ ve koruyucu madde içermediği için kanser ve kalp hastalığı riskinden de uzak tutuyor.
Amerikalının baklagiller familyasından en az tükettiği ürün olduğu için USDA mercimeği sevdirme çabasında. Bir mercimek profesörleri yok ama mesela Washington Post’ta “Neden her gün mercimek yemelisiniz” tarzı yazılar yayınlanıyor.
Ayşe hocanın döneminde gündem olmayan küresel faydaları var mercimeğin. Dünyada yılda 6 milyon ton mercimek üretiliyor. Mısır ve diğer tahılların aksine mercimek nispeten kurak topraklarda yetiştirilebildiği için su tasarrufu bakımından avantajlı. Buğday ve mısır zamanla toprağı bozuyor, mercimek ve diğer baklagiller ise yeniden inşa ediyor. Bu da karbon emisyonunun azalması anlamına geliyor. Baklagiller, köklerinde bulunan bakteriler sayesinde havadaki azotu çekip yer altında biriktiriyor, böylece karbon yoğun azotlu gübre yerine doğal gübreleme işlevi yerine geliyor.
Amerikalı çiftçiler üretmesine üretiyor da iç piyasada talep olmadığı için mercimeğin yüzde 55’i Hindistan ve Avrupa’ya ihraç ediliyor. Kanadalı da mercimek tüketmeye hevesli değil ki, bu da ülkeyi kırmızı ve yeşil mercimek ihracatında dünya lideri yapıyor. Yıllık ihracat 1.4 milyar dolar dolayında, alıcıları ise sırasıyla Hindistan, Türkiye, BAE, Bangladeş ve Cezayir.
AVRUPA’DA ET KUTUPLAŞMASI
Avrupa’da iklim değişikliği aşkına et tüketiminin azaltılması yönünde hareketler var. Sağ ve aşırı sağ siyasetin popülizm cambazlığı açısından meydanı boş bulmasına yarayan hareketler. ABD’de barbekü sevdalılarıyla tofu-severler arasında yıllardır et üzerinden yürüyen kültür kavgası Avrupa’ya sirayet etti denilebilir.
Bitki bazlı ikame et ve süt ürünlerinin lobi grupları ve start-up firmalar da Avrupa’daki kültür kavgasına malzeme taşıyor. İtalya’nın Kardeşleri, Fransa’da Ulusal Birlik, Avusturya Birlik Partisi ÖVP ve Almanya’da AfD gibi partilerin popülist stratejilerine alan açıyor; “Bu elitler sizin yaşam tarzınıza müdahale ediyor. Carpaccio, Bratwurst, Schnitzel elden gidecek” propagandasıyla seçmen kutuplaştırılıyor.
Sağ cenahta kırmızı etin varlığını korumak için yasa çıkaran bile mevcut. Mesela Giorgia Meloni liderliğindeki İtalya. Avrupa Birliği’nde yapay et tartışması yükselince Tarım Bakanı Francesco Lollobrigida (kendisi Gina’nın yeğeni, Meloni’nin de eniştesi olur) laboratuvar üretimi etin İtalya’nın kültür ve kimliğine zarar vereceğini iddia etti, ardından yapay et satışına yasak geldi. Yasa meclisten geçti, fakat boşuna geçti; çünkü bitki bazlı ikame et ürünlerinin aksine laboratuvarda üretilen et, canlı hayvandan alınan hücrelerin çoğaltılmasıyla elde ediliyor ve daha pahalı olduğu için kırmızı ete alternatif değil.
Etten feragat ederek iklimi koruma kaygısına sağcı direnişin en tipik örneği İskandinavya’da verildi. Beş ülkenin işbirliği platformu olan Kuzey Konseyi geçen yıl bazı beslenme tavsiyelerinde bulundu; haftada 350 gramdan fazla et tüketilmemeli, hele alkol ağza bile sürülmemeliydi. Dünya Sağlık Örgütü övgüyle karşıladı, ancak sağcı politikacılar isyan etti. Norveç Maliye Bakanı Trygve Slagsvold Vedum basın toplantısını düzenleyerek tavsiyelere asla uymayacağını söyledi; “Sadece sebze yiyip su içeceğim hayat yaşamaya değmez” dedi. Tarım Bakanı Sandra Borch ise “Etsiz bir akşam yemeği, yemek değildir. Et veya balık mutlaka olmalı” diye çıkıştı.
Sandra Borch (üstte) geçen eylül seçimi sonrası Eğitim ve Araştırma Bakanı olmuş, intihale savaş açacağını söylemişti. Fakat yüksek lisans tezinde intihal yaptığı ortaya çıkınca geçen hafta istifa etti.
DOĞU AVRUPA’NIN KOMPLO TEORİLERİ
Avrupa Birliği’nin doğulu üyeleri ise yeni tür protein kaynaklarına dair farklı frekanslarda tepki veriyor. Müsebbibi Brüksel’in fantezileri. AB Komisyonu sürdürülebilir besin olarak göçmen çekirgelerle sarı un kurdu larvasını yönetmeliğe dahil etmişti. Tabii ki tamamen tercihe bağlı seçenekler. Ancak o gün bugündür sosyal medya fake haberler ve komplo teorilerinden geçilmiyor. Avrupa’da artık tarım yapılmadığı, bu yüzden Brüksel’in AB vatandaşlarını hastalık yuvası böcekleri yemeye mahkum ettiği yazılıp çiziliyor.
Doğu Avrupa’da ciddi korkuya neden olan yalan haberlerin kaynağı belli değil, ancak politikacılar mevzuyu pas geçmiyor. Bulgaristan’da Rusya yanlısı bir partinin lideri, Brüksel’in yeni tür protein dayatmasının “Avrupa’ya ve Avrupa’nın çocuklarına karşı işlenmiş suç” olduğunu iddia ediyor. Macaristan tarım bakanı ise halkı böcek içerikli gıdalardan koruyacağını söylüyor. Romanya hükümeti daha ileri giderek geleneksel Rumen mutfağına böcek proteini karıştırılmasına asla izin verilmeyeceğini ilan ediyor.
Bill Gates karıştırılmadan komplo teorisi olur mu?
Bir senaryoya göre Gates ve Davos müdavimi diğer küresel elitler, et yerine böcek yedirmek suretiyle insanlığı güçsüz düşürüp iradeden yoksun bırakmaya veya toptan kökünü kazımaya çalışıyor!