11 Eylül’den epey sonra, Avrupa’nın El Kaide terörüne hedef olmasına az zaman kalaydı. Tel Aviv’de bir dışişleri yetkilisi sohbet esnasında demişti ki; “Avrupa’da nehir kenarlarında oturup demlenirken Ortadoğu hakkında ahkam kesmek kolay. Hele bir konforlu hayatlarından çıksınlar da görelim. Bir gün aynı terör onların da başına gelebilir… ” Konu, Avrupa Birliği’nden İsrail’e yönelen eleştirilerdi. İkinci intifada sürerken Hamas’ın intihar saldırılarında kayıplar veren İsrail, Filistin toplumunu tamamen izole etmek için Batı Şeria’yı birbirinden kopuk adacıklar haline getirecek duvarları örmeye başlamıştı. Tecrit harekatı ve Filistinli sivillerin ağır can kayıpları AB’de tepki uyandırıyordu. Konuştuğum İsrailli yetkili ise Avrupa’yı keyfi yerinde, hariçten parmak sallamakla suçluyordu.
O günden bu yana köprülerin altından çok sular aktı, El Kaide’nin Madrid, Londra terör saldırıları, Suriye savaşıyla birlikte DEAŞ’ın Brüksel ve Paris’teki terör dalgası, Charlie Hebdo katliamı ve Nice’deki kamyonlu korkunç kıyım benzeri yalnız kurt vakaları, Avrupa’yı konforlu yaşamından kopardı.
Bugün, Gazze’ye ölüm yağdıran İsrail’i birkaç yarım ağız “uluslararası hukuk temelinde insan haklarına dikkat” uyarısı dışında topyekûn destekliyor AB.
Tel Aviv’deki yetkilinin sözlerini hatırlamamın nedeni, İsrail’in AB ve NATO nezdindeki Büyükelçisi Haim Regev’in Der Spiegel’e verdiği röportaj. Farklı konjonktürde, fakat benzer tonda üstü kapalı uyarı mesajı gönderiyor Regev Avrupa’ya. “Hamas’ı bitirmek için sonuna kadar gitmeliyiz” diyor, gazetecinin “Ama Gazze’ye saldırılarda binden fazla çocuk öldü, korkunç görüntüler geliyor. Sizce İsrail’e Avrupa desteği daha ne kadar sürebilir?” sorusu üzerine ise Regev şu yanıtı veriyor:
“İsrail sadece kendisi için değil, Avrupa’nın geleceği için de savaşıyor. Eğer Hamas sempati toplamaya başlarsa, insanlar örgütün neler yaptığını unutur. Bu tür terörizmin var olamayacağını göstermemiz lazım. Hamas’ı bertaraf etmeliyiz. Evet bazı üzücü sonuçları olabilir (çocukların ölmesi gibi!). Ancak Avrupa kararlılıkla İsrail’in arkasında durmadığı takdirde, başkaları da görür ve bundan faydalanır. Umarım Avrupa, teröristler kendi kapısına gelmeden durumun farkına varır. Bu savaş Gazze’de bitmediği takdirde sonunda Avrupa’ya kadar gelir…”
Regev, AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’in Brüksel ile bazı başkentlerde tepki uyandıran kayıtsız şartsız tek taraflı İsrail desteğini de “örnek liderlik” diye tanımlıyor ve Avrupa’nın ancak bu tür liderlikle Ortadoğu’da önemli bir oyuncu haline gelebileceğini söylüyor. Fakat Regev’in şikayeti, savaşın ilk günlerinde Avrupa’dan gelen desteğin şimdilerde “bazı nüanslarla” tahribata uğraması.
FAZIL SAY’DAN GRETA’YA – ÖZGÜRLÜĞÜ SAVUNAN HERKESE İPTAL!
Büyükelçi “nüans” dediği şeyin ne olduğunu tam açmıyor; uluslararası hukuk ve insan hakları uyarıları olabilir. Bazı aydınlarla sanatçıların İsrail’i kınamasını ve Londra’dan Atina’ya, Paris’ten Berlin’e uzanan Gazze’yle dayanışma gösterilerini de kastediyor olabilir. Taşlı sopalı, havai fişekli eylemler bir yana en barışçı protestolar bile polis engeliyle karşılaşıyor ama belli ki kesmiyor. "Özgür Filistin"i savunanlara iptaller de yetmiyor.
İşte en son Fazıl Say, İsviçre’deki dört konser programından çıkarılıyor. Kendi deyişiyle sebep; İsrail-Filistin gerilimi konusunda sosyal medyada yansıttığı fikirleri. O fikirler arasında, “Vahşeti durdurmak için tüm insanlığı harekete geçmeye çağırıyorum” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan’la aynı fikirde olması, Netanyahu’nun savaş suçu ve soykırımdan yargılanmasını istemek ve “Filistinlilere özgürlük” talep etmek var.
Fazıl Say, iptalle ilgili açıklamasını şu satırlarla bitiriyor: “Ben Avrupa’da ifade özgürlüğüne güven duyulur, karanlık ve anlayışsızlık yaşanmaz diye bilirdim. Bu rahatsız edici olay babında güvenim oldukça sarsıldı. Her bireyin bir görüşü olmalıdır (…) Ben barıştan ve insanlıktan yanayım. Müziğimi de insanlara umut olmak için yapan biriyim.”
Avrupa’da ifade özgürlüğünün rafa kalktığı, “nüanslara” anlayışsızlığın tavan yaptığı ülke Almanya. Tarihi yük ve ırkçı aşırı sağ temelinde giderek yükselen Yahudi düşmanlığı bir gerçek, 7 Ekim'den bu yana Berlin’deki Yahudi toplumuna ait merkezlere molotoflu saldırı haberleri geliyor, aynı Nazilerin Yahudi iş yerlerini işaretlemek için yaptığı gibi evlerin kapılarına Davut yıldızları çiziliyor. İsrail'de 1400 can kaybının acısı ve matem de bir gerçek.
Fakat, Gazze’deki ölümlere isyan ederek Filistinlilere özgürlük için şiddete başvurmadan ses yükseltmenin bunlarla ne alakası var? Almanya’da İsrail devletini kınamak ve Filistin’in özgürlüğünü savunmak, anında antisemitizm damgasını yiyor. Siyaset ve medyadaki genel kanaate göre “Gazze’yle dayanışma mesajları, aslında Hamas terörüyle dayanışma” anlamına geliyor.
Malum, Frankfurt Kitap Fuarı’nda Filistinli yazar Adania Şibli’ye verilecek ödül iptal edilmişti. Çünkü “Küçük bir Ayrıntı” romanında İsrail askerlerince cinsel saldırıya uğrayıp öldürülen Filistinli kadının hikayesini anlatıyordu. Fuarın açılışında konuşan Slavoj Zizek, Hamas’ı kınadığı halde “Filistinlilere anlayışla yaklaşmalıyız” deyince sözü kesilmişti.
O günden bu yana yasaklar iyice tırmandı. Berlin’deki okullara gönderilen uyarıda “Filistin’i savunan her türlü davranış ve ifade İsrail’e karşı saldırılara destek eylemi olarak yasaklanmıştır” deniliyor. Yasaklar arasında kefiye takmak, Filistin bayrağı renklerinde ve “Özgür Filistin” ifadesini içeren İsrail haritası da var.
Dolayısıyla İsveçli iklim aktivisti Greta Thunberg de arkadaşlarıyla “Özgür Filistin” bayrağı ve “Gazze’yle dayanışma” pankartı açtığı için Almanya’da namlunun ucunda. Hem de Yeşiller’den ağır eleştiri alıyor, bazı milletvekilleri iklim hareketinin antisemitizm gibi yanlış bir yola saptığını, saldırıya uğrayan Yahudilere empati gösterme yeteneğinden yoksun olduklarını söylüyor. Gelecek için Cuma hareketinin Almanya kolu da Greta’yla arasına mesafe koyan bir açıklama yayınlıyor; “Yahudilerle tam dayanışma içindeyiz, Gazze’deki sivil halkın ve özellikleri çocukların çektiği acıları da görüyoruz” diyor.
MAVİ AHTAPOTUN ŞİFRELERİ
Greta, Hamas saldırısını lanetlememekle suçlanıyor. Tamam eleştirilebilir ama gayet akla ziyan komplo teorisi yüklü antisemitizm suçlamalarına hedef kızcağız.
Almanya’da da güçlü bir dalga olarak yükselen Gelecek için Cuma eylemleri kapsamında bir X paylaşımında bulunuyor Greta. Eylemlerin 270’inci haftası için “Bugün Filistin ve Gazze’yle dayanışma için grevdeyiz. Dünya, Filistinlilere adalet ve özgürlük için sesini yükseltmeli ve acil ateşkes çağrısında bulunmalıdır” diyor.
Altında bir de özür açıklaması var: “Daha önceki postumda görülen pelüş hayvanın bazı kişilerce antisemitizm sembolü olarak yorumlandığını öğrendim, kesinlikle farkında değildim. Fotoğraftaki oyuncak, otizmli bireylerin duygularını ifade etmek için kullandığı bir iletişim aracıdır. Biz tabii ki, her türlü ayrımcılığa karşıyız ve antisemitizmi her şekliyle kınıyoruz. Bu nedenle postu sildim.”
Otizmli bir birey olarak Greta, pelüş hayvanı çıkarıp aynı fotoğrafı yeniden yayınlıyor. Fakat bazı medya organlarına bakarsanız küresel iklim hareketi içindeki antisemitizm kanıtlanmış durumda. Çünkü öncesinde Greta’nın yanı başında görünen minicik mavi bir ahtapottan ibaret pelüş hayvan Yahudi düşmanlığına dair şifreler içeriyor!
Tabii sosyal medya kullanıcıları ahtapotla antisemitizmin ilişkisini çözemiyor. Sonra bilenler izah getiriyor: Nazi Almanya’sının ünlü çizerlerinden Seppla’nın (Josef Plank) bir karikatüründe, Churchill suratlı devasa mavi bir ahtapot dokunaçlarıyla tüm dünyayı vantuzlayıp kıskacı altına almış görünüyor, tepesinde de Davut yıldızı var. Böylece Siyonizm dostu Churchill’le Yahudilerin dünyayı ele geçirmek için komplo kurduğu şeklinde Nazi propagandası yapılıyor.
İyi de Greta’nın ahtapotunun kolları yok. Komplo teorisyenlerine göre onun da açıklaması var: Kolsuz ahtapot, Hamas sayesinde dünya hakimiyeti planları suya düşen Yahudiliği temsil ediyormuş!