Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Kuran Fihrist Sözlüğü Belalar İle İlgili Ayetler Nelerdir? Kuran Fihristi İle Belalar Ayetleri Nedir?

        Kur'an fihristi, Kur'an-ı Kerim'de bulunan ayetlerin konularına göre düzenlenmiş bir indekstir. Bu indeks, Kur'an'da bahsedilen konuların alfabetik bir şekilde sıralandığı ve her konunun hangi ayetlerde geçtiğini belirten bir referans kaynağıdır. Kur'an fihristi, Kur'an okuyucuları için oldukça faydalı bir araçtır ve Kur'an'ın içeriğini daha iyi anlamalarına yardımcı olur.

        Belalar Ayetleri Nelerdir?

        Belalar ile ilgili ayetler de bu noktada sık sık araştırılan konulardan birisi olarak öne çıkmaktadır. Kuran-ı Kerim\’de Belalar ile ilgili ayetler yer almaktadır

        Belalar İle İlgili Ayetler Nedir?

        Bakara Suresi, 55. ayet:

        Ve demiştiniz ki: "Ey Musa, biz Allah'ı apaçık görünceye kadar sana inanmayız." Bunun üzerine yıldırım sizi (kendinizden) almıştı. Ve siz bakıp duruyordunuz.

        Bakara Suresi, 210. ayet:

        Onlar, bulut gölgeleri içinde Allah'ın (azabının) meleklerle onlara gelmesini ve (azap) emrinin gerçekleşmesini mi gözlüyorlar? Oysa bütün işler Allah'a döner.

        Al-i İmran Suresi, 112. ayet:

        Her nerede bulunurlarsa bulunsunlar -Allah'ın ipine ve insanların ipine (ahdine) sığınanlar başka- onlara zillet (zorluk damgası) vurulmuştur. Onlar, Allah'tan bir gazaba uğradılar da üzerlerine aşağılanma (damgası) vuruldu. Bu, Allah'ın ayetlerini inkar etmeleri ve peygamberleri haksız yere öldürmeleri nedeniyledir. (Yine) Bu, isyan etmeleri ve haddi aşmaları dolayısıyladır.

        Nisa Suresi, 153. ayet:

        Kitap Ehli, senden kendilerine gökten bir kitap indirmeni istiyor. Musa'dan bundan daha büyüğünü istemişlerdi. Demişlerdi ki: "Bize Allah'ı açıkça göster." Böylece zulümlerinden dolayı onlara yıldırım çarpmıştı. Ardından kendilerine apaçık belgeler geldikten sonra, buzağıyı (ilah) edinmişlerdi. Yine bundan dolayı onları affettik ve Musa'ya apaçık olan ispatlayıcı bir delil verdik.

        Araf Suresi, 27. ayet:

        Ey Ademoğulları, şeytan, anne ve babanızın çirkin yerlerini kendilerine göstermek için, elbiselerini sıyırtarak, onları cennetten çıkardığı gibi sakın sizi de bir belaya uğratmasın. Çünkü o ve taraftarları, (kendilerini göremeyeceğiniz yerden) sizleri görmektedir. Biz gerçekten şeytanları, inanmayacakların dostları kıldık.

        Araf Suresi, 64. ayet:

        Onu yalanladılar. Biz de onu ve gemide onunla birlikte olanları kurtardık, ayetlerimizi yalan sayanları suda-boğduk. Çünkü onlar kör bir kavimdi.

        Araf Suresi, 72. ayet:

        Böylece onu ve onunla birlikte olanları Katımız'dan bir rahmet ile kurtardık. Ayetlerimizi yalan sayarak inanmamış olanların kökünü kuruttuk.

        Araf Suresi, 78. ayet:

        Bunun üzerine onları dayanılmaz bir sarsıntı tuttu da kendi yurtlarında diz üstü çöke kaldılar.

        Araf Suresi, 84. ayet:

        Ve onların üzerine bir (azap) sağanağı yağdırdık. Suçlu-günahkarların uğradıkları sona bir bak işte.

        Araf Suresi, 91. ayet:

        Bunun üzerine onları dayanılmaz bir sarsıntı tuttu da, kendi yurtlarında diz üstü çökmüş olarak sabahladılar.

        Araf Suresi, 94. ayet:

        Biz hangi memlekete bir peygamber gönderdiysek onun halkı yalvarıp-yakarsınlar diye, mutlaka onları dayanılmaz bir zorluk (yoksulluk) ve sıkıntıyla yakalayıvermişiz.

        Araf Suresi, 130. ayet:

        Andolsun, Biz de Firavun aile (çevre)sini belki öğüt alıp düşünürler diye yıllar yılı kuraklığa ve ürün kıtlığına uğrattık.

        Araf Suresi, 133. ayet:

        Bunun üzerine, ayrı ayrı mucizeler (ayetler) olarak üzerlerine tufan, çekirge, buğday güvesi, kurbağa ve kan musallat kıldık. Yine büyüklük tasladılar ve suçlu-günahkar bir kavim oldular.

        Araf Suresi, 136. ayet:

        Biz de onlardan intikam aldık ve ayetlerimizi yalanlamaları ve onlardan habersizmişler (gibi) olmaları nedeniyle onları suda boğduk.

        Araf Suresi, 137. ayet:

        Kendisine bereketler kıldığımız yerin doğusuna da, batısına da o hor kılınıp-zayıf bırakılanları (müstaz'afları) mirasçılar kıldık. Rabbinin İsrailoğulları'na olan o güzel sözü (vaadi), sabretmeleri dolayısıyla tamamlandı (yerine geldi). Firavun ve kavminin yapmakta oldukları ve yükselttiklerini (köşklerini, saraylarını) da yerle bir ettik.

        Tevbe Suresi, 82. ayet:

        Öyleyse kazandıklarının cezası olarak az gülsünler, çok ağlasınlar.

        Tevbe Suresi, 126. ayet:

        Görmüyorlar mı ki, gerçekten onlar her yıl, bir veya iki defa belaya çarptırılıyorlar da sonra tevbe etmiyorlar ve öğüt alıp (ders çıkarıp) düşünmüyorlar.

        Yunus Suresi, 73. ayet:

        Fakat onu yalanladılar; Biz de onu ve gemide onunla birlikte olanları kurtardık ve onları halifeler kıldık. Ayetlerimizi yalanlayanları da suda boğduk. Uyarılanların nasıl bir sonuca uğratıldıklarına bir bak.

        Yunus Suresi, 83. ayet:

        Sonunda Musa'ya kendi kavminin bir zürriyetinden (gençlerinden) başka -Firavun ve önde gelen çevresinin kendilerini belalara çarptırmaları korkusuyla- iman eden olmadı. Çünkü Firavun, gerçekten yeryüzünde büyüklenen bir zorba ve gerçekten ölçüyü taşıranlardandı.

        Hud Suresi, 67. ayet:

        O zulmedenleri dayanılmaz bir ses sarıverdi de kendi yurtlarında dizüstü çökmüş olarak sabahladılar.

        Hud Suresi, 82. ayet:

        Böylece emrimiz geldiği zaman, üstünü altına çevirdik ve üzerlerine balçıktan pişirilmiş, istif edilmiş taşlar yağdırdık;

        Hud Suresi, 83. ayet:

        Rabbinin Katında 'belli bir biçime sokulmuş, damgalanmış' olarak. Bunlar zalimlerden uzak değildir.

        Hud Suresi, 94. ayet:

        Emrimiz geldiği zaman, tarafımızdan bir rahmetle Şuayb'ı ve O'nunla birlikte iman edenleri kurtardık; o zulmedenleri dayanılmaz bir ses sarıverdi de kendi yurtlarında dizüstü çökmüş olarak sabahladılar.

        Ra'd Suresi, 31. ayet:

        Eğer kendisiyle dağların yürütüldüğü, yerin parçalandığı veya ölülerin konuşturulduğu bir Kur'an olsaydı (yine bu Kur'an olurdu). Hayır, emrin tümü Allah'ındır. İman edenler hala anlamadılar mı ki, eğer Allah dilemiş olsaydı, insanların tümünü hidayete erdirmiş olurdu. İnkar edenler, Allah'ın va'di gelinceye kadar, yaptıkları dolayısıyla ya başlarına çetin bir bela çatacak veya yurtlarının yakınına inecek. Şüphesiz Allah, verdiği sözden dönmez. (Veya miadını şaşırmaz.)

        Hicr Suresi, 73. ayet:

        Derken, tan yerinin ağarma vaktine girdiklerinde onları (o korkunç ve dayanılmaz) çığlık yakalayıverdi.

        Hicr Suresi, 74. ayet:

        Anında (yurtlarının) üstünü altına çevirdik ve üzerlerine balçıktan pişirilmiş taş yağdırdık.

        Hicr Suresi, 83. ayet:

        Derken, sabah vaktine girdiklerinde, onları o dayanılmaz-çığlık yakalayıverdi.

        Kasas Suresi, 58. ayet:

        Biz, yaşama biçimleriyle 'refah içinde şımarıp azmış' nice şehri yıkıma uğrattık. İşte meskenleri; çok az (bir zaman) dışında (onlarda) kendilerinden sonra oturulabilmiş değildir. (Onlara) Varis olanlar Biziz.

        Kasas Suresi, 59. ayet:

        Senin Rabbin, 'ana yerleşim merkezlerine' onlara ayetlerimizi okuyan bir elçi göndermedikçe şehirleri yıkıma uğratıcı değildir. Ve Biz, halkı zulmeden şehirlerden başkasını da yıkıma uğratıcı değiliz.

        Yasin Suresi, 18. ayet:

        Dediler ki: "Herhalde biz, sizlerden dolayı uğursuzluğa uğradık. Eğer (bu söylediklerinize) bir son vermeyecek olursanız, andolsun, sizi taşa tutacağız ve mutlaka bizden yana size acı bir azap dokunacaktır."

        Kamer Suresi, 46. ayet:

        Daha doğrusu onlara va'dedilen (asıl azap) (kıyamet) saatidir. O saat, 'kurtuluş olmayan daha korkunç bir bela' ve daha acıdır.

        Kalem Suresi, 17. ayet:

        Gerçek şu ki, Biz o bahçe sahiplerine bela verdiğimiz gibi, bunlara da bela verdik. Hani onlar, sabah vakti (erkenden ve kimseye haber vermeden) onu (bahçeyi) mutlaka devşireceklerine dair and içmişlerdi.

        Kalem Suresi, 19. ayet:

        Fakat onlar, uyuyorlarken, Rabbin tarafından dolaşıp-gelen bir bela' onun üstünü sarıp-kuşatıverdi.

        Sebe Suresi, 45. ayet:

        Kendilerinden öncekiler de yalanladı. Oysa bunlar, öbürlerine verdiklerimizin onda birine bile ulaşamamışlardı. Buna rağmen (şımararak) elçilerimi yalanladılar; ancak Benim de (onları) inkarım (yıkıma uğratmam) nasıl oldu?

        Yasin Suresi, 48. ayet:

        Ve derler ki: "Eğer doğru söylüyorsanız bu tehdit (etmekte olduğunuz yıkım ve azap) ne zamanmış?"

        Sad Suresi, 3. ayet:

        Biz kendilerinden önce, nice kuşakları yıkıma uğrattık da onlar feryad ettiler; ancak (artık) kurtulma zamanı değildi.

        Kamer Suresi, 45. ayet:

        Yakında o toplum bozguna uğratılacak ve arkalarını dönüp kaçacaklardır.

        Kamer Suresi, 46. ayet:

        Daha doğrusu onlara va'dedilen (asıl azap) (kıyamet) saatidir. O saat, 'kurtuluş olmayan daha korkunç bir bela' ve daha acıdır.

        Yazı Boyutu
        Habertürk Anasayfa