Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Dünya 'ABD cesur adımlar atmazsa Arap Baharı'nın dikkati Filistin'e yönelir' | Dış Haberler

        HABERTURK.COM / Gülveda Özgür/Washington

        ABD’nin başkenti Washington’da Bariş Enstitüsü (USIP) tarafından düzenlenen ‘’Madrid’ten 20 yıl sonra; Arap-İsrail barışından çıkarılan dersler’’ konulu konferans’in onur konuğu olan eski ABD Dışişleri Bakanı James Baker HABERTURK.COM'a özel konuştu.

        Gülveda Özgür’ün sorularını yanıtlayan Baker, Arap Baharını, ABD-Türkiye ilişkilerini, Ortadoğu’da nihai barışın nasıl sağlanacağına ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

        S: Bakanlığınız süresince Ortadoğu Barış Müzakerelerine büyük önem verdiniz hatta bu müzakereleri bizzat kendiniz doğrudan yürüttünüz. Bize biraz o dönemi anlatabilir misiniz? Arap İsrail Liderlerlerini ile kez biraraya getiren ilk Amerikan Dışişleri Bakanısınız? Bu nasıl oldu?

        James Baker: Eğer biri bana Dışişleri Baknlığı görevine getirilmeden İsrail ile Arap komşularını bölgede barış sağlanması için biraraya getireceğimi söyleseydi, bu tür bir girişimi imkansız olarak niteledirirdim. Arap- İsrail sorunundan uzak durmayı tercih ederdim. Ortadoğu sorununa en fazla zaman ayırmış ve enerji harcamış bir Dışişleri Bakanı olarak tarihe geçmiş bile olabilirim.

        Ortadoğu her zaman Amerikan Dış Politikasının merkezinde olmuştur. Bakanlığım sırasında dünya’da çok hızlı bir değişim yaşanıyordu. Başkan Bush o dönemde dünyanın dördüncü büyük ordusuna sahip olan Saddam Rejimini 1991 yılındaki Körfez Savaşında etkisiz kılmıştı . Körfez savşında elde edilen zafer, ABD’nin tüm dünya’ya küresel bir güç olduğunu bir kez daha gösterdi. Saddam’ı etkisiz hale getirmekle, İsrail’in bölgede güvenlğini güvence altına almış, Arap dünyasındaki ılımlı liderlerin elini güçlendirmiş olduk. Bölgedeki bu kritik gelişmeler, yıllarca kilit altında kalmış Ortadoğu Barışını gün ışığına çıkaran bir diplomasi girişiminin başlamasına da yol açtı. Dışişleri Baknlığı olarak, daha önce tarihi bir tabu olan, İsrail Yönetimi ile Arap liderleri biraraya getirme fikrini hayata sokma kararı aldık.

        Konferansa katılmakta en fazla direnen ülkeler Suudi Arabistan ve Suriye oldu. Çünki Esad ve Kral Fahd’ın İsrail ile aynı masaya oturması, İsrail’in varlığını resmen tanınmaları anlamına geleceğinden çekiniyorlardı. Yoğun diplomasi trafiği sonucunda taraflar Madrid Konferansına katılma kararı aldı. Madrid Konferansı Camp David görüşmelerinden ve İsrail-Mısır Barış anlaşmasından bu yana ilk kez doğrudan barış müzakerelerin genel çerçevesini oluşturdu. Konferans, ilk kez Arap ülkelerini uluslararsı müzakereler kapsamında barış sürecine resmen dahil etmiş oldu. Nitekim Madrid Konferansı'ndan üç yıl sonra İsrail ve Filistinliler tarihi Oslo anlaşmasını imzaladı.

        S: Bugün artık öyle bir noktaya varıldı ki ne İsrail ve ne de filisitn müzakere masasına oturmaya istekli değil. Buna rağmen siz iyimserliğinizi koruyor musunuz?

        James Baker: 1989 yılında Dışişleri Bakanı görevine getirildikten sonra, İsrail-Arap ihtilafını önlemeyi umuyordum. Ancak bugün Ortadoğu’daki son duruma baktığımda başladığımız noktaya geri geldiğimizi söyleyebilirim. Bu tehlikeli çatışmayı sona erdirmenin en rasyonel yolu olan iki devletli çözüm için süre dolmadan, ABD harekete geçmeli ve taraflar arasındaki barış müzakerelerini yeniden başlatmalı. İsrail’in inşa ettiği yerleşim birimileri işgal ettiği Filisin topraklarına yayılmaya devam ettikçe, iki devletli çözüm olasılığı her geçen gün zayıflıyor. Her yeni yerleşimci ile İsrail Yönetiminin nihai barış için gerekli olan tavizleri vermesi daha da zorlaşıyor. Buna karşılık olarak Filisitinlilerin büyüyen öfkesi,Hamas’ın hatta daha radikal grupların etkinliğini artırıyor.Ortadoğu’da nihai barışın sadece iki devletli çözüm üzerinde müzakerlerle sağlanacağı inancındayım.

        S: Obama Yönetimi İsrail ile Filisitn arasındaki müzakere sürecini canlandirabilir mi?

        James Baker: Abd ile İsrail İlişkilerinin seyri ne olursa olsun, Washington İsrail’ e karşı her zaman açık ve dürüst olmalı. İsrail ve Filistinliler’e barışı ABD getiremez. Taraflar müzakere ederek nihai çözüme ulaşabilir. Ancak, İsrail’in Filisitn ile barış yapması, uzun vadede İsrail Devleti için kritik öneme sahip. İsrail’in hem demokratik hem de Musevi karakterini koruması için Filistin sorununu çözmekten başka çıkar yolu yok. Evet Washington’un iki devletli çözüm fırsatını kaçırmaması da kritik öneme sahip. Ancak bunu hemen başarma konusunda gerçekçi ve pragmatik olmak lazım. Bu konuda, kanımca bugün ile gelecek yılki başkanlık seçimleri arasındaki sürede fazla bir gelişme olmaz. Ülkenin iç politikasındaki gündem maddeleri çok önemli. Bu hem Demokratların hem de Cumhuriyetçilerin dikkate alması gereken bir gerçek. Gelcek bir yıl içinde İsrail-Arap barış sürecinde dramatik bir değişikliğin olması zayıf bir ihtimal. Ve şu anda en az ihtiyacımız olan şey barış müzakerelerinde yeni bir başarızılık. Ortadoğuda’ki durumun daha da gerilemesini önlemek için bazı önlemler almalı. ABD, taraflar arasında barışın sağlanması için bahsettiğimiz koşullar hazır olana kadar, üç hedef benimsemeli ve bunları teşvik etmeli.

        Birincisi: Gazze’de sakin ortamı sürdürmek için elimizden geleni yapmalıyız, buna karşılık hazır İsarilli asker Gilad Şalit serbest bırakılmışken, İsrail Yönetimi ile Gazze’deki ablukayı hafifletmenin yollarını aramalıyız. Her şeyden önemlisi ateşkes’in devam ettirilmesini sağlamak için elimizden geleni yapmalıyız.

        İkincisi: İsaril ile Filisitin’liler arasındaki güvenlik işbirliğinin sürdürülmesini desteklemeye devam etmeliyiz. Ayrıca Filisitinli’lerin kurumsal yapılanmasını ve ekonomik kalkınmalarını teşvik etmemiz gerekir.

        Üçüncüsü de; İsaril ile Mısır arasındaki barış anlaşmasının yürülükte kalması için çaba sarfetmeliyiz.

        Sonuç olarak, ABD agresif bir tutum benimseyerek, tarafları iki devletli bir çözüme götürecek bir müzakere sürecini başlatmaları konusunda ısrarcı davranmalı.

        S: Arap Baharı bu süreci nasıl etkiler?

        James Baker: Eğer ABD, İsrail-Filistin meselesinde cesur adımları doğru zamanda atmazsa, ve Ortadoğu ile Kuzey Afrika’daki ayaklanmalar, Arap halkının dikkatini iç meselelerden, Filsitn davasına yöneltirse, korkarım Arap Baharı Arap kışına dönüşme tehlikesi ile karşı karşıya kalacak. Bu senaryo gerçekleşirse, İsrail’in hem bölgesinde hem de Ortadoğu dışında daha fazla tecritine yol açacak. Bu da ABD’nin bölgede oluşabilecek karışıklıktan dolayı bazı suçlamaları üstlenmek zorunda kalması anlamına gelecek. ABD Ortadoğu’ya tek başına barışı getiremez. Washington’un rolü tarafları doğrudan müzakereler için ikna etmek ve barışın sağlanmasında yardımcı olmak. Geçmiş tecrübelerimiz başarabilceğimizin kanıtı, ancak bunun için Washington yönetiminin kararlılğı gerekli.

        S: Ortadoğu ülkelerini en fazla ziyaret etmiş bir Dışişleri Bakanı olarak Arap baharı’nı nasıl okuyorsunuz?

        James Baker: Arap Baharı, Oratdoğu’daki siyasi ve sosyal yapıyı kimsenin tahmin edemeyeceği şekilde değiştirme potansiyeline sahip. Arap Baharı’nın yaşandığı ülkelerde halkın dış politika ile görüşleri her zamankinden daha önemli olacak, buda Arap Liderlerin İsaril ile ilişiklerini normalleştirme sürecini zora sokacak. Orta ve uzun vadede Arap Baharı, eğer bölgede demokrasi ile insan haklarının yayılmasını sağlayacaksa ve ekonomik istikrar ile adalet getirecekse, bölge için olumlu bir gelişme. Ancak kısa vadedeki beklentiler problemli olabilir. Başta Suriye olmak üzere, Irak, Afganistan, Pakistan, Yemen ve Bahreyn’deki belirsizlikler, özellikle bu ülkelerin bölgedeki diğer ülkelere yakınlığını göz önünde bulundurusak, bir ülkede yaşanan sorunlar diğerlerine kolaylıkla sıçrayabilir. Arap dünyasında böyle bir manzara oluşması, bölgedeki barış çabalarına ve demokrasi hareketlerine ciddi zarar verebilir, en önemlisi de bölgedeki istikrarsızlık terörü canlandırır. ABD’nin ve uluslararası toplumun El-Kaide ile mücadelesi şimdilik başarılı sonuç verse de, terrör örgütü üyeleri hala aktif. Bu bölgenin istikrarı için büyük bir tehlike oluşturuyor. ABD Arap dünyasındaki gelişmeleri genel değil ülkeler bazında çıkarlarını gözeterek değerlendirmeli ve dış politikasını Arap Baharın’ı yaşayan ülkelere gore değil, bölgedeki her ülkede yaşanan farklı gelişmelere göre belirlemeli.

        S: ABD ve Türkiye arasındaki Model ortaklık’tan sizin çıkardığınız anlam ne?

        James Baker: Benim dönemimde Türkiye ile ABD arasındaki ilişikiler askeri işbirliği ile sınırlıydı. Türkiye bizim için stratejik bir ortaktı. Ancak son on yılda iki ülke arasındaki işbirliği alanları arttı. Model ortaklık iki ülkenin çıkarlarının örtüştüğünü de gösteriyor Washington Ankara ile daha sık konuşur oldu. Stratejik ortaklıktan model otraklığa geçiş iki ülke arasındaki işbirliğini, terörle mücadelede, ticaret, ve ekonomik alanlarda da geliştirme firsatı veriyor. Nitekim Obama Yönetimi bir çok alanda Türkiye ile birlikte çalışıyor, buna ekonomik ve ticari ilişkileri geliştirmek de dahil. Türkiye bölgesinde oynadığı rol gereği, artık Washington Ankara ile bir çok konuda danışıyor. Model ortaklıkla birlikte iki ülke arasında resmi ve gayri resmi ziyaretler sayısında ciddi artış sözkonusu. Öte yandan Türkiye ekonomik başarısı ve seküler yapısı ile bölge ülkelerine örnek olabilir. Bölgede Müslüman çoğunluğu olan tek demokratik ülke. Dolayısıyla Arap Baharını yaşayan ülkeler Türkiye’nin demokrasi tecrübesinden dersler çıkarabilir. Arap Baharı’nın etkilerini tahmin etmek için çok erken, çünkü Ortadoğu’da değişim süreci hala devam ediyor. Türkiye’nin bölgede oynadığı rol Washington tarafından yakından izleniyor.

        S: Ankara’nın Ortadoğu politikasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

        James Baker: Amerika’nın bölgeye yönelik politikasıyla parallelik gösteriyor. Türkiye’nin Suriye’ye karşı benimsediği tutum, diğer ülkelre örnek olmalı. Ankara son yıllarda komşuları ve diğer Arap ülkeleri ile ilişkilerini geliştirmeye yönelik bir siyaset izledi. Türkiye’nin Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da izlediği dış politika, bölgenin istikrarı ve ekonomik kalkınması için önemli bir gelişme. Türkiye Libya’da ve Mısır’da önemli rol oynadı ve oynamaya devam ediyor.Buna Suriye de dahil. Türkiye’ye NATO’nun tek Müslüman üyesi olarak çok fazla görev düşüyor. Dünyanin en hızlı büyüyen ekonomileri arasında olması Türkiye’nin bölgedeki etkinliğini şüphesiz artırıyor.

        S: Ankara Tel Aviv arasındaki krizi nasıl okuyorsunuz?

        James Baker: ABD’nin iki önemli müttefiği arasindaki gerginlik Washington’u zor durumda bırakıyor. Washington iki müteffiği arasındaki ilişkilerin normalleşmesini görmek istiyor ve bunun için taraflarla diplomatik temaslarını sürdürüyor. İlişklerin normale dönmesi sadece ABD için değil Türkiye ve İsrail için de çok önemli. Washington, her iki ülkeyi ilişkilerini düzeltmeye yönelik firsatları değerlendirmelerini teşvik etmeye devam edecektir. ABD ilişkilerin tamirinde önemli rol oynayabilir. Nitekim İsrail ile Türkiye arasındaki gerginliğin sona ermesi, sadece iki ülke için değil, Ortadoğu’nun geleceği ve dünya barışı için kritik öneme sahip.

        S: Avupa Birliği ile birlikte ABD’nin de terror örgütü olarak tanımladığı PKK son aylarda Türkiye’ye yönelik saldırılarını artırdı…

        James Baker: ABD Türkiye’nin terörle ile mücadelesinde her zamen destek vermiştir. İki ülke arasında bu konudaki işbirliği yılardır devam ediyor. PKK ABD’nin gözünde terrör örgütüdür. Washington, Türkiye’nin terörle mücadelesine koşulsuz destek verdiği gibi, bu destek sadece istihbarat paylaşımı ile sınırlı değil. Pentagon Türk ordusuna terror ile mücadelede eğitim, ve lojistik destek de sağlıyor.Amerikan Kongresinde Türkiye’ye silah satışına karşı olan senatörler olsa da, kongre genelinde Türkiye’nin ABD için önemli bir mütefik olduğu fikri yaygın. PKK’ya karşı sürdürdürülen mücadelede Amerika Türkiye’nin yanında yer alıyor. Washington yönetimi Türk hükümeti ile yakın işbirliğini sürdürüyor. ABD, Türk hükümetine, PKK ile etkin bir şekilde savaşması için de her tür desteği sağlayacaktır.

        Yazı Boyutu
        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ
        Habertürk Anasayfa