Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Kültür-Sanat Öne Çıkanlar Ayasofya: Ayaklanma Olmasaydı Olmayacaktı

        Sizde de oluyor mu bilmiyorum.

        Bende oluyor.

        Tarihi yapıları gezerken inşaatında çalışanların yüzlerini ve nasıl bir hayat yaşadıklarını hayal ediyorum.

        İnşaatında çalışanların yüzlerini ve nasıl bir hayat yaşadıklarının yanı sıra en fazla hayal ettiğim yapı Ayasofya.

        Savaş sırasında Rum ateşine ve ok yağmuruna rağmen surlara çıkan askerleri, Fatih Sultan Mehmed'in önce İstanbul'a ardından da Ayasofya'ya girişini tasavvur etmek, Ayasofya'nın geçmişiyle bağ kurmayı daha da heyecanlandırıcı hale getiriyor.

        Yapılma nedeni ve tarih boyunca atlattığı birçok badireye rağmen günümüze kadar uzanması Ayasofya'yı benim için en özel tarihi yapı kılıyor.

        Bundan 1488 yıl önceydi...

        Bizans İmparatoru I. Justinianus, 23 Şubat 532'de inşası için talimat verdi.

        TARİH BOYUNCA AYASOFYA'NIN KİMLİĞİ

        537 - 1054 (Katedral)

        1054 - 1204 (Ortodoks Katedrali)

        1204 - 1261 (Katolik Katedrali)

        1261 - 1453 (Ortodoks Katedrali)

        1453 - 1934 (Cami)

        1934 - 10 Temmuz 2020 (Müze)

        24 Temmuz 2020 - (Cami)

        Adı, 'Kutsal' anlamındaki 'Aya' ile bilgelik anlamındaki 'Sofya'dan türetildi.

        Yapımında 10 bin kişinin çalıştığı Ayasofya, 5 yıl gibi kısa bir sürede tamamlandı.

        1520'de tamamlanan Sevilla Katedrali'ne kadar 988 yıl boyunca dünyanın en büyük katedrali unvanına sahipti.

        REKLAM
        Sevilla Katedrali Mimar Juan de Castillo tarafından yapıldı.

        AYASOFYA'NIN MİMARLARI

        İnşaatın ikinci yılında ölen Trallesli Matematikçi Anthemius (474 - 534)

        İnşaatın bitiminden hemen sonra ölen Miletli Fizikçi Isidoros (442 - 537)

        ORTODOKS - KATOLİK AYRIMINA NEDEN OLAN OLAY AYASOFYA'DA YAŞANDI

        Ayasofya, kiliselerin Ortodoks ve Katolik olarak ayrılmasına neden olan olayın meydana geldiği yerdir.

        Ortaçağ boyunca Roma'daki Papalık ile Konstantiniyye'deki (İstanbul) Doğu Roma - Bizans

        Patrikliği egemenlik mücadelesi verdi.

        Papalık ile Patriklik iktidarın kendilerinde olmasını istedikleri için giriştikleri mücadelede birbirlerini defalarca aforoz etti.

        Ne var ki 1054'e kadar kesin bir ayrılma yaşamadılar.

        Image Title 1 Image Title 2
        Description

        Günümüzde Katoliklerin ruhani lideri Papa Franciscus ile Ortodoksların ruhani lideri Ekümenik Patrik Bartholomeos

        1054'te Papa IX. Leo, Patrik I. Mihail Kirularios'u Ayasofya'da aforoz etti. Bu olay, Hrıstiyanların Ortodoks ve Katolik olarak ayrılmasına neden oldu.

        Papa taraftarları Katolik, Patriklik tarafları Ortodoks oldu.

        Ayasofya'nın yerinde ilk önce Artemis Tapınağı vardı.

        Bizans'ın ilk imparatoru I. Constantinus, Artemis Tapınağı'nın yerine bir kilise yapılmasını istedi.

        337'de ölmesinden kısa bir süre önce başlayan inşaat, 15 Şubat 361'de Konstantin'in oğlu II. Constantinus'un hükümdarlığı sırasında tamamlanarak Magna Ecclesia adıyla ibadete açıldı.

        Geleneksel Latin mimarisi stilindeki sütunlu bazilika olarak inşa edilen Magna Ecclesia'nın çatısı ahşaptı. Önünde de bir atrium vardı.

        'İlk Ayasofya' olarak tanımlanan Magna Ecclesia'nın yok oluşuna Konstantiniyye Patriği Aziz Ioannis Hrisostomos ile İmparator Arcadius'un eşi İmparatoriçe Aelia Eudoksia'nın çatışması neden oldu.

        Patrik Aziz Ioannis Hrisostomos, 20 Haziran 404'te sürgüne gönderilince taraftarları şehirde isyan çıkararak Magna Ecclesia'yı yakıp - yıktı.

        Bir sonraki imparator II. Theodosius, yeni bir kilise yapımı emrini verdi.

        İkinci kilise 10 Ekim 415'te ibadete açıldı.

        Mimar Rufinos tarafından inşa edilen ikinci Ayasofya da yine bazilika planlı, ahşap çatılı ve beş nefliydi.

        İkinci Ayasofya'nın da akıbeti ilkinden farklı olmadı. 13 - 18 Ocak 532 arasında gerçekleşen Nika Ayaklanması sırasında yakılıp yıkıldı.

        1935'te Ayasofya'nın batı avlusunda Alman Arkeoloji Enstitüsü'nden A.M. Schneider tarafından yürütülen kazılarda ikinci Ayasofya'ya ait birçok buluntu gün ışığına çıkarıldı.

        Günümüzde Ayasofya'nın ana girişinin yanında ve bahçede duran bu buluntular, portik kalıntıları, sütunlar, başlıklar, bazıları kabartmalarla işlenmiş mermer bloklardır. Bir bloktaki kuzu kabartmaları 12 havariyi temsilen yapılmıştır.

        NİKA AYAKLANMASI

        Perslerin ve göçmen kavimlerin baskısı sonucu askeri harcamaların artmasıyla o yıl hasat şenliklerinde bedava şarap ve Hz. İsa'nın doğum gününde verilen sikkeler dağıtılmadı. Ayrıca vali, Fırıncılar Sokağı'na ek vergi getirdi.

        Bu durumu protesto etmek isteyenlerin yaptığı gösteride tutuklananlardan ikisinin ipleri kopmuştu. O iki kişi bir kiliseye sığındı.

        Konstantiniyye halkı, bu durumu ilahi bir işaret olarak yorumladı.

        13 Ocak'ta Konstantiniyye halkı, araba yarışlarının ilk gününde hipodromda toplandı.

        İmparator I. Justinianus, 'Maviler' ve 'Yeşiller'in temsilcileriyle görüşme yapacak, Konstantiniyye halkıyla uzlaşma yolu arayacaktı.

        Maviler: Zanaatkârlar ve tüccarlar

        Yeşiller: Çiftçiler

        * Nika (Kazanan Sen Ol)

        Konstantiniyye halkı, sloganlar atarak İmparator I. Justinianus'tan valinin tutuklattığı kişiler için af talebinde bulundu.

        İmparator I. Justinianus ise valisinin kararını çiğnemek istemediğinden dolayı taleplere kayıtsız kaldı.

        Bunun üzerine 'Yaşasın zulüm gören Maviler, yaşasın Yeşiller' ve 'Nika Nika' şeklinde slogan atan Maviler ve Yeşiller güçlerini birleştirerek valilik binasına saldırdı.

        Nöbetçi askerler öldürülüp binanın altındaki zindanda bulunan tutukluları serbest bıraktılar.

        Ardından da valilik binasını saman balyalarıyla ateşe verdiler.

        O saman balyaları rüzgarın etkisiyle önce senato binasını ardından da Ayasofya'yı tutuşturdu.

        İsyancılar, İmparator I. Justinianus'un rakibi Anastasius'un yeğeni Probus'u yeni imparator ilan etmek istiyordu.

        Ne var ki Probus'un olanlardan korkup Konstantiniyye'yi terk ettiğini öğrenince evini yakıp bu kez Anastasius'un diğer yeğeni Hypatius'u imparator olarak ilan etmek istediler.

        O anda taç bulamadıkları için Hypatius'u başına zincir, omuzuna erguvani pelerin takıp imparator ilan ettiler.

        Bu durum karşısında İmparator I. Justinianus, Konstantiniyye'yi gemiyle terk etmek istedi.

        O anda karşısına geçen eşi İmparatoriçe Theodora, o tarihi konuşmayı yaptı; "Yeterince altınımız var, ömrümüzün sonuna kadar rahat ederiz. Ama bir gün kendine soracaksın. Ya kalsaydım' diye. Benim inancıma göre eğer erguvani pelerini omzuna taktıysan, onu çıkarmamalısın. Bana gelince, ben atalarımızın sözüne her zaman inanmışımdır, erguvani pelerin kefenim olsun."

        İmparator I. Justinianus, eşinin bu sözleri karşısında Konstantiniyye'de kalıp isyanı bastırmaya karar verdi.

        Ertesi gün güvendiği iki komutanı Belisarius ile Mundus özel eğitimli askerleriyle hipodroma gitti.

        İsyancılar, ele başlarını da Hypatius'u da vermeyi reddedince mavilerle askerler arasında itiş - kakış başladı.

        Belisarius, kılıcını kınından çıkarıp isyancılara saldırı emrini verdi.

        Ardından da Mundus...

        Hipodromdaki 30 bin kişi öldürüldü.

        İmparator I. Justinianus, ayaklanmanın bastırılmasından sonra af ilan ederek herkesin işinin başına dönmesi şartıyla kimseye dokunulmayacağını söyledi.

        Hatta Hypatius'un çocuklarına kaybettikleri hakları geri verdi.

        Şehirde çıkan yangınlar söndürüldü, yeni bir imar çalışmasına başlandı.

        İmparator I. Justinianus'un imar çalışmasına yönelik ilk emri yakılan - yıkılan imparatorluk tacını giydiği Ayasofya'nın yerine yenisinin yapılmasıydı.

        İmparator I. Justinianus, yeni Ayasofya'nın yapılması için emrini 23 Şubat 532'de verdi.

        Öncekinden tümüyle farklı, daha azametli, İmparator I. Constantinus ile İmparator II. Theodosius'un yaptırdığından çok daha görkemli bir kilise yapılmasını istedi.

        Belli ki İmparator I. Justinianus, Nika Ayaklanması'nın izlerini silmek, hükümdarlığına karşı olanlara ve rakibi Roma İmparatorluğu'na gücünü göstermek için Ayasofya'nın olabildiğince görkemli olmasını istedi.

        Nika Ayaklanması olmasaydı, bir önceki Ayasofya yakılıp yıkılmayacak, yerine yenisi yapılmayacaktı.

        Başka bir zamanda başka bir nedenden dolayı yıkılabilir, yerine yine yenisi yapılabilirdi.

        Bunu bilemeyiz.

        Bildiğimiz, günümüze kadar uzanan dünyanın en görkemli yapılarından biri olan Ayasofya'nın ortaya bir ayaklanma sonucu çıktığı.

        Taslağın çizimiyle ilgili iki efsane bulunuyor.

        Birincisi; I. Justinianus inşa ettireceği kiliseye ilişkin mimar Isidoros'un çizdiği taslakların hiçbirini beğenmedi. Çünkü ortaya hayal ettiği kadar azametli bir yapı çıkmayacağını düşünüyordu. Isidoros, yeni bir taslak hazırlamaya çalışırken uyuyakaldı. Sabah uyandığında Ayasofya'nın hazırlanmış bir planını önünde buldu. I. Justinianus bu planı mükemmel bulunca Ayasofya'nın inşasına başlandı.

        İkincisi; Isidoros, I. Justinianus'un beğendiği taslağı rüyasında görerek çizdi.

        Mimarinin başyapıtlarından biri olan Ayasofya, İmparator I. Justinianus'un gücünü bir an önce göstermesi için 5 yıl gibi kısa sürede tamamlanarak27 Aralık 537'de İmparator I. Justinianus ile Patrik Eutychius tarafından büyük bir törenle ibadete açıldı.

        Bu kadar kısa sürede tamamlanmasının iki nedeni bulunuyor.

        Birincisi; inşaatta 10 bin kişinin çalışması.

        İkincisi; inşaatta kullanılan malzemeler sıfırdan üretilmedi. İmparatorluk topraklarında yer alan yapı ve tapınaklardaki yontulmuş hazır malzemeler ve sütunlar kullanıldı.

        AYASOFYA'DA SÜTUNLARI KULLANILAN TAPINAKLAR

        Artemis Tapınağı (Efes)

        Güneş Tapınağı (Mısır)

        Baalbek Tapınağı (Lübnan)

        SÜTUNLARDA KULLANILAN TAŞLARIN MENŞEİ

        Kırmızı Porfir: Mısır

        Yeşil Porfir: Yunanistan

        Beyaz Mermer: Marmara Adası

        Sarı Taş: Suriye

        Kara Taş: İstanbul

        Pembe Mermer: Afyon

        Sarı Mermer: Kuzey Afrika

        Yeşil Somaik: Eğriboz Adası

        Ayasofya o zamana kadar en büyük yapı olarak kabul edilen Süleyman'ın Tapınağı'ndan bile daha büyük olduğundan dolayı İmparator I. Justinianus halka yaptığı açılış konuşmasında yarı kibir yarı gururlu bir tavır takınarak 'Ey Süleyman! Seni yendim' dedi.

        Kubbe pencerelerinden sızan ışıklarıyla büyüleyici bir görünüme sahip olan Ayasofya'nın tavan mozaikleri ise 565 - 578 arasında tahtta olan II. Justinianus döneminde tamamlanabildi.

        Ne var ki tavanın yapımında dere kumu değil deniz kumu kullanıldı. Tuz da mozaiklerin olması gereken zamandan daha kısa sürede yıpranmasına neden oldu.

        Bizans'ın imparatorluk törenlerine de ev sahipliği yapan Ayasofya'nın kubbesi iki depremle çatladı.

        Birincisi; Günümüzde Gölcük olan yerde meydana gelen deprem. (553)

        İkincisi; Konstantiniyye depremi. (557)

        7 Mayıs 558'deki Konstantiniyye'de yaşanan başka bir depremdeyse kubbe tamamen çöktü.

        Çalışmasına hemen başlanan restorasyon 562'de tamamlandı.

        Bir daha çökmemesi için hafif malzemelerden yapılan yeni kubbe, öncekine oranla 6.25 metre yükseltildi.

        Ne var ki kubbenin uğradığı tahribatlar sona ermedi.

        859'daki yangın.

        869'daki deprem.

        989'daki deprem.

        İmparator II. Basil'in kubbesini Ermeni mimar Trdat'a tamir ettirmesiyle Ayasofya 994'te yeniden ibadete ve imparatorluk törenlerine açıldı.

        Ayasofya'nın gördüğü zararların nedeni sadece yangın ve depremler değildi. Haçlılar'ın da gazabına uğradı.

        IV. Haçlı Seferi sırasında, Venedik Cumhuriyeti'nin Doçu Enrico Dandolo komutasındaki Haçlılar, İstanbul'u ele geçirip Ayasofya'yı yağmaladılar.

        * Kudüs'ü fethetmek için Haçlı seferine çıktığı sanılan Enrico Dandolo'nun asıl amacının İstanbul'u yağmalamak olduğu ileri sürülür.

        Bu olay Bizanslı tarihçi Nikitas Honiatis tarafından şöyle anlatıldı;

        Ayasofya'dan aralarında İsa'nın mezar taşından bir parça, İsa'nın sarıldığı bez olan torino kefeni, Meryem'in sütü ve azizlerin kemikleri gibi birçok kutsal emanetin yanı sıra altın ve gümüşten yapılma değerli eşyalar çalındı, kapılardaki altınlar bile sökülerek batı kiliselerine götürüldü.

        Nikitas Honiatis

        IV. Haçlı Seferi ile birlikte Ayasofya, 1204 - 1261 arasındaki Bizans'ın Ortodoks Kilisesi'nin katedrali olmaktan çıkarılıp Roma Katolik Kilisesi'ne bağlı bir katedrale dönüştürüldü.

        16 Mayıs 1204'te Latin imparatoru I. Baudouin imparatorluk tacını Ayasofya'da taktı.

        Ayasofya, 1261'de tekrar Bizanslılar'ın kontrolüne geçtiğinde harap, virane ve yıkılmaya yüz tutmuş bir durumdaydı.

        1317'de İmparator II. Andronikos finansmanını ölen eşi İrini'nin mirasından karşılayarak binanın kuzey ve doğu kısımlarına 4 adet istinat duvarı eklettiyse de 1344 depreminde kubbede yeni çatlaklar belirdi ve 19 Mayıs 1346'da binanın çeşitli kısımları çöktü.

        Bu olaydan sonra Ayasofya, 1354'te Astras ve Peralta adlı mimarların restorasyon çalışmasının başlamasına kadar kapalı kaldı.

        FATİH SULTAN MEHMET AYASOFYA'YI FETHİN SEMBOLÜ OLARAK CAMİYE DÖNÜŞTÜRDÜ

        Ayasofya, İstanbul'un 1453'teki fethinin sembolü olarak mozaiklerin üstü sıvanarak camiye dönüştürüldü. O sıralarda Pero Tafur ve Cristoforo Buondelmonti'nin yazdıklarına göre Ayasofya, camiye dönüştürülmeden önce harap bir haldeydi.

        Ayasofya'ya özel bir önem veren Fatih Sultan Mehmet, kilisenin derhal temizlenip camiye çevrilmesini emretti, fakat adını değiştirmedi.

        İlk minaresi de onun döneminde inşa edildi.

        Osmanlılar, bu tür yapılarda taş kullanmayı tercih etse de minarenin hızla inşa edilebilmesi amacıyla minare tuğladan yapıldı.

        Çünkü taşın işlenmesi büyük zaman alıyordu.

        Minarelerden biri de II. Bayezid tarafından eklendi. Ayrıca 16. yüzyılda Kanuni Sultan Süleyman, fethettiği Macaristan'daki bir kiliseden Ayasofya Camii'ne iki dev kandil getirdi. O kandiller, günümüzde mihrabın iki yanında duruyor.

        1566 - 1574 arasındaki II. Selim döneminde yorgunluk ya da dayanıksızlık belirtileri gösterdiğinde, Ayasofya Camii, dünyanın ilk deprem mühendislerinden biri sayılan Osmanlı İmparatorluğu'nun baş mimarı Mimar Sinan'a emanet edildi.

        Mimar Sinan, eklenen dış istinat (payanda) yapılarıyla Ayasofya Camii'ni sağlamlaştırırken iki minare de ekledi.

        * Onarmadan önce Mimar Sinan'ın kubbeye dışarıdan metalik zincirle girdiği söylenir.

        AYASOFYA CAMİİ'NE DEFNEDİLEN PADİŞAHLAR

        II. Selim (1524 - 1574)

        III. Murat (1546 - 1595)

        III. Mehmet (1566 - 1603)

        I. Mustafa (1591 - 1639)

        Sultan İbrahim (1615 - 1648)

        ZAMAN İÇERİSİNDE AYASOFYA CAMİİ'NE EKLENEN DİĞER YAPILAR VE UNSURLAR

        *Mermer Minber *Hünkar mahfiline açılan galeri. *Mevlit Balkonu *Vaaz Kürsüsü

        *M.Ö IV. Yüzyıl Helenistik dönemden kalma bektaşi taşından kalma iki küp.

        * Kütüphane *İmarethane *Şadırvan *Sultan Galerisi *Mihrap *Medrese *Sıbyan Mektebi *Şehzadeler Türbesi *Hazine Dairesi *Muvakkithane

        Ayasofya Camii'nin Osmanlı İmparatorluğu dönemindeki en ünlü restorasyonlarından biri Sultan Abdülmecit'in emriyle İsviçre İtalyanı olan Gaspare Fossati ve kardeşi Giuseppe Fossati'nin nezaretinde 1847 ile 1849 arasında yapıldı. Fossati kardeşler, kubbe, tonoz ve sütunları sağlamlaştırdı ve binanın iç ve dış dekorasyonunu yeniden elden geçirdi. Üst kattaki galeri mozaiklerinin bir kısmı temizlendi, çok tahrip olanları ise sıvayla kaplandı ve altta kalan mozaik motifleri bu sıva üzerine resmedildi.

        Işıklandırma sistemini sağlayan yağ lambası avizeleri yenilendi. Kazasker Mustafa İzzed Efendi'nin eseri olan, önemli isimlerin hat sanatıyla yazılı olduğu yuvarlak dev tablolar yenilenip sütunlara asıldı. Ayasofya Camii'nin dışına yeni bir medrese ve muvakkithane inşa edildi. Minareler aynı boya getirildi.

        Bu restorasyon çalışması bittiğinde Ayasofya Camii 13 Temmuz 1849'da gerçekleştirilen bir törenle yeniden ibadete açıldı.

        1930 ile 1935 arasında restorasyon çalışmaları nedeniyle ibadete kapatılan Ayasofya Camii'nde Atatürk'ün emriyle bir dizi çalışmalar yapıldı.

        Bu çalışmalar arasında çeşitli restorasyonlar, kubbenin demir kuşakla çevrilmesi ve mozaiklerin ortaya çıkarılıp temizlenmesi sayılabilir.

        Restorasyon sırasında Ayasofya Camii'nin laiklik ilkesi doğrultusunda, yapılış amacı olan kiliseye tekrar çevrilmesi konusunda fikirler ortaya atılmışsa da; bölgede yaşayan Hristiyan nüfusunun çok az olmasından dolayı oluşan talep yetersizliği, bölgede bu denli görkemli bir kiliseye karşı yapılabilecek muhtemel provokasyonlar ve mimarinin tarihi önemi göz önüne alınarak Bakanlar Kurulu'nun 24 Kasım 1934 tarih ve 7/1589 sayılı kararıyla müzeye çevrildi. 1 Şubat 1935'te açılan müzeyi Atatürk, 6 Şubat 1935'te ziyaret etti.

        Birkaç yıl önce Ayasofya Müzesi'nin tekrar camiye dönüştürülmesi gündeme geldi. Temmuz 2016'da Ayasofya Müzesi'nde düzenlenen Kadir Gecesi programında, 85 yıl aradan sonra ilk kez ezan okundu.

        Yunanistan, bu konuya tepki gösterse de Ayasofya Müzesi'nin ibadete açık olan Hünkar kasrı'na asaleten imam atandı.

        Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 25 Mart 2019'da yaptığı açıklamada Ayasofya Müzesi'nin müze statüsünden çıkarılabileceğini ve adının Ayasofya Camii olarak değiştirilebileceğini açıkladı.

        Ayasofya, 24 Temmuz 2020'de Ayasofya-i Kebir Cami-i Şerifi adıyla yeniden camiye dönüştürüldü.

        Yazı Boyutu
        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ
        Habertürk Anasayfa