Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        CUMARTESİ Anneleri bugün İstanbul’da Galatasaray Lisesi önünde 500. kez bir araya geliyorlar. Yakınları devlet tarafından gözaltına alınıp kaybedilmiş bu insanların üç somut ve basit talebi var:

        1) Bir daha kimse gözaltında kaybolmasın.

        2) Kayıpların akıbeti açıklansın.

        3) Yakınlarının kaybolmasına neden olanlar yargılansın.

        Türkiye’de uzun bir süredir “gözaltında kayıp” olayı yaşanmıyor, ancak geçmişteki kayıpların akıbetinin belli olması ve sorumluların yargılanması konusunda ciddi, tatminkâr adımlar atılabilmiş değil.

        BERFO ANA’NIN DRAMI

        Halbuki bundan yaklaşık 4 yıl önce, 306. Cumartesi buluşmasının hemen ardından, 4 Şubat 2011 günü, dönemin Başbakan’ı Recep Tayyip Erdoğan, kayıp yakınlarıyla Dolmabahçe’deki ofisinde bir araya gelmiş ve 2 saat boyunca yakınlarının ağzından kayıpların öykülerini tek tek dinlemişti. Özellikle ilk kayıp olan Cemil Kırbayır’ın görüşme sırasında 103 yaşında olan annesi Berfo Kırbayır’ın sözleri Erdoğan ve yanındakileri derinden etkilemişti.

        Nitekim Cemil Kırbayır olayını araştırmak için AKP Mersin Milletvekili Zafer Üskül başkanlığında bir TBMM komisyonu kuruldu. Komisyon, içlerinde kayıptan sorumlu tutulanların da bulunduğu çok sayıda kişiyle görüşerek 350 sayfalık bir rapor hazırladı. Rapora göre Kırbayır gözaltında işkenceyle öldürülmüş ve gizlice bilinmeyen bir yere gömülmüştü. Komisyon, bu araştırmadan hareketle Kars Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundu ama bugüne kadar konuyla ilgili herhangi bir dava açılmadı. Berfo Ana da, yıllarını buna adamasına rağmen oğluna ve ondan geri kalanlara kavuşamadan 21 Şubat 2013 günü hayata veda etti.

        DEMOKRASİ İDDİASINDA SAMİMİYSENİZ...

        AKP iktidarı döneminde kesinleşmiş bir “gözaltında kayıp” olayı yok. Üstelik AKP yöneticileri ilk günden itibaren geçmişin karanlık yönleriyle hesaplaşma iddiasını dile getirdiler. Bu bağlamda, birçok kayıp olayında bir şekilde adları geçen bazı kişilerin de dahil olduğu Ergenekon soruşturması büyük bir fırsattı, ancak mahkemeler bu davayı, kayıpların ve faili meçhullerin aydınlatılması yolunda geliştirmediler. Hükümet de bu konuda yargıyı cesaretlendirici bir tavır almadı.

        Evet, Erdoğan 2011’in ilk günlerinde Cumartesi Anneleri hakkında “Ne iş yaptıklarını bilmiyorum, birileri tarafından kullanılıyorlar” demişti. Ancak kısa süre sonra ailelerle buluşup yakınlarının öykülerini onların ağzından dinleyince, herhangi bir kullanmanın değil, tamamen insani bir arayışın söz konusu olduğunu aracısız bir şekilde görmüştü.

        Peki neden Cumartesi Anneleri’nin beklentileri yerine getirilmedi? Neden bu buluşma 500. haftasına ulaştı? Bu soruların cevapları aynı zamanda Türkiye’nin demokratikleşmesinin neden sekteye uğradığını da bizlere açıklayacaktır. Eğer Başbakan Ahmet Davutoğlu, demokrasi iddiasında samimiyse Cumartesi Anneleri’nin taleplerini dinlemek ve sahiden gereğini yapmak durumundadır.

        BİR KIRMIZI KARANFİLLE

        Yazıyı Cumartesi Anneleri’nin 500. buluşması için yapılan çağrının son bölümüyle bitirmek istiyorum:

        “İstedikleri öncelikle kayıpların akıbetini bilmek. Akıbet dediğimiz de çoğunlukla kemik. Suçun cezasız kalmaması. Devlet Baba’nın kendi çocuklarını adalete teslim etme, onların çocuklarından geri kalanı da Cumartesi Anneleri’ne teslim zamanı geldi geçiyor.

        Adalet, Cumartesi Meydanı’na konuşarak işe başlarsa, o ses her meydandan duyulur. Cumartesi Anneleri, Cumartesi İnsanları, 25 Ekim Cumartesi 500 haftadır oturuyor olacak, 500 haftadır kayıplarını ve adalet arıyor olacaklar. Aslında 500 haftadır bizi arıyor, soruyorlar.

        Elimizde bir dal kırmızı karanfille, saat 12.00’de yanlarında durabilelim hiç değilse. Seslerini çoğaltalım. Bu Cumartesi ve her Cumartesi.”

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar