Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Muharrem Sarıkaya İki günde 122 kez sallandık…

        SON iki gün içinde Türkiye’nin depremle 122 kez sallandığını söylesem, sanırım sizin için de şaşırtıcı gelir…

        Son dört gün içindeki rakam ise bunun üç katına yakın…

        Boğaziçi Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü verilerine göre, son 4 gün içinde insanoğlunun depremi hissetmesine yol açan 3 ve üzerinde tam 18 deprem meydana geldi.

        Bunların üçü ise 4 ve üzerindeki depremler…

        HAKKİRİ’NİN DURUMU

        Sallantının büyük bölümü 6 Şubat depremine yol açan fay hatlarında; bu da gösteriyor ki artçı depremler devam edecek…

        Bazıları da Kuşadası bölgesinde; bu da gösteriyor ki yakın geçmişte Ege Denizi içinde meydana gelen depremin etkileri sürüyor…

        Geçen hafta sonu Hakkari’de depremi yaşamış biri olarak belirteyim ki 4 ve üzerindeki deprem ciddi sallıyor.

        Özellikle yapıların %86’sı 5 ve üzerindeki bir depreme dayanıklı olmadığı tespit edilmiş ve raporlanmış Hakkari'de 4,5 üzeri deprem etkili oluyor, korkutuyor.

        Hakkari ayrı bir kaygı kaynağı, çünkü depremin olması durumunda bir tarafı 3 bin metre dağ Cilo Buzul Dağları serisi, diğer yanı da Zap suyunun aktığı yollardan geçip kente ulaşmak da olanaksız…

        Neyse ki 1930’da 7,2 ile Yüksekova’nın İran sınırında yaşanan 3 bin binayı yıkıp, 2 bin 514 kişinin ölümüne neden olan depremin üzerinden çok zaman geçmedi.

        Henüz çok yüksek bir enerji birikiminin bu denli kısa sürede olmayacağı varsayılıyor; AFAD uzmanları yakın bir gelecekte deprem öngörmüyor.

        DÜZCE’DE ARTÇI 25 YILDA GELDİ…

        Jeolog Prof. Dr. Oktan Tüysüz de aynı görüşte; ancak varsayımlar yakın zamanda bir büyük deprem göstermiyor olsa da depremin ne zaman nerede nasıl bir şekilde ortaya çıkacağını kesin dille söylemenin de olanağı yok…

        Prof. Dr. Tüysüz’e göre son günlerde çok fazla rastlanılan sallantılar deprem sonrası iki yıla kadar devam edebilir; sonrasında ise azalır…

        Tehlikesi ise artçılarının uzun süre sonra da ortaya çıkabilir nitelikte olması.

        Buna ilişkin bir örnek de verdi:

        “Düzce’de 20 Kasım 2022’de yaşadığımız 5,9 şiddetindeki deprem, 12 Kasım 1999’da 7,2 ile yaşadığımız depremin artçısıdır. Tam 23 yıl sonra artçı deprem yaşayabiliyoruz…”

        O nedenle hepimizin bir noktayı aklından çıkarmaması gerekiyor; deprem değil, çürük bina öldürür.

        FAY HATTININ YANINA 101 KATLI BİNA DİKTİ

        Yoksa dünyanın en tehlikeli fay hattı üzerine Kore, Çin, Tayland, Japonya, Tayvan’da dikilen binalar var; hem de bir zamanlar dünyanın en yüksek binalarıydı…

        Bunlardan biri Tayvan’daki 100 katlı olması dolayısıyla Taipei101 adıyla da bilinen 509 metre yüksekliğindeki finans-iş merkezi…

        Bina başındaki Taipei adını da “teknoloji, sanat, inovasyon, insan, çevre ve kimlik” kelimelerinin baş harflerinden alıyor.

        En önemli özelliği de 87 ve 92’inci katlarına yerleştirilmiş bulunan ve topa benzeyen kütle sönümleyici (Tuned Mass Damper-TND) adı verilen sistem…

        Rüzgar, deprem gibi sallantı anında topların bağlı olduğu damperler tersine hareket ederek binayı yerinde tutuyor; hatta o denli ki bu teknolojik katlar seyir terası haline getirilmiş biletli turist de çekiyor.

        Umarım benzerleri Türkiye’de de hayat bulur, seçim sürecine girildiği bu dönemde belediye başkan adaylarının vaatlerinde kalmaz, sandık sonrası da hayata geçirilir.

        Yoksa İstanbul’da yaşanacak bir depremin neye mal olacağının hesabı yoktur…

        Dilerim ki her saat başı yaşanan sallantının yarattığı titreşimler depreme dönük hafızalarımızın diri kalmasını sağlar…

        ***

        Batık gemiyi bulan teknoloji…

        MARMARA açıklarında batan “Batuhan-A” isimli geminde bulunan 6 kişiden ikisine dün ulaşıldı.

        Önceki gün aşçı Zeynep Kılıç’ın bedeni bulunmuştu; dün de gemi batarken eşine mesaj yollayan ve bir başka gemici yerine o gün işe başlayan yağcı Hüseyin Tutuk’un cansız bedenine makine dairesinde ulaşıldı…

        Gemiyi kurtarma çalışmasını ağırlıklı olarak Deniz Kuvvetleri Komutanlığı götürüyor…

        Deniz Kuvvetleri'ne bağlı ekip başlıklı dalışla geminin batığına ulaştı ve cansız bedenleri yukarı çıkardı...
        Deniz Kuvvetleri'ne bağlı ekip başlıklı dalışla geminin batığına ulaştı ve cansız bedenleri yukarı çıkardı...

        NEDEN DALINAMIYOR?

        Şimdi, “amatör bir dalgıcın dahi 30 metreye kadar inebildiği denizde 51 metredeki gemiye ulaşılmıyor mu?” diye sorabilirsiniz…

        Denizden anlayanlar, bir metrenin ne denli yük oluşturduğunu bilir; dalan vurgun yer.

        Bu nedenle denizcilikte katı kuraldır, 42 metreye kadar tüple dalınabilir; sonrası katı kurallara tabidir…

        Hatta özel izinle dalmak mümkündür.

        Dolayısıyla 42 metrenin altına inebilmenin en iyi yolu başlıklı ve yukarıdan hava basınçlı dalgıç kıyafetleridir.

        Görüntülerde dikkat edilirse Deniz Kuvvetlerine bağlı dalgıçlar da bu kıyafetleriyle batan gemiye dalıyor…

        DENİZ KUVVETLERİNİN BAŞARISI

        Son görüntülerini eşine yollayan Hüseyin Tutuk’un cansız bedenine de onlar makine dairesinde ulaşabilmiş.

        Ancak bu denli uzun borular ile geminin makine dairesine kadar girmek de büyük bir profesyonellik gerektiriyor, Deniz Kuvvetlerinin bu konudaki başarısı dalgıçların ve kullandığı teknolojinin üstünlüğünü gösteriyor.

        Bir diğer yol daha var ki o da Türkiye’nin uzun yıllar boyunca bir türlü alamadığı ve sonunda kendisinin ürettiği su altı insansız deniz araçları…

        KENDİ TEKNOLOJİSİNİ ÜRETTİ

        SİDA diye de isimlendirilen bu cihazları bir süre önce Habertürk TV’de yayınlanan Ekosistemlere Yeni Bakışlar Programımızda tanıtmıştık…

        Denizin 3 bin metre altına kadar rahatlıkla inebilen, 6 bin metredeki petrol ve doğalgaz borularını bağlama becerisine sahip SİDA’ları üretenler de Ankara’da Hacettepe Teknokent içinde bulunan Hoytek isimli bir firma…

        Firma, bazı ülkelerde bulunan bu teknolojik cihazları Türkiye’ye vermemeleri üzerine kolları sıvamış, mühendis kökenli sahibi bu cihazların elektronik, mekanik ve yazılım tasarımlarının ağırlıklı bölümünü kendisi tasarlamış…

        Bugün Karadeniz’de denizin binlerce metre altında doğalgaz sorularının mekanik aksamını sıkmakla kalmıyor, birçok ilde de deniz polisi tarafından kullanılıyor.

        Son olarak İstanbul’da aranan iki kişinin cesedine bu cihazlar sayesinde ulaşılmıştı.

        Bir diğeri ise denizin altındaki gemiyi bulan sonar sistemleri…

        Her ne kadar SİDA’lar da sonar sistemine sahip, ancak yine Ankara’da bir mühendisin gerçekleştirdiği uçakların altına kolaylıkla takılabilen sonar cihazları denizin çok daha geniş bölgesini havadan tarıyor ve batığı anında tespit edebiliyor.

        Bu cihazlar başarısını Marmara’da batan geminin yerinin anında tespit edilmesiyle gösterdi…

        Biri buldu, diğeri de onun gösterdiği yere daldı ve geminin durumunu gösterdi.

        Deniz Kuvvetlerine bağlı dalgıçlar ise cihazların giremediği alanlara yine teknolojinin getirdiği olanakları kullanarak girebildi.

        Bütün bunların gerisinde de Türk mühendislerin başarısı vardı…