Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        POLİTİK Psikolojiye bir dönem Türkiye’de de çok önem verilirdi…

        Merhum Cumhurbaşkanı Demirel, Başbakanlığı döneminde kamu kurumu niteliğine de dönüştürmüş, bu alanda çalışan akademisyenlerden oluşan bir kurul oluşturmuştu.

        Sonrasında kapandı…

        Ancak bazı akademisyenlerin uğraşı sonucu Dernek olarak bu alanda hala çabasını sürdürüyor…

        Aslında sadece devletlerde değil, bir örgütte, siyasi partide, hatta şirketlerde olması gereken yapıdır.

        Çünkü toplumların veya ulusların birbiriyle ya da liderleriyle olan ilişkilerini gözlemler; birey-vatandaş, zümre-sınıf ilişkisine bakarak çalışmalarda bulunur...

        Kitle, seçmen davranışı, grup dinamiği ve toplumun genel beklentileri hakkında veri üretir…

        Baskı gruplarından gelebilecek tepkileri önceden tahmin ederek travma haline dönüşmesinin önüne geçer…

        FATİHLERİN KUDRETİ DEVLETLERİN KUVVETİ

        Kitle psikolojisi ve grup dinamiğini oluşturur…

        Ondandır ki, “Fatihlerin kudreti, devletlerin kuvveti, kitlelerin hayal gücü üzerine kurulmuştur” diyen Gustave Le Bon’un 1895 yılında yazdığı “Kitleler Psikolojisi” kitabı bugün de geçerliliğini koruyor…

        Kitleleri iyi okuyamayan, hayal güçleri üzerine politika üretme becerisi gösteremeyenler ise silinip gidiyor; kuranlar ise daha güçlü devam ediyor.

        Bu yıl genel seçimin yapılacağı ABD’de son günlerde yaşananlar Başkan adaylarının politik psikolojiden ne denli yararlandıklarını gösteren örneklerle dolu…

        Başkanlığa yeniden aday olan Donald Trump’ın NATO çıkışı ve ABD Temsilciler Meclisi İstihbarat Komitesi Başkanı Turner’in hemen ardından dün “ülke ciddi bir güvenlik tehdidi ile karşı karşıya” açıklaması da buna dayalı…

        Seçim çalışmalarını yoğunlaştıran Trump, ABD toplumunda bir süredir var olan, “BM’nin ve NATO’nun giderlerini niye biz karşılıyoruz?” yönündeki yakınmaları gördü.

        NATO’nun Soğuk Savaş yıllarında oluşturulmuş bir kale duvarı görevini görüp bugün işlevini bugün yitirdiği görüşünün de kitlelerde yaygın bulunduğunu fark etti ve üzerine gitti…

        İsveç’in katılımıyla sayısı 32’ye çıkacak NATO’ya aidatını ödemeyen ülkeleri açıktan tehdit etti.

        Rusya’yı “aidatını ödemeyen ülkelere saldırması konusunda teşvik edeceğini ve onları savunmayacağını” söyleyecek kadar da işi ileri noktaya taşıdı.

        İkinci Dünya Savaşı sonrasında ABD’nin öncülüğünde inşa edilen güvenlik mimarisini yerle yeksan edeceğinin de sinyalini verdi.

        NATO’nun bittiğine olan inancı körükleyen bu açıklaması, ancak seçilirse masaya gelecek konu haline dönüşür.

        AVRUPA LİDERLERİ KARARLI: NEO-İZOLASYONCULUK YOK…

        Çünkü Avrupalı liderler meseleye Donald Trump gibi bakmıyor…

        Literatürde “Yalnızcılık…” olarak da bilinen yeni tip “İzolasyonculuğun”; yani kendini diğer ülkelerin sorunlarından ve dünya politikasından uzak tutan devletlerin stratejik politikalarının bu çağda geçerli olmayacağını savunuyor…

        Öyle görülüyor ki, 60’ıncı yaşını kutlayan ve bugün başlayacak olan Münih Güvenlik Konferansı’nda da bu konu önemli yer tutacak…

        Avrupalı liderlerin konuşmalarında ABD’de yükselen “neo-izolasyonculuğun” ne gibi sorunlar üreteceğini Washington’dan Konferans için gelenlere anlatacak…

        Bir anlamda uzun süredir ABD’ye kaptırdığı NATO’nun dizginlerini yeniden ele almanın adımını atacak.

        Bu yönde açıklamalar yapıyor olsalar da öncelikle “NATO’nun beyin ölümü gerçekleşti…” diyen Fransa Cumhurbaşkanı Macron’u ikna etmeleri gerekiyor.

        MGK’NIN GÜNDEMİ

        Nitekim Münih Güvenlik Konferansı Başkanı Christoph Heusgen de bugün başlayacak toplantılar öncesi verdiği demeçte benzer yaklaşımda bulundu…

        Geçen yıl yapılan Konferans’ta Ukrayna’ya destek konusunun ele alındığını ve bu konuda Almanya’nın önemli adımlar attığını belirten Heusgen, ABD’ye yönelik eleştirisini de şu sözlerle dile getirdi:

        “Fakat geçtiğimiz haftalar ve aylar bu transatlantik (ABD) desteğin yeterli olup olmadığı ve gerçekten kalıcı olup olmadığı konusunda kaygıları ortaya attı. Münih’te özellikle de Avrupalılardan bu konuda net bir işaret görmek istiyorum…”

        Rusya’nın Ukrayna’ya karşı yürüttüğü işgal savaşının geleneksel güvenlik konularına tekrar dönüşü sağladığına da vurgu yaptı…

        Bu yıl gündemlerinde iklim güvenliği, yaratıcısı Yapay Zeka gibi yeni teknolojilerin yarattığı güvenlik konularının bulunduğunu da sözlerine ekledi.

        CEREMESİNİ AVRUPA ÇEKİYOR

        Başta Almanya olmak üzere AB liderleri, ABD’nin baskın tutumunun getirdiği sonuçlardan Avrupa’nın aleyhine sonuç doğurduğu konusunda hemfikir…

        Başta göç dalgaları olmak üzere Irak, Afganistan, Suriye ve son olarak da Ukrayna’da yaşanan gelişmelerin ceremesini Avrupa ülkelerinin çektiği de açık…

        Uluslararası güvenlik çalışmaları üzerindeki çalışmalarıyla bilinen Prof. Dr. Ali Çağlar da aynı görüşte…

        NATO’nun iki dünya savaşının ardından “Avrupa’da bir daha bunlar yaşanmasın” amacıyla kurulduğunu anımsatan Prof. Dr. Çağlar, ABD yeni bir süper güç çıkmasını istemiyor, ancak Avrupa da içinde bulunduğu durumdan çıkma kararlılığında” dedi.

        EN ÖNEMLİ SORUN, İKLİM GÖÇÜ…

        Her canlının uzun yaşamak istediğini, bunun için de güvenliğini öncelediğini anımsatan Prof. Dr. Çağlar, “Ülkeler de bunu bildiği için sürekli bir karşıt üretir ki toplumu maniple edebilsin. İçerde tıkandığında anında dış tehdide sarılır” anımsatmasında bulundu.

        NATO’nun bu nedenle ortadan kalkmasının olası olmadığına da vurgu yaptı ve ekledi:

        “Gelecekteki en önemli konuların başında iklim göçü gelecek. Güneyden kuzey yarımküreye doğru bir insan akını olacak. Bundan dolayı da NATO’ya ihtiyacı var. NATO yok olmaz, yok edilemez…”

        Yine güvenlik çalışmalarında bulunan Prof. Dr. Tarık Oğuzlu’nun da konuyu yaklaşımı benzer.

        “Trump’ın sözleri Avrupalı liderlerin dizginleri ele alma çabasını kamçıladı…”

        Bugün başlayacak olan Münih Güvenlik Konferansı’nda öyle görülüyor ki Avrupa’nın yeniden dirilme aşamasına geçecek.

        Anlaşılan o ki Avrupa, 60 yıl önce ABD’ye bıraktığı jandarmalık görevinin en azından bir bölümünü ele geçirmek için kolları sıvadığına tanıklık edilecek…

        Ancak bunun için de önce kendi içini halletmesi gerekecek…