Ece ULUSUM / HABERTÜRK PAZAR

“Anlatmadan duramayacağım. Kaftandan farklı olarak kolları geriye kıvrılan ve dolama denilen önden açık giysisinin ön yüzünde ve kollarının etrafında en iyi cins inciler sık aralıklarla dikilmişti. Bezelye büyüklüğündeki düğmeler elmastan iliklere tutturuluyordu.

Kemeri de tamamen elmasla kaplıydı. Boynundan dizlerine kadar sarkan üç zincir takmıştı. Ucunda hindi yumurtası büyüklüğünde güzel renkli bir zümrüt asılıydı. Hiçbir Avrupalı kraliçenin bunun yarısı kadar bile mücevherata sahip olmadığından eminim...” Bu sözler hepsi Sultan II. Mustafa’nın gözdesi Afife Kadın’ı ziyaret eden Lady Mary Wortley Montagu’ya ait. Yüzlerce yıl önce anlatılanlara çıplak gözle şahit olmak ister misiniz?

Sadberk Hanım Müzesi’nin 35. kuruluş yıldönümüne özel bir sergiyle karşımızda. Geçen hafta açılan “Cevher” adlı sergide, Osmanlı İmparatorluğu’nun kuyumculuk zevkini yansıtan 139 özel eser var; 17. ile 20. yüzyıl arasında Osmanlı topraklarında ya da Osmanlı pazarı için Avrupa’da üretilmiş değerli taşlarla ve mine işçiliğiyle bezeli nadide kemer tokası, yazı kutusu, divit, kaşık, fincan zarfı, cep saati, yelpaze, sineklik, tütün çubuğu, dürbün, enfiye kutusu... Her birinin işçiliği, kullanım amacı ve hikâyesi başka.

Sultan II. Abdülhamid döneminden bir hazinedar ustasına ait çanta serginin en kıymetlilerinden. Osmanlı’nın son döneminde haremin altınlarının ve mücevherlerinin korunaklı bir şekilde taşınması için yapılmış. Şimdiki mücevher taşıma sistemi göz önünde bulundurulunca epey basit kalıyor. Tuğralı ve gümüş aplikelerle süslü deri üzerine kadife kaplı çantadaki gümüş plakada ta’lik hatla eski Türkçe “Devletlü Hazinedar Usta” ve H.1311/M.1893-1894 yazıyor.

Osmanlı’nın saatle tanışması, namaz vakitlerinden dolayı çok eskiye dayanıyor. İster saraylı olsun ister esnaf, herkesin cebinde saat olurdu. Ama saraylıların saatleri Galata’daki saatçiyanlardan değildi, İsviçre, Fransa veya İngiltere’de yapılırdı. Hatta Cenevre’de resimlendirildikten sonra yakut, elmas, kabartma ve kalem işi süslemelerle bezenirdi. Kadınlar, cep saatlerini elbiselerinin sol göğsündeki cebe koyar sadece sarkan zinciri görünürdü. Günümüzde bu antika saatlerin değeri çok değişiyor ama 100 milyon lirayı geçtiği zamanlar oldu.

Enfiye kutuları hem diplomatik hediye hem de aksesuvar olarak görülürdü. Kimileri kutulara İstanbul manzaraları çizdirirken kimisi hiç gitmediği ülkelerin resimlerini tercih ederdi. Özellikle kıymetli taşlarla süslü olanlar başka ülkeden misafirlere verilirdi. En pahalıca olanlarıysa parlak görünsün diye yapılan resmin üzerine son bir saydan mine tabakası sürülüp yaklaşık 750 derecede tekrar fırınlananlar. Kimisi tütün kimisi kıymetli eşya koyarmış bu kutuların içine. Fatih Sultan Mehmed enfiye kutusunun içinde gül koyar, arada koklardı... Üstelik günümüzde de koleksiyonerlerin gözde parçalarından bu kutular. Birkaç yıl önce Rus Çarı’nın Turhan Paşa’ya hediye ettiği kutu 937 bin 250 sterline satın alınmıştı.

Osmanlı döneminin yükseliş dönemlerinde kahve içmek gösterişli bir ritüel gerektirirdi. O zaman yazılanlara göre imparatoriçe, kahveci kalfaların büyük altın tepsi, incili örtü ve pırlanta işlemeli zarflarla servis ettikleri kahveyi içermiş. Zarfı bilmeyenler olabilir; fincan zarfı, kahve içerken sultanların eli yanmaması için fincanın koyulduğu bir nevi kap. Altın, gümüş, tombak ya da boynuzdan yapılan fincan zarfları elmas, yakut veya zümrütle süslenirdi. Bu zarfları yapmak da herkesin harcı değildi, özel ustalar vardı ve yapımı aylar sürerdi.

Haremdeki kadınların en büyük akşam keyfi çubuk üfleyip elmaslarla süslü zarflarındaki fincanlardan kahve içmek. Kahveyle çubuk içmek bir âdetti. Sapı yasemin ve kiraz ağacından, tütün içmeye yarayan çubuk ağızlığı kehribar veya mercandandır. Bahçekapı, Tahtakale; Galata ve Tophane İstanbul’da çubuk yapılan semtlerdi.

Eli kalem tutanlar için anlamlı hediye, kadınların çeyizinin nadide parçası; yazı takımı... Şimdi ki beyaz eşya setlerini düşününce pek tuhaf geliyor kulağa. Sergideki ikinci en nadide eser bir yazı takımı. Ahşap üzerine gümüş ve bağa kaplamalı kutunun içinde 6 hokka ve bağa ve gümüşten makas var. Hokka, hattat için önemli ve kutsaldı... Ayrıca bu yazı takımının değerini arttıran bir de takımın Sultan Abdülaziz’e ait olduğunu belirten bir mektup bulunuyor. Çeyizlerde bulunan bir diğer nesne yelpaze. Osmanlı’da yelpazeler genellikle yuvarlak biçimli ve çoğunlukla yazın evlerde, nadiren de dışarıda kullanılırdı. Yelpazeler tarih boyunca modada, seremonilerde ve hatta savaşlardaki önemli ganimetti. Cevher sergisindeki yelpazelerdeyse fildişi, sedef, değerli taşlar, tüyler, danteller kullanılmış ve hatta üstüne minyatür resimler uygulanmış, çerçevelenerek tablo gibi kullanılmış.

Sadberk Hanım Müzesi Müdürü Hülya Bilgi: “Sergileri düzenlerken toplumun ilgisini çekebilecek temaların seçiyoruz. Müzemizin uzmanları sergi kataloğu hazırlar. Yayın çalışmalarına bir yıl önce başlanır. Bu nedenle yayınlarımız akademik ortamlarda takdir görüyor. ‘Cevher’ sergisinde yer alan eserlerin çoğu Osmanlı zevkine uygun olarak Osmanlı pazarı için Avrupa’da üretilmiş eserler. Ziyaretçiler bu sergiyle müzenin koleksiyonu aracılığıyla Osmanlı İmparatorluğu’nun geleneğinde, yaşantısında ve sarayında kullanılan ve ihtişamıyla gözleri kamaştıran mineli ve murassa eserleri üzerine fikir edinebilir ve sanatsal olarak ilgi çekici olan bu eserleri gözlemlemekten keyif alabilir...”