X

Günün gelişmelerini anlık takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

Takipte Kalın

Bahar BAKIR / YAZI DİZİSİ 1 / GAZETE HABERTÜRK

Mavi Marmara baskınının ardından Türkiye-İsrail ilişkilerinde 6 yıldır yaşanan krize, yoğun bir diplomatik mesai harcanarak son nokta konuldu. Bölgenin 2 önemli ülkesi Türkiye ve İsrail krizinin, 2 ülke ilişkilerinin yanı sıra bölgesel dengelere de olumsuz yansımaları oldu. Şimdi ilişkileri normalleştirmek ve Arap Baharı sonrası türbülansa giren bölgede yeni bir güç dengesi kurmak için Türkiye ve İsrail’in yoğun çaba harcaması bekleniyor. İki ülke ilişkileri geçmişte olduğu gibi bugün de reelpolitik üzerine kurulu, denge/çıkar ilişkisi gözeten ve Filistin sorununa göre şekillenen bir yapıya sahip bulunuyor. Bu yazı dizisiyle, kurulduğu günden bu yana İsrail ile yaşanan kırılmalar, özellikle İsrail’in 2008 yılındaki Dökme Kurşun Harekâtı ile başlayan kopuş, 2009’da Davos’taki “One Minute” çıkışı ve 2010 yılında Mavi Marmara krizi gibi art arda gelen krizler ile normalleşme çabalarını ve bundan sonra beklenenleri ele alacağız.

70-80’Lİ YILLAR: ORTADOĞU’DAKİ SAVAŞLAR YÖN VERDİ

Yahudiler ve Türkler denince akla gelen ilk önemli olay, 1491 yılında 200 binden fazla Yahudi’nin, engizisyon tarafından İspanya’dan sınır dışı edildiğinde Osmanlı Devleti’nin onları topraklarında yerleşmeye davet eden tek ülke olması akla geliyor. Türkiye her ne kadar Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun Filistin’in bölünmesini öneren planına olumsuz oy vermiş olsa da, İsrail’i 1949 yılında tanıyan ilk Müslüman ülke oldu. Türkiye’nin İsrail’deki ilk diplomatik misyonu 7 Ocak 1950 tarihinde açıldı ancak 1956 yılındaki Süveyş kriziyle ilişkiler maslahatgüzar seviyesine indirildi. 1967 yılındaki ikinci Arap-İsrail savaşına Türkiye müdahil olmamayı tercih etti; sert tepki göstermesine rağmen ilişkilerin tamamen kopmasına da izin vermedi. 1980 yılında İsrail’in Doğu Kudüs’ü işgal ederek “ebedi” başkenti ilan etmesinin ardından ilişkiler geriledi ve Türkiye, başkonsolosluğunu kapatarak diplomatik ilişkilerini ikinci kâtip seviyesine indirdi.

90’LI YILLAR: ASKERİ İŞBİRLİĞİ DAMGASI

1990’lı yıllar ikili ilişkiler açısından olumlu seyretti. 1991 Körfez Savaşı sonrasında Kuzey Irak’ta oluşan otorite boşluğu ile yaşanan gelişmelerden rahatsız olan Türkiye, bölgedeki politikalarının merkezine güvenliği oturttu. Bu çerçevede Türkiye-İsrail ilişkilerinde ciddi bir yakınlaşma sağlandı. 1993 yılında Türkiye, İsrail ile diplomatik ilişkiyi yeniden büyükelçilik düzeyine yükseltti. Filistin-İsrail arasındaki Oslo anlaşmasının imzalanması, ilişkilerin daha da yakınlaşması sonucunu doğurdu. 1996 yılında 2 ülke arasında imzalanan askeri işbirliği anlaşması PKK ile mücadele eden Türkiye’ye hem istihbarat hem de lojistik açısından ciddi bir katkı sağladı.

2000’Lİ YILLAR: ÜST DÜZEY ZİYARETLER

2000’li yıllarda AK Parti’nin “komşularla sıfır sorun” politikası dolayısıyla hem dış politika, hem de İsrail’le yakınlaşma alanında hareketli bir dönem yaşandı. 2002 yılında TSK’ya ait 12 M-60 tankının modernizasyonu projesini İsrailli bir firma üstlendi. 2004’te Türkiye ile İsrail arasında Manavgat Çayı’ndan İsrail’e su satılması konusunda anlaşmaya varıldı. 2005 yılında Başbakan Tayyip Erdoğan’ın İsrail ziyareti hem Filistin-İsrail arasında arabuluculuk çabaları hem de ikili ilişkilerin geliştirilmesi açısından bir dönüm noktası oldu. 2007 yılında İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres ve Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas bir gün arayla TBMM’de konuştu. İsrail’den üst düzey ziyaretler devam etti. 22 Aralık 2008’de İsrail Başbakanı Ehud Olmert Ankara’ya gelerek dönemin Başbakan’ı Recep Tayyip Erdoğan ile görüştü. Bu görüşmede, Türkiye’nin İsrail ve Suriye arasındaki arabuluculuğu ile ilgili önemli mesafeler kaydedildi.

DÖKME KURŞUN HAREKÂTIYLA KOPAN İLİŞKİ

İnişli çıkışlı ilişkilerde kopuş, bu kritik ziyaretten sadece 5 gün sonra yaşandı. İsrail, 27 Aralık 2008’de Gazze’ye yönelik Dökme Kurşun Harekâtı’nı başlattı. İki bine yakın sivilin öldüğü operasyon için Erdoğan, “İnsanlığa karşı işlenen suç, İsrail devlet terörü uyguladı” diyerek, Olmert’in ihanetine uğradığını söyledi. Bu olayın ardından İsrail ile ilişkiler hiçbir zaman eskisi gibi olmadı.

BİR AY SONRA ‘ONE MINUTE’ KRİZİ

29 Ocak 2009 tarihi Türk-İsrail ilişkilerinin siyasi kopuşunda çok kritik bir gün olarak tarih sayfalarına geçti. Davos’taki Dünya Ekonomik Forumu’nda “Gazze: Ortadoğu’da Barış Modeli” başlıklı panelde, İsrail Cumhurbaşkanı Peres, İsrail’in Gazze saldırısının haklı olduğunu iddia etti. Erdoğan ise “One minute” diyerek araya girerek, Peres’e, “Siz öldürmeyi çok iyi bilirsiniz” sözleriyle çıkıştı. Peres’e sinirlenen Erdoğan, “Daha da gelmem Davos’a” diyerek paneli terk etti. Bu olay hem iki ülke hem de dünya gündemine bomba gibi düştü. Bu olayın ardından Türkiye, Anadolu Kartalı tatbikatının İsrail’in de yer alacağı uluslararası bölümünü iptal etti.

BİR YIL SONRA ALÇAK KOLTUK KRİZİ

Bu olaydan yaklaşık bir yıl sonra 11 Ocak 2010’da İsrail Dışişleri Bakan Yardımcısı Danny Ayalon’un, Türkiye’de yayınlanan Kurtlar Vadisi dizisinde MOSSAD ajanlarının çocuk kaçakçısı olarak gösterilmesine tepki göstermek için Türkiye’nin Tel Aviv Büyükelçisi Oğuz Çelikkol’u görüşme sırasında alçak koltuğa oturtması yeni bir siyasi krize neden oldu. Alçak koltuk krizi ikili ilişkilere büyük bir darbe vurdu. Ayalon, diplomatik nezaket kurallarına uymayan davranışından dolayı Türkiye’den resmen özür dilese de, Türkiye, bu tarihten itibaren İsrail ile 16 güvenlik anlaşmasını dondurdu. Tank anlaşması da askıya alındı.

MAVİ MARMARA İLE TAMAMEN KOPUŞ

Takvimler 31 Mayıs 2010’u gösterdiğinde tüm dünyayı şoke eden bir gelişme yaşandı. İHH İnsani Yardım Vakfı ve Özgür Gazze Hareketi’nin organize ettiği Gazze’ye insani yardım taşıyan 6 gemiden oluşan konvoya İsrail, uluslararası sularda baskın düzenledi. Mavi Marmara gemisinde 9 Türk’ün öldürüldüğü olayın ardından Türkiye; İsrail’i “terörist devlet” ilan etti. Türkiye, bu gelişmenin hemen ardından BM Güvenlik Konseyi’ni olağanüstü toplantıya çağırarak İsrail’in Mavi Marmara gemisine düzenlediği saldırıyı kınattı ve Gazze’deki ablukanın kaldırılmasını içeren bir bildirgenin yayınlanmasını sağladı. Ankara’nın diğer adımı ise Tel Aviv Büyükelçisi Oğuz Çelikkol’u geri çekmek oldu. BM ise olayı araştırmak üzere Yeni Zelanda’nın eski Başbakanı Geoffrey Palmer başkanlığında bir komisyon oluşturdu. Komisyonun hazırladığı rapor, İsrail operasyonunu “kabul edilemez, ölçüsüz ve mantık dışı” diye nitelendirdi. Ancak aynı rapor, İsrail’in Gazze’den gelen tehditler karşısında kendini koruma hakkını tanıdı ve deniz ablukasını meşru bir güvenlik önlemi olarak kabul etti. Türkiye, bu raporu hemen reddetti. Bu rapor krizinin ardından, İsrail’in Ankara Büyükelçisi Gabby Levy de Türkiye’yi terk ederek ülkesine gitmek zorunda kaldı. Saldırıya ilişkin olarak dönemin İsrail Genelkurmay Başkanı ve komutanları hakkında İstanbul’da dava açıldı. İHH, Lahey’deki Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne İsrail hakkında suç duyurusunda bulundu. Türkiye, bu büyük krizde İsrail’e, ilişkilerin düzelmesi için üç şart sundu: Özür, tazminat, Gazze ambargosunun kaldırılması.

İsrail, bu 3 şartı başta gerçekleştirmeyeceğini, olaydan üzüntü duyduklarını ancak meşru müdafaa yaptıklarını açıklayarak Türk kamuoyuna mesaj gönderdi. Ankara, üç şart konusundaki ısrarını yineledi. Ancak iki önemli olay oldu ki, iki ülke birbirine kayıtsız kalmadı.

İLİŞKİLERDE DOĞAL AFETLER YAKINLAŞMASI

Bunlardan biri 3 Aralık 2010 tarihinde İsrail’in Karmel Dağı’ndaki 40’ın üzerinde ölümün gerçekleştiği orman yangınıydı. Türkiye, İsrail’e orman yangınını söndürmek için yangın söndürme uçağı gönderen ilk ülkeler arasına girdi. İkinci olay ise 23 Ekim 2011 tarihinde Van’da 6.6 büyüklüğünde gerçekleşen depremde, İsrail Türkiye’ye deprem yardımı teklifini götüren ülkelerden biri oldu. Böylece ilişkilerde doğal afetler yakınlaşması yaşandı. Ancak siyasi ilişkilerdeki soğukluk devam etti.

YAZI DİZİSİ 2

Mavi Marmara krizinin Türkiye- İsrail ilişkilerinde yarattığı travma ve iç kamuoyundaki yüksek tansiyon, iki ülkeyi uzun süre karşılıklı adım atmaktan alıkoydu. Bunun üzerine ABD, bölgedeki “sıkı” müttefikleri olan Türkiye ve İsrail için devreye girdi. ABD’nin her iki tarafla yaptığı yoğun ve çoğu zaman perde arkası girişimler sonuç verdi. 24 Kasım 2012 tarihinde iki ülke normalleşme için ilk adımı attı.

İLK BULUŞMA İSVİÇRE’DE

Mavi Marmara krizinin siyasi ve sosyal etkileri tazeyken İsrail’in 14 Kasım 2012’de Gazze’ye yönelik Bulut Sütunu operasyonunu gerçekleştirmesi, Türkiye’den büyük tepki çekti. Ankara, uluslararası toplumu ve BM’yi, İsrail’in operasyonları durdurması için gerekli inisiyatifi almaya çağırdı; operasyonu “İnsanlık suçu” olarak nitelendirdi. Ancak bu yeni gerilime rağmen, operasyonun üzerinden 10 gün geçmeden çok kritik bir buluşma gündeme geldi. Kamuoyu tepkilerinden çekinen iki hükümet, karşılıklı talepleri dinlemek için 24 Kasım’da İsviçre’de gizli bir görüşme gerçekleştirdi. Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu ile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun özel temsilcisi Joseph Ciechanover’ın görüşmesinin içeriği açıklanmasa da bu gizli diplomasi trafiği 4 ay sonra meyvesini verdi.

ABD DESTEKLİ ‘ÖZÜR’

22 Mart 2013’te ilişkilerin onarılması için ilk adım atıldı. ABD Başkanı Barack Obama, Tel Aviv’de İsrail Başbakanı Netanyahu ile beraberken Başbakan Tayyip Erdoğan’ı aradı ve telefonu Netanyahu’ya verdi. Obama, “normalleşmeye” arabuluculuk yaptı. Netanyahu’nun “can kaybına yol açan her hata nedeniyle Türk halkından özür dilediğini” belirtmesi ile Türkiye’nin 3 şartından biri yerine gelmiş oldu. Netanyahu, bununla da kalmadı; operasyonun hatalı olduğunu belirterek İsrail’in sorumluluğunu kabul etti. Erdoğan da Türk halkı adına özrü kabul etti. İsrail, ölenlerin ailelerine tazminat ödeneceği sözünü de verdi. Böylece ilişkilerde esen soğuk rüzgârların yerini ılımlı hava aldı.

ROMA UMUDU

İsrail’in özrünün ardından, gizli görüşme süreci Avrupa’nın farklı başkentlerinde devam etti. Ancak tazminat ve Gazze ablukası konusunda uzlaşılamadı. Kamuoyuna yansıyan kritik görüşme 24 Haziran 2015’te gerçekleşti. Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Sinirlioğlu ile İsrail Dışişleri Bakanlığı Genel Direktörü Dore Gold arasında Roma’da yapılan görüşmede ilk kez ilişkilerin normalleşmesi için umut doğdu. Ancak ardından Türkiye ve İsrail’de seçim dönemlerine girilmesi süreci geri plana attı. Perde arkasında ise görüşmeler devam etti. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2016’nın ilk aylarında Musevilerle buluşması, gelinen noktanın bir yansıması olarak değerlendirildi.

TAKSİM SALDIRISI

19 Mart’ta İstanbul Taksim’de düzenlenen intihar saldırısında İsrail vatandaşlarının ölmesi ve yaralanması üzerine Türkiye harekete geçti. Yaralılar tedavi edildi, cenazeler için gereken büyük bir hassasiyetle yerine getirildi. İsrail Dışişleri Bakanlığı Genel Direktörü Gold, cenazeleri almak için İstanbul’a geldiğinde Türkiye’ye teşekkür etti.

Kamuoyuna yansıyan normalleşme müzakereleriyle ilgili son görüşme ise 8 Nisan’da oldu. Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Sinirlioğlu ile İsrail Başbakanı’nın özel temsilcisi Ciechanover’ın Londra’daki görüşmesinde mutabakatın bir sonraki toplantıda sonuçlandırılması konusunda uzlaşıldığı açıklandı.

27 HAZİRAN İLİŞKİLERDE YENİ DÖNEM

Düğüm, 26 Haziran’da çözüldü. Roma’da gerçekleşen son müzakerenin ardından, 27 Haziran’da İsrail ile Türkiye 6 yıllık krize son noktayı koydu. Başbakan Binali Yıldırım ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, eşzamanlı bir açıklamayla anlaşmanın içeriğini açıkladı. Böylece Türkiye’nin şartları yerine gelmiş oldu ve ilişkilerde 6 yıllık boşluğun doldurulması için kollar sıvandı.

İşte anlaşmanın içeriği ve bundan sonra atılacak adımlar:

20 MİLYON DOLAR: Anlaşmaya göre İsrail, Mavi Marmara’da hayatını kaybedenlerin yakınlarına 20 milyon dolar tazminat ödeyecek. Anlaşmanın TBMM’de kabul edilmesinin ardından söz konusu tazminat Ankara’da kurulacak bir fona aktarılacak. 20 milyon dolar tek seferde yatırılacak. Türkiye, bu parayı ailelere pay edecek. Paranın temmuz ayı bitmeden Türkiye’ye aktarılması bekleniyor.

BÜYÜKELÇİLER AĞUSTOSTA GÖREVE BAŞLAYACAK: Anlaşmanın imzalanmasının ardından ilk diplomatik adım büyükelçilerin karşılıklı atanması olacak. Anlaşma TBMM’de onaylandıktan sonra 2 hafta içinde Türk büyükelçisinin Tel Aviv’e atanması ve ağustosta göreve başlaması bekleniyor.

HAMAS VE İSRAİLLİ ASKERLER BEKLENTİSİ: Anlaşmada yer almasa da İsrail’in, Türkiye’den HAMAS’ın Gazze Şeridi’nde kaçırdığı İsrail vatandaşı Avraham Mengistu’nun kurtarılması yönünde beklentisi olduğu belirtiliyor. İsrail, 2014’teki Koruyucu Hat operasyonunda ölen Oron Shaul ve Hadar Goldin adlı 2 askerinin naaşlarının verilmesi için Türkiye’den destek istiyor.

ASKERİ İŞBİRLİĞİ: İsrail ile yaşanan kriz döneminde iptal edilen askeri anlaşmaların ve askeri tatbikatların kısa vadede başlamayacağı ifade ediliyor. İki ülke arasında anlaşmanın uygulanması ve karşılıklı güven ilişkilerinin yeniden kurulmasının ardından askeri işbirliğinin başlaması bekleniyor.

GAZZE PROJELERİ

Türkiye, Gazze için Aşdod Limanı’na yardımları doğrudan gönderecek. Bu çerçevede ilk yardım gemisi Gazze’ye ulaştı. Bundan sonra da aylık programlar halinde yardım gemileri gönderilecek. Gazze’de çoğunluğu yıkılan camilerin onarımıyla ilgili 15 Türk projesine acilen onay verilerek, inşaata başlanacak. Türkiye-Filistin Dostluk Hastanesi’nin inşaatına devam edilecek. TOKİ, Gazze’de konut projesi başlatacak. Cenin’de sanayi bölgesi projesi de hayata geçirilecek. Özellikle elektrik sorununun çözülmesi için Alman ortaklığı ile santral yapılması gündemde. Türkiye’nin Gazze’ye yönelik bir de su projesi bulunuyor.

TİCARETTE HEDEF 2 KAT

Türkiye-İsrail ilişkilerindeki krizlerden belki de en az etkilenen alan ticaret oldu. Ticaret hep artış trendi izledi. İki ülke arasındaki ticaret hacmi 2008’de 3.4 milyar dolardan, 2011’de 4.4 milyar dolara yükseldi. TÜİK verileri dikkate alındığında, son 5 yılda İsrail’e karşı sürekli dış ticaret fazlası verilirken, bu dönemde ihracat yüzde 13 artarak 2.4 milyar dolardan 2.7 milyar dolara yükseldi. Kriz döneminde bile bozulmayan ve artan ticaretin önümüzdeki dönemde 2 katına çıkması planlanıyor. Özellikle inşaat alanında Türkiye’den ciddi yatırımlar bekleniyor.

DOĞALGAZ PROJESİ ÖN PLANDA: İsrail ile normalleşmenin en önemli adımlarından biri de enerji projeleri olacak. İsrail gazının Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşınması hedefleniyor. Bu amaçla İsrail ile Türkiye arasına 500 kilometrelik boru hattı inşa edilecek. Akdeniz’in altına döşenecek boru hattının yatırım maliyeti yaklaşık 3 milyar dolar. Projenin, en erken 3 yılda tamamlanması öngörülüyor. Hattan, yılda 10-20 milyar metreküp gaz getirilmesi hedefleniyor.

İsrail’in 2010’da Leviathan yataklarını bulmasının ardından doğalgaz rezervleri 1 trilyon metreküpe çıktı. Kıbrıs’ın Afrodit’te, Mısır’ın ise Zuhr’da yeni doğalgaz yatakları bulması, Doğu Akdeniz’i enerji açısından farklı bir konuma getirdi.

İSRAİLLİ TURİSTLER: İstanbul, Tel-Aviv’den 90 dakikalık bir uçuş uzaklığında olmasına rağmen, ilişkilerdeki kriz turizme de yansıdı. Türkiye’yi ziyaret eden İsrailli turist sayısı 2008’de 558 bin iken, 2009’da 311 bin, 2010’da 109 bin, 2011’de 79 bin, 2012’de 84 bin, 2013’te 165 bine düştü. Özellikle 2010 yılında yaşanan krizin ardından Türk havacılık şirketleri İsrail’e yönelik uçuş sayılarını yarı yarıya düşürdü. İlişkilerin normalleşmesiyle birlikte, daha çok İsrailli turistin Türkiye’ye gelmesi bekleniyor. Uçuşların da karşılıklı artırılması gündeme gelecek.