Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Performistanbul’u duyanlar, bilenler onun bir performans sanatı platformu olduğunu da bilir. Performistanbul bu kez bir performansla değil bir sergiyle, Cihangir’de, Galeri Daire’de açtığı bir sergi ile karşımızda ama serginin başlığı ‘Bu Bir Performans Değil’. Sergiye biraz sonra geleceğim ama önce genç, idealist ama işleri biraz zor iki kadından bahsedeyim.

        Selin Soy yüksek lisanslı bir siyaset bilimcisi ve Cihangir’de eski bir apartmanın bembeyaz boyalı giriş katının sahibi. Mekanın adı Daire. Burası bir sanat galerisi. Tek tek sanatçı sergilerinden çok küratöryel projelere yer veriyor. Selin Soy, Daire’yi 2007’de kurmuş, bir ara ana akımdan geri kalmamak uğruna galeriyi Tophane’ye taşımış ama malum Tophaneli-Sanatçı-Galeri-İzleyici kan uyuşmazlığı yaşandıktan sonra Cihangir’e geri dönmüş.

        Performistanbul ise başta da söylediğim gibi 3 yıllık bir uluslararası performans sanatı platformu. Kurucusu Simge Burhanoğlu, bir balerin. Hatta Londra’ya bale yüksek lisansı yapmaya bile gitmiş. Ama birden, bale eğitiminin o “Bu göğüsle olmaz, bu boyla olmaz, boynun kısa, boynun uzun, kilon fazla, popon büyük” gibi kaskatı eleştirilerinden fazlaca sıkılmış olduğunu hissetmiş ve doğal gelen, doğayla gelen hareketlerin ruhuna daha iyi geldiği fark etmiş ve bir performans platformu kurmuş. İşte o da Performistanbul. Performans sanatı 1960’lardan beri bilinen bir sanat dalı ama 2018’de halahakkettiği ekonomik değeri bulamamış bir disiplin. Performistanbul 3 yılda gerçekleştirdiği birçok performans yanı sıra, geçen kış İHTİYAÇ:SEN başlığıyla 28 gün boyunca süren toplam 672 saat sürecek 10 performans sanatçısının katıldığı bir performans maratonu yapmıştı. 672 saat aralıksız devam eden bu süreçte, sanatçıların yaşadıkları tüm aşamaları şeffaf bir şekilde izleyiciyle paylaşmışlardı. Ve bu performansın sonunda "Bu performansın hayatlarınızdaki izlerini merak ediyoruz" demişlerdi. Bu performans maratonu medyanın da oldukça dikkatini çekmişti.

        REKLAM

        PERFORMANSTAN GERİDE KALANLAR

        Konunun başına dönersek, birlikten kuvvet doğar deyip, Perormistanbul’un kurucusu Simge Burhanoğlu’nun küratörlüğünü yaptığı bir sergi, Selin Soy’un galerisi Daire’de açıldı. ‘Bu Bir Performans Değil’ serginin başlığı. Bu bildiğimiz bir sanat sergisi değil, bir performans hiç değil. Ama yukarıda bahsettiğim 672 saatlik İHTİYAÇ:SEN performansının sonuçları üzerinden bir ‘geride kalan kalıntılar’ sergisi. Bu performans süreci nasıl bir sanata dönüşebilir diye düşünmüşler. 10 performans sanatçısı 28 günlük performans sürecinin sonunda hafızalarında kalan deneyimleri ses kaydına almış, sergide onların kayıtları da var. Biz her sanatçının deneyimlerini kulaklıklarla dinleyebiliyoruz. Aradan geçen 6-7 aylık zaman sanatçıda nasıl bir tortu bırakmış, duyuyoruz. Diğer taraftan performansta kullandıkları objeleri bu sergide birer sanat eseri gibi sergiliyorlar, görüyoruz. Kısacası, aksiyonun objeye dönüşmüş hali sergileniyor ‘Bu Bir Performans Değildir’de. Onlara sorulan soru bu performansın sanatçılar üzerinde nasıl bir etki bıraktığı. Yani sergi performans anını değil bugünü anlatıyor. Örneklerle bir ikisini anlatmadan anlamak biraz zor.

        HAFIZAYA KAYDETTİKLERİMİZ

        Duvara asılı parçalanmış siyah koli bantları görüyoruz. Bu bir yerleştirme mi diye düşünüyoruz? Hayır değil. Sanatçı uzun bedensel performans sırasında vücudunun her yerini koli bantlarıyla kapatmış. İzleyiciler performans sanatçısının gelip vücudundaki koli bantlarını sökmeye çalışıyorlar ve performans sanatçısının vücudundan yapışkanlar sökülürken acıyla kıvranmasına tanık oluyorlar. Böylece bedenin acıyla sınavına da tanıklık etmiş oluyorlar. Bu anlattığım geçen yıl performanstan. Biz bugün bir yandan kulaklıklarla sanatçının deneyimini dinleyip diğer yandan sergide duvara asılı bu koli bantlarını, üzerlerinde doku, saç, kıl yapışmış halde görüyoruz. Bu da hafızamızda kalan kalıntısı.

        Daire’den bir diğer iş; yerde içine insan sığacak kadar koskocamanplastik bir poşet var. İçi su dolu. Sanatçı geçen yıl bu su dolu plastik içinde yaşama karşı savaş vermiş. Hem performans sanatçısının “su direnmez, su akar, elini içine daldırdığında tek hissettiğin seni okşadığıdır (...)damlayan su taşı bile aşındırır” dediğini kulaklıktan duyuyorsun, sonra da sanatçının belleğindeki kalıntının dokümanı olan poşeti yerde içi su dolu görüyorsun.

        Galerideki bir başka işi de anlatırsam belki saha somutlaşır. Biz yerde betona gömülü iki çift, biri beyaz biri sarı çizmeler görüyoruz. Oysa sanatçı betona boğulmuş kentlerde ancak şantiyede giyilebilecek çizmelerle adeta karbon ayak izi bırakır gibi taze dökülmüş betonda yürürken beton donuyor, çizmeler yapışıp kalıyor ve sanatçı da ayağından çıkartıp yürüyüp gidiyor. Çizmeler de bize performanstan geri kalan oluyor.

        Bir başka sanatçının babası maalesef kanser hastası. Babasının vücudunun alçıdan kalıplarını alıyor ve o kalıplarla kumdan kaleler yapıyor. Belki de babasını tekrar bir bütün haline getirebileceğini düşünüyor. Sergilenen, alçı kalıplar. Sanat olsun diye değil anıda kalanlar kayda girsin diye.

        Küratör Simge Burhanoğlu bu performans sanatının bir süreç olduğunu, nasıl sanata ve ekonomik bir değere dönüşebileceğini kimsenin bilmediğini, bu sergiyle performans sanatı üzerine bir duyarlılık yaratmak arzusunda olduklarını, hem de böyle sergilerle bir dokümantasyon yapıp belki bunları ekonomik bir değere dönüştürebileceklerini ve bunu araştırdıklarını anlattı. Diğer taraftan belki bu performans sanatı henüz uygulamaya bile geçmeden fikrinin satılarak yine performans sanatçılarına bir kaynak yaratılabileceğini söyledi. Geçen yılki 672 saatlik performans için 30bin liralık kredi aldığını ve hala bunu ödemeye devam ettiğini de ilave etti. Türkiye için henüz yeni olan ve adına performans denilen bu canlı sanatın ne olduğunu anlamak için bu tür sergilerle, sorgulayan, diyalog açan bir yola belki girilebilir. Bu sadece yapıldığı süreç içinde var olan sanat dalının, bir koleksiyon değeri var mıdır, bu süreç tekrar sergilenebilir mi, performanstan hafızalarda kalan bir değer yaratılabilir mi? Ve en önemlisi performans sanatçılarının yaşayabilmeleri için bu işe bir ekonomik değer kazandırılabilir mi? İşte ‘Bu Bir Performans Değildir’ sergisinin araştırıp soruşturduğu da bu.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar