Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Bundan önceki 100 yazımda yani salgının tırmanış sürecinde ‘sıcak noktadan panik notları’ sersinde mizah yazılarıyla başlayan yolculuğum beni sonunda yoğun felsefi düşüncelere getirmişti. Bu biraz zorunluluktan olmuştu. Çünkü hayatımızı alt üst eden, alıştığımız hemen her şeyi değiştirmemizi zorunlu kılan bir süreçteydik üstelik evlerimize de çekilmiştik.

        Önümde o ortamda iki yol vardı. Ya şikayet edecek ve zorunlu inzivanın bitmesini sabırsızlıkla bekleyecektim ya da evimin sükûnetini kendime dair bir iç yolculuk fırsatına çevirerek kendimi ve hayatı daha farklı görmek fırsatı olarak kullanacaktım o dönemi.

        *

        Ben ikincisini tercih ettim ve gördüm ki yeni bir düşünce arayışım sonucunda yeni hayatımı daha sakin, daha güzel, daha düşünceli yaşama imkanım olabilecek. Bunu hayatımda büyük değişiklikler filan yaparak gerçekleştirmedim. Daha çok para da kazanmıyorum hatta parada daha da çok zorlandığım bile söylenebilir.

        Sadece düşünerek beynimin ayarlarını değiştirdim, Jiddu Krishamurti’nin ‘Farkındalığın Işığı’ kitabında dediği gibi hepimizin beyninde var olan hayatlarımızı farklı yaşamamız yolunu açmaya yarayacak mikrokozmaların kendi beynimde olanını keşfetmiştim galiba.

        REKLAM

        *

        Hayat acımasız ve ürkütücüdür. Her şeyin kontrolümüz altında olduğunu sandığımız anda bile hayat bize öyle sürprizler getirebilir ki, oyunlar oynayabilir ki, birden o kontrol altında olduğunu sandığımız hayatımız tepetaklak olabilir. İşte bu yüzden ‘Bazen hayatı sadece yaşamak bile bir cesaret göstergesidir’ aslında Stoacıların dediği gibi

        Ben Proust’u, Stoacı filozofları okuyarak hayatta zaten elimizde olup da kıymetini fark etmediğimiz şeylere dikkat edip onlardan mutluluk çıkarmayı başarmaya başlıyorum sanıyorum.

        *

        Bu çabamda seyrettiğim her filmde her dizide bulduğum bu yeni bakışıma uyan noktalarla birlikte öğrenme sürecime bir katkı yapıyorum, böylece her dizi her film sadece eğlenme değil ayrıca bilgilenme kaynağı da olmaya başladı benim için. İşte bu nedenle bundan önceki 100 serilik yazılarımı yazarken Samurai Gourmet ve Midnight Diner gibi alakasız gelebilecek Japon dizilerinden de çok şeyler öğrendim.

        *

        O yazı serisi 100’üncüsüne ulaşınca bitti ama yeni düşüncemi güçlendirmek, bunu yaşamamı kolaylaştıracak eğitim sürecim bitmeyecek tabii ki.

        Örneğin son olarak ‘Chef’s Table’ adlı diziyi seyrederken benim ruhumu çok zenginleştirdiğine inandığım bazı hikayeler de buldum.

        *

        ‘Şefin Masası’ biliyorsunuz lokanta sahibi şeflerin mutfaklarında kurdukları masalarda o mutfakta pişirdikleri yemekleri misafirlerine ikram ettikleri özel masalardır. Yemeğin sevgiyle buluştuğu yerlerdir o masalar, mutfakta o masayı kurup misafir ağırlamak ancak kendine güvenen şeflerin yapabileceği bir iştir. Çünkü mutfağınızı insanlara böyle açtığınızda bu sizin şef olarak kendinize çok güvendiğinizin bir işaretidir.

        REKLAM

        *

        Dario Cecchni
        Dario Cecchni

        İşte bu tür şeflerin anlatıldığı dizide bir bölümde bana hayatın hepimize oynayabileceği oyunlar üzerine tekrardan düşünme imkanı veren şu bölümü izledim...

        İtalya'nın küçük bir kasabasında dünyaya gelen Dario Cecchni kasap bir babanın oğlu.

        Babası aile geleneği olan kasaplığı öğretmek için 13 yaşındayken eğitmeye başlamış oğlunu.

        *

        Ancak hayatın cilvesine bakınız ki Dario kasap olmak yerine büyüyünce veteriner olmaya karar vermiş.

        Yakındaki şehirde veteriner fakültesine de kayıt olmuş.

        Anlayacağınız hayvanları kesmek yerine onları daha sağlıklı yapacak mesleğe savrulmuş Dario.

        *

        Ancak eğitimin ikinci yılı bitmeden babası hastalanıp hayatını kaybetmiş.

        Dario okumayı bırakıp kasap dükkanını devralmazsa aile geleneği bitecek ve tek geçim kaynakları olan dükkan da kapanacakmış.

        Dario mecburen çok severek yapacağı veterinerlik mesleğinden vazgeçip kasap dükkanını işletmeye başlamış.

        İlk başlarda bıçağı nasıl tutacağını bile tam bilmiyormuş ama sonradan usta bir kasap haline gelmiş.

        *

        Dario veterinerlikten vazgeçip kasap olduğunda en çok zorlandığı yer tabii ki mezbaha olmuş.

        Bunu anlıyorum çünkü etin ustası ve usta kasap Cüneyt Asan ile çekimini yapmak için gittiğimiz Mr. Gurme programının et ile ilgili bölümünde hayvanların mezbahaya sokuldukları yerde kanımı donduran bir sahneye şahit olmuştum.

        REKLAM

        Sıra halinde sokulan hayvanlar ilk önce ne olduğunun farkında olmadıklarından sakince yürümeye çalışıyorlar, ancak kesilmeye doğru gittiklerini fark ettiklerinde ayakları geriye doğru gitmeye çalışıyor ama yer kanlı oluğu için ayakları da kayıyor.

        Bakması dayanılması çok zor anlardı o, ben bu nedenle veteriner olmak yerine mecburen kasap olmuş bir insanın o sahne karşısında neler hissedeceğini çok iyi anlıyorum.

        *

        Neyse yapacağı bir şey de yok o da o sahneye alışmış mecburen.

        Ama kasap olduğu halde kestiği hayvana saygıyı sürdürmek için bir formülasyon bulması gerektiğini de anlamış.

        Hepimiz hayatın bize dayattığı zorluklar, mecburiyetler karşında farklı yönler keşfedip onlara yeni anlamlar yükleyerek dayanmaya çalışmalıyız. Dario da öyle yapmış ve kesilen hayvana saygılı olmak için vücudunun hiç bir paçası ziyan edilmeden yenilmesi gerektiğini savunmaya başlamış. Sadece biftek yiyenlere hiç saygısı kalmamış.

        *

        Zaten 'Burundan kuyruğa kadar' diye adlandırılan hayvanın her yerinin yenilmesini savunan yemek hareketi de var dünyada.

        Fergus Henderson’un bu konuda yazdığı kitabı ben de okudum.

        Dario aile büyüklerinden kasapta görmüş olduğu bu hayvanın her parçasını değerlendirme geleneği sürdürmeye başlamış,

        Kasap dükkanına bir şef masası kumuş ve hayvanın her organından yaptığı yemekleri misafirlerine sunmaya başlamış.

        Bu tavrı bir hayat felsefesi haline getirmiş, kesilen her parçanın ziyan edilmeden yenilmesinin hayvana bir saygı olduğu felsefesini de insanlarla paylaşmış ve her yemeğin bir festivale dönüşmesine uğraşmış.

        *

        Yemekler genelde kasap dükkanı önündeki sokak partisinde gelenlere şarap ikram edilmesi ile başlıyor, sonra da içerideki şefin masasına geçiliyor. Hayvanın her yerinden yapılan yemeklerle o masa bir mutluluğun, bir felsefenin konuşulduğu, paylaşıldığı bir ortama dönüştürülüyor.

        *

        Evet hayatın bize sunacağı sürprizler üzerinde bir kontrolümüz yok ama sadece onlara nasıl tepki vereceğimiz üzerinde bir kontrolümüz var. Şefin tavrı bize öğretici olabilir, hayat bize arzu ettiğimizden farklı yollar çizerse, bizi savurursa buna üzülmek hayata küsmek yerine yeni yolun da keyfini çıkaracağımız küçük mutluluklar geliştirmek daima bizim elimizde.

        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00
        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar