Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Sayın Başkan, yoğun bir kampanya dönemi geçirdiniz, yoruldunuz, emek harcadınız, çok önemli bir başarıya imza attınız, sizi kutluyorum.

        Ziyaret, tebrik günleri bittikten sonra sizi çok daha yorucu günlerin ve çok önemli sorunların beklediğini biliyorsunuz.

        16 milyonluk bir şehirde insanların sizden birçok istekleri olacak, kiminin işi, kiminin evinin, sokağının yapımı, kiminin ruhsat işi falan, bu listeyi uzatmak mümkün.

        Benim de bir İstanbullu olarak sizden isteklerim ve beklentilerim var ama bu taleplerim diğer insanların taleplerinden biraz farklı.

        Bir hekim ve bir bilim insanı olarak bu şehirde en öncelikli ve önemli konunun insan sağlığı için atacağınız adımlar olması ve “sağlık için olmazsa olmaz olan çevresel koşulların” düzeltilmesi gerektiğine inanıyorum.

        Ancak “çevresel koşullar” olarak kastettiğim konunun tanımı popüler kültürün çevre tanımından biraz farklı yani sadece daha fazla yeşil alan, park, ağaç, çiçek değil, aslında bunlar da önemli ama bütünün sadece bir parçası.

        Benim sizden talep ettiğim daha global, insan hayatlarını birinci dereceden ilgilendiren konular.

        Bir Londra Belediyesi, Viyana belediyesi, Montreal ya da Sidney belediyesi ile bizim aramızdaki fark tam da burada.

        Bu şehirlerle İstanbul arasındaki asıl fark yeşil alanların fazlalığı ulaşımın kolaylığı yatay yapılanma gibi popüler konular değil. Üzerinde hiç konuşulmayan, çok da fazla göze çarpmayan ama insan hayatlarını ilgilendiren diğer çevresel konuların çözümü konusuna verdikleri önemde.

        Biz bunları çözemediğimiz için İstanbul'da diğer saydığım şehirlere göre kanser oranı daha fazla, diyabetli oranı daha fazla, obez oranı daha fazla.

        Bugüne kadar göz ardıettiğimiz, en azından çözemediğimiz diğer, asıl önemli çevresel koşullar neden bu kadar önemli? Konuyu biraz size açıklamaya çalışayım.

        İSTANBULLUNUN YAŞAMINI TEHDİT EDEN BEŞ ÖNEMLİ HASTALIK

        Sayın Başkan, son yüz yıldan bu yana antibiyotiklerinkeşfinden itibaren modern tıptaki gelişmelerle insanlar bulaşıcı ve salgın hastalıklarla savaşı kazandı. Artık kimse kolay kolay etkeni bilinen mikrobik hastalıklardan ölmüyor.

        Günümüzdeölümlerin çoğu “kronik” yani “aşınma” hastalıklarından.

        Orta düzeyde gelişmiş bir ülkede ilk beş sırada ölüm nedenleri ya da başka bir deyimlemahşerin beş atlısı ilk sırada kanser, ikinci sırada kalp damar hastalıkları ve enfarktüs, beyin damar hasarı, hipertansiyon ve inme, üçüncü sırada da kronik akciğer hastalıkları (KOAH), diyabet ve obezite var.

        Mahşerin beş atlısı denilen bu beş hastalıkdünyada ölümlerin dörtte üçünden birincil derecede sorumlu.

        İlginç olanı, bu hastalıkların tamamının ortaya çıkış nedeni aynı.“Kötü çevresel koşullar”tamamının da hastalık daha ortaya çıkmadan önlenme reçetesi aynı. Tıptaki her şeyi kısaltmaya meraklı asistanların deyimiyle YŞD, yani “yaşam şekli değişikliği”.

        Başka bir deyimle sadece çevresel koşulları düzelterek bir şehirde kanser oranını, diyabet oranını, kalp hastalığının oranını azaltmak mümkün. Bu görev birincil olarak ne Sağlık Bakanlığı ne başka bakanlıklar, sadece belediyelerin görevi.

        Mahşerin beş atlısı hastalıkların hazırlayıcı nedenlerinde ilk sırada“Hatalı beslenme ve gıda güvenliğinin yetersizliği”ve“Kronik stres”var.

        İkinci sırada“Doğanın yapısının, hava su ve toprağın atıklarla bozulması ve kirletilmesi”ile“Hatalı kentsel yapılaşma, yeşil alanların, park ve yürüyüş alanlarının yetersizliği ve hareketsiz yaşam”var.

        Sayın İmamoğlu, popüler olan sonuncusu ama insan sağlığı açısından asıl önemli olan diğerleri. Yaşanabilir bir doğayı korumak devletin görevi, yaşanabilir bir kent yaratmak sizin uzmanlık alanınız ama ilk iki konu çok önemli, kronik hastalıklarla mücadelenin can alıcı noktası.

        Kanser, kalp krizi, inme, diyabet ve obezitenin arkasındaki ana nedensağlıksız beslenme ve kötü gıda hijyeni. Daha bilinçli ve daha sağlıklı beslenme ile yukarıda saydığım hastalıkları yani insan ölümlerini yarı yarıya azaltmak mümkün.

        Biliyorum, bu konularda devlete de düşen önemli görevler var ama belediyelere de çok iş düşüyor ve hemen zaman kaybetmeden bir yerlerden başlamak lazım.

        Hayatını kronik hastalıklarla mücadeleye ayırmış bir bilim insanı olarak size üç önerim var,bu üç konuyu ele almak bile uluslararası normlara göreönemli bir başarıdır.

        OKUL ÇOCUKLARINI KANTİNLERDE FAST FOOD YEMEKTEN KURTARIN

        Çocuklar geleceğimiz, sağlıklı nesiller yetiştirmenin ilk adımı çocuklara sağlıklı beslenme olanakları hazırlamaktan geçer.

        Günümüzde teknoloji geliştikçe ve nüfus arttıkça insanlar mutfağı bırakıp fast food'a ve hazır gıdalara yönelir oldular. Obezite ve diyabet oranı ülkemizde hızla artıyor Sağlık Bakanlığı'nın yaptığı araştırmaya göre artıkher üç çocuktan biri obez ya da fazla kilolu.

        Bu şehirde okula giden milyonlarca çocuk,okuldakantinlerde ekmek arası patates, cips, hamburger, sosis, salam yiyor.Başka seçenekleri yok.

        Oysa aynı kantinler format değiştirerek, biraz destek olarak yemekhaneye çevrilip çocukların sıcak sebzeli etli yemek, salata meyve ile daha sağlıklı beslenmesi sağlanabilir.

        Bir Londra Belediyesi, Viyana ya da Montreal Belediyesi sınırlarında hatta bütün Avrupa'da ve Kuzey Amerika'da çocuklar öğlen okuldaki yemekhanelerde sıcak yemeğiyle, salatasıyla sağlıklı yemek yer.

        İstanbul'da da bu yapılamaz mı,yapılır, hem de çok kolay yapılır,nasıl ki her gün fabrikalarda, iş yerlerinde yüz binlerce işçi memura her öğlen yemekhanelerde yemek çıkıyor, aynı yemek okullarda da öğrencilere verilebilir.Kaynak olarak da öğrencinin kantinde fast food için harcadığı para bile yeter, aynı paraya kolayca sıcak yemek, garnitür hem de seçenekleriyle verilebilir.

        Konu sadece istek, kararlılık ve organizasyon sorunu. Lütfen en kısa sürede Milli Eğitim Bakanı Sn Ziya Selçuk ile görüşüp, bir ortak komisyon oluşturarak hemen işe başlayın, okullar açılmadan bu işi başarın, yarın belki geç olacaktır.

        EV KADINLARINI SAĞLIK VE BESLENME KONUSUNDA EĞİTİN

        Sayın Başkan,Prof. Altan OnatHoca'nın güzel bir çalışması var, çalışmanın adı TEK HARF. Bu çalışmada Ege'de doğmuş büyümüş ve başka şehirlere göç etmemiş insanlarda, Güneydoğu'da doğmuş büyümüş, memleketinden ayrılmamış insanlara göre kalp krizi yaşının 20-25 yıl daha geç olduğu ve 3-4 kat daha az görüldüğü gösterilmiş.

        Bu fark sadece yöresel beslenme alışkanlıklarından ortaya çıkıyor. Beslenme kültürü bu kadar önemli.

        Evde beslenme kültürü anneden başlıyor ve devam ediyor. Bu nedenle daha doğru ve sağlıklı beslenme modellerinin özellikle ev kadınlarına iyi anlatılması gerek.

        Medyada,internette beslenme ile ilgili inanılmaz bir bilgi kirliliği var.

        Popüler, medyatik doktorlar, hatta doktorlukla ilgisi olmayanlar denetimleri hiçe sayarak ahlaksızca, bilimdışı, etik dışı beslenme önerileri ile halkı beslenme konusunda yanlış yönlendiriyor. Bu insanların neden olduğu başta kalp damar hastalıkları, kalp krizi, hipertansiyon ve inme gibi hastalıkların oranı artıyor. Artık olay halk sağlığı sorunu oldu.

        Bunu önlemenin tek yolu halka bilimsel doğruları anlatacak beslenme okulları açmaktan geçiyor. Gelecek kuşakları yetiştiren özellikle beslenme konusunda çocuklara ilk eğitimi veren toplumun sessiz gücü ev kadınlarının eğitimi çok önemli.

        Sayın İmamoğlu, kısa bir süredehemen her mahallede bir beslenme okulu açılabilir.Bu okullarda eğitim verecek kadroların kaynağı da hazır. İstanbul'da onlarca üniversitenin (İstanbul Üniversitesi haricinde) tamamının Beslenme ve Diyetetik Okulları var. Bu okulların sadece son sınıf öğrencileri bile (hocalarının desteğinde) sürdürülebilir, “Beslenme Okulları” açılabilir.

        Bu okullarda eğitim gören yetenekli ev kadınları bir süre sonra kendileri de görev alabilir. Küçük bir katkı ile yüzlerce insana yeni iş alanı ve finans desteği sağlanabilir.

        İstanbul'da yaşayan ailelerinsadece yarısının beslenme alışkanlığı değişsebu daha sağlıklı genç kuşaklar açısından şehrin kaderini değiştirmeye yeter.

        GENÇLERİN STRES YÜKÜNÜ AZALTIN

        Özellikle yurt dışından İstanbul'a gelince ilk dikkati çeken duygu, genel olarak insanların gergin ve sinirli tavırları, mutsuz yüzleri. Özellikle gençler ortalama bir Avrupalıya göre daha tahammülsüz, her an patlamaya hazır, reaksiyoner.

        İstanbullu insanların üzerinde son yıllarda giderek yoğunlaşan stres yüklü bulutlar var. Bu bulutlar patlamadan, toplumda geri dönülmez ayrışım ve kırılmalar olmadan stres yükünü bir an önce azaltmak gerek.

        Toplumsal stresi ve gerilimi azaltmak için en etkin yöntem insanların ortak değerlerini aynı payda içinde birleştirmekten geçiyor.

        İnsanları evden çıkarmak gerekbunun da en kolay yolu müzik ve sanat. Beşiktaş Belediyesi başkan danışmanı Hatice Almaca'nın çok güzel bir projesi var.

        Hatice Almaca, ileride geleceğin Türkiyesinde önemli roller üstlenecek genç, dinamik pırıl pırıl bir kuşağın temsilcisi.

        Projesinin adı “Sokak güzeldir”.

        Projede isimsiz genç sanatçılarla halkı buluşturmayı amaçlıyor. Öyle biletli paralı aktivasyonlar değil. Sanatçılar da üniversitelerin Güzel Sanatlar Akademilerinin öğrencileri ve yetenekli gençler.

        Diyelim ki bir akşam üstü Mecidiyeköy'ün karmaşık, devasa, koşuşturmalı meydanında yürürken birden bire bir müzik grubu çıkıyor ve yarım saat güzel bir müzik çalıyor, dinleyenler gülüyor, eğleniyor ve işine devam ediyor.

        Benzer konserlerin başka alanlarda, İstanbul'un birçok değişik meydanında olduğunu düşünün. Her gün 1000 insanı mutlu ettiğinizi düşünün. Bunun topluma yansıması onlarca kat daha fazla olacaktır.

        Paris, Londra gibi şehrin farklı bölgelerinde, hatta hemen her ilçede bir sanat sokağı açın,bu sokakta genç sanatçılar eserlerini sergilesin, sergi yerini ücretsiz yapın, halkın katılımı ücretsiz olsun. Her gün yüzlerce insan bu sanat sokaktan geçsin. Gençler civarındaki kafelerde otursun çay kahve içsin, yeni dostluklar kursun.

        Orta yaş kuşağını parklara açık alanlara çekecek projeler yapın. Yürüyüşe teşvik edin, yaptıracağınız yeni aplikasyonlarla günde on binadımı aşanlara ücretsiz toplu taşıma bileti, sanat etkinliklerine katılım bileti verin.

        İstanbul'da evine kapanan, gülmeyi unutmuş mutsuz insanları mutlu edecek sokağa çekecek projeler yapın.

        SONUÇ

        Sayın İmamoğlu, 4 yıl sonra başarı göstergeniz, yaptığınız bina, köprü, yol değil, bu şehirde dünya şampiyonluğuna aday kanser, kalp hastalığı, diyabet ve obezite oranını ne kadar düşürdüğünüzle, yıllık antideprasan kullanımını ne kadar azalttığınızla ölçülecek.

        Çalışmalarınızda başarılar diliyorum.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar