Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Biliyorsunuz, dünyayı yöneten gizli bir örgüt var ve ağı gündelik hayatımıza kadar uzanıyor. İçlerinde Clinton çiftinin, Bill Gates’in, başta George Soros olmak üzere birtakım zengin Yahudilerin olduğu bu örgüt ya da son yıllarda İngilizcede yaygın olarak kullanılan adıyla “cabbal” gerektiğinde mobilyaların içine çocukları saklayıp insan ticareti yapıyor, gerektiğinde operasyonu pizzacının bodrum katından yönetiyor. Her sene oturup hangi hastalığın moda olacağına karar veriyorlar, daha sonra da içlerine çip taktıkları aşıları vücudumuza enjekte edip bizi kontrol altında tutuyorlar. Dünyada neden pandemiyle birlikte çip yokluğu başladı zannediyorsunuz?

        Modadan televizyona örgütün elemanları her yeri ele geçirmiş durumda. Bazen operasyon hiç beklemediğimiz şekillerde yapılıyor. 90’larda Dior’un başına gelen Hedi Slimane soyadının hakkını verircesine slim/dar kalıplardan oluşan bir koleksiyon çıkardı. “Skinny” kot pantolonları da gardıroba yerleştiren Slimane aslında örgüt görevlisiydi ve amacı erkeklerin genital bölgesini sıkıştırıp üremelerini engellemekti. Sertleşme ilaçlarının 20’li 30’lu yaşlardaki erkeklerde neden yaygın olarak kullanılmaya başladığını merak ediyorsanız dar pantolonlarınızı yakın. Aynı operasyon kadınlara da yapıldı ve sıfır bedeni yüceltip rahimi hedef alan giysiler doğurganlık oranlarını azalttı.

        REKLAM

        ÖRGÜTÜN BİR NUMARASI

        İnsan ticareti, pedofili, beyin nakli, genetik mutasyon gibi işlerle ilgili örgütün elemanlarından Jeffrey Epstein bütün sırları deşifre etmeye çalışıyordu ama önü kesildi. Yüce lider Donald Trump hepsinin sonunu getirecekti ama kaybettiği seçimi kazanmış olmasına rağmen koltuk ona verilmedi.

        Bildiğimiz tek şey örgütün bir numarasının o olmadığı yönünde. Soros’un da üzerinde bir güç var. Bizdeki Ergenekon örgütünün bir numarası—sarışın, mavi gözlü, Selanik doğumlu?—gibi dünyayı yöneten bu gizli gücün de tepesinde birisi var ama güvenlik nedeniyle ismi açıklamıyor. Örgüt hala çok güçlü, her an onu da ortadan kaldırabilir. Bakın dijital para birimleri nasıl tepetaklak oldu. İşte bunların hepsi “cabbal.”

        Aslında son umut Elon Musk’tı ama o da galiba örgüt tarafından sindirildi, artık onlara hizmet ediyor. En son kızının trans olması bütün dünyayı eşcinsel yapmaya ant içmiş örgütün düpedüz operasyonu kokuyor. Adamı sindirmek için kızını ele geçirdiler ve dönüştürdüler. Yıllardır gıdalarla oynayan, tohumları değiştiren, GDO’lu yiyecekleri pompalayan örgüt ve bizzat Soros’un da müdahalesiyle bütün dünyayı eşcinsel yapmaya çalışıyor sonuçta, biliyoruz. Netflix'te yayınlanan dizilerde subliminal mesajlarla hepimiz LGBT diye bir şeye alıştırıyorlar, beynimiz yıkanıyor, marketten aldığımız gıdaları televizyonun önünde tüketirken yavaş yavaş hipnotize oluyoruz ve hızla eşcinselleşiyoruz.

        REKLAM

        “Twitre” üzerinden yaklaşan tehlikeye hakim olabilirsiniz, ya da televizyon kanallarındaki bitmek bilmeyen tartışmalarda birden “akademisyen” ya da “gazeteci” olarak kameranın karşısına kondurulan birtakım uzmanların büyük oyunu bozma planını, üst aklı yerle bir etmesini takip ederek kendinizi koruyabilirsiniz. Netflix'te izlediğinizde kendi vücudunuzda birtakım değişiklikler belirdiğini, kullandığınız zamirin değişime uğradığını hissediyorsanız kafanızı sosyal medyadan kaldırmayın, iki doz Akit ve Sözcü okuyun, kısa sürede eşcinselliğiniz tedsavi olacaktır. Çaylar Cengiz İnşaat’tan.

        GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ

        Eğer bu reçete fayda etmiyorsa, halkı koruyup kollamakla görevli Türk polisi yardımınıza yetişir. Bakın, daha hafta sonu 362 kişiyi tutuklayarak eşcinsel olmaktan korudu. Kendisine eşcinsel diyen 362 kişiyi aynı odada tutmak eşcinselliği azaltır mı, artırır mı bir düşünmek gerek ama büyüklerimizin bir bildiği vardır.

        Bir gün sonra salınan çocuklara bir açıklama yapılmamış, büyük ihtimalle neden tutuklandıklarını hala merak ediyorlar. Osman Kavala da merak ediyor. Ben elimden geldiğince aydınlattım işte.

        Bu gizli örgüt, bu “cabbal” gündemine öncelikli madde olarak Türkiye’yi aldı. Evet, öncelikleri Türkiye. İşi gücü bıraktılar, Clinton’dan Soros’a Bill Gates’ten Elon Musk’a ve Ryan Murphy’e hepsi sabahtan akşama kadar Türkiye’yi nasıl yok edebileceklerini düşünüyor. Obama çifti de işin içinde ve Netflix ayağına onlar bakıyor.

        Örgütün faiz oyunları tutmadı, havalimanın yapılmasını engelleyemediler, sığınmacıları kullanarak tezgahladıkları plan ters tepti. Şimdi ellerinde çekirdek aileyi hedef alıp Türkiye’de eşcinselliği yayarak bizi bölmeye çalışıyorlar. Bu plan üç çocuk projesiyle biraz sekteye uğradı ama onur günü yürüyüşü, LGBT gibi şeyler icat ederek her gün yeni bir taktikle saldırıyorlar. Neyse ki büyük oyunu görenlerimiz var. Bir günü daha eşcinsel olmadan atlattık.

        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00
        Yazı Boyutu

        Bir milyon imza

        Bir milyon imza
        0:00 / 0:00

        Baba-oğul eşcinsel modacı Gianni Versace’nin tasarladığı kıyafetlerini giyip poz verdiği günleri unutan biri geçenlerde çıkmış iktidara gelince LGBT’yi yasaklayacağını söylüyor. Bu yasak çıplak dolaşmasına mal olmaz umarım; neyse ki iktidara gelebilme ihtimali yok. Ama tutturan tutturabildiği palavrayı sıkıyor.

        Bu cüreti nereden bulduğu belli. Sırf oyu yüzde 1.5 olan bir partiyi tavlamak için bir gecede İstanbul Sözleşmesi’nden çıkıldı sonuçta. Başka küçük etki grupları buradan cesaret aldılar, taleplere başladılar. O ne kıymetli bir buçukmuş, her masada baş köşede ağırlanıyor.

        Dünyada cinsellik üzerine en geniş kapsamlı araştırmayı yapan Alfred Kinsey’nin teorisine göre insanların yüzde 10’u eşcinsel. Önceleri abartılı bulunan bu rakam son yıllarda yapılan başka araştırmalarla de desteklendi. Türkiye’yle ilgili beş milyon diyen var, yedi milyon diyen var. Öyle ya da böyle yüzde 1.5’tan daha fazla olduğu kesin. Yüzde 10’sa gerçekten, hiç firesiz oy verdikleri bir parti kurulsa eski barajı bile geçiyor.

        Belli ki artık taktik değiştirmenin, sayıyı bir güç olarak kullanmanın zamanı geldi. Bu iş öyle onur yürüyüşü, komplo teorisi, eşcinselliğin televizyon izleyerek bulaşmadığının, bunun doğuştan gelen bir yönelim olduğunun anlatılması gibi sakin ve aklı başındaki açıklamalarla olmayacak belli ki. İroni yaptığımda ironi yaptığımı söylemiyorum ki karşı devrim olduğunda kendimi koruyayım. Akıl ve mantık çizgisi çoktan geçildi, beyinler yıkandı, yalanlar ve komplolar kazandı. Karşınızdaki dinlemeye, anlamaya müsait değil. Pizzacının bodrum katında çocuk satıldığına inanmış bir kere, pizzacının bodrum katı yok oysa. Ne anlatabilirsiniz buna?

        Artık tek çıkış yolu özgürlüğü bir politik talep olarak şart koşmak, siyasileri bu konuda tavır almaya, destek vermeye zorlamak. Yüzde bir buçuk oyu olan parti Türkiye’de etkili güç oluyor da sayıları daha fazla olan LGBT+ hareketi neden böyle bir baskı oluşturmuyor.

        “LGBT+ haklarına destek vermezseniz oy yok!” diye toplanacak bir milyon imzaya karşı “Eko” belediye otobüslerini gökkuşağına boyar, kendisi bizzat nikah kıymaya başlar. Yüz bin imzayla da yapar gerçi. Ama daha etkili olsun diye bir milyon diyorum. Denemeye var mısınız?

        Muhalefet çok uzun zamandır LGBT+ bireyleri başta olmak üzere bütün azınlıkların oyunu cepte zannediyor. “Tayyip gitsin de kim gelirse gelsin,” diye herkesin tüm yetersizliklerine, tüm beceriksizliklerine, tüm eksikliklerine karşı kendilerine oy vermeye mecbur olduğunu zannediyorlar. Oysa dayattıkları light İslamcı’ya beklediklerinin aksine tıpış tıpış gitmeyen çok oldu. Yine de muazzam bir rahatlık ve şımarıklık var. Hiç ders alınmıyor. İnsanların başka seçenekleri olmadığı için mecburen kendilerine oy vereceklerini zannediyor.

        Her zaman başka bir seçenek vardır. Hele hele sağ siyaset çıkar üzerine kurulu olduğu için Türkiye’de herkesle pazarlık masasına oturulur. Yeter ki nüfuz sahibi bir etki grubuna oluşsun, LGBT+ belirleyici bir oy deposu olarak kendini belli etsin.

        Öyle bedavaya oy yok artık.

        Hiç suç işlemeyen, kendi hayatlarını yaşamak isteyen, önemli bir kısmı da 18’in altındaki 362 kişinin tutuklanmasına sessiz kalan muhalefete sesini yükseltmediği sürece tek bir oy yok. Mesaj bu kadar net olmalı. Öcü geliyor diye çocuk korkutur gibi Tayyip Erdoğan’ı öne sürerek kılını bile kıpırdatmayan muhalefete oy yok. Bedeli Tayyip Erdoğan’ın yeniden seçilmesi olsa bile.

        Muhalefeti titretmenin, tembellikten uyandırmanın, taahhüt vermeye zorlamanın vakti geldi artık. Mücadele alanı sandıktır: İnsan haklarını savunmadıkları sürece yok. Kılıçdaroğlu’na da, Akşener’e de yok. Hele hele kendi şehrinde 362 kişinin gözaltına alınmasına sessiz kalan İmamoğlu’na hiç yok. Uçaktan indirilenleri otobüse doldurup kuymak yer artık. Biraz da siyasiler bize muhtaç olduklarını anlasınlar.

        Diğer Yazılar