Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Beklenen ama “Bunlar hep ABD’nin uydurması” denilerek kulak arkası edilen olasılık gerçekleşti, Putin Ukrayna’ya saldırdı.

        Bugün olanların geçmişi 2014’te Ukrayna'nın doğusundaki Donbaas bölgesinde yer alan Rusya yanlısı ayrılıkçıların Kiev yönetimine rağmen Donetsk Halk Cumhuriyeti ve Lugansk Halk Cumhuriyeti isminde iki ayrı sözde yönetim oluşturmasına kadar gidiyor.

        Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Ukrayna'nın doğusundaki Rusya yanlısı ayrılıkçıların sözde yönetimlerinin tanınmasına dair kararnameyi imzaladığında çizildi Kiev’in kaderi.

        “Donetsk ve Luganask istedi müdahale etmek zorundaydım” demek için bütün mazeret tamamdı artık.

        Büyük resimde ise Putin’in büyük mazereti var. “NATO genişledi de ondan”.

        Bu mazeretin müşterisi de bol olduğundan kameraların karşısına geçip “Başka çaremiz yoktu” diye açıklayabiliyor saldırganlığını. Meşruiyet üretmek için Ukrayna’yı 2. Dünya savaşı sırasında olanlara yasladığı aktüel gerekçelerle Nazizmle suçlayabiliyor.

        Putin’in nihai hedefinin Ukrayna’yı tümüyle ilhak etmek olduğunu, hatta bununla yetinmeyeceğini, imparatorluk günlerinin özlemiyle emperyal heveslerini hayata geçirmeye çalışacağını iddia etmek artık abartı değil.

        REKLAM

        “UKRAYNA’NIN BAŞINA GELEN RUSYA’NIN YANINA KÂR KALSIN” ZİHNİYETİ

        Kimsenin bölge üzerinden bir 3. Dünya savaşının patlamasını istediği falan yok, ama ‘barış çağrısı’ yaptıktan az sonra Rusya’nın mazeretlerine kalkan olan argümanları duymak mide bulandırıcı.

        Çünkü bunun "Ukrayna’nın başına gelen Rusya’nın yanına kâr kalsın” demekten başka anlamı yok.

        “NATO da Rusya’yı çok çevreledi kardeşim” diyerek saldırıya mazeret bulma sularında koşan ve Ukrayna’ya açıkça ‘ajanlaştırılmış’ diyen, dolayısıyla saldırıya uğramayı hak ettiğini söyleyen yüzlerce yorum gördüm dün.

        ABD Rusya’nın bağrına saplamış NATO ülkelerini… Putin de naapsınmış... Falan.

        Bu “antiemperyalist” vatanseverlerin Türkiye’yi de Rusya’nın bağrına saplanmış bir nesne olarak gördükleri kuşku götürmüyor maalesef.

        ABD ne yapsa bayıla bayıla satın alanların zihni ne kadar sömürgeleştirilmişse, bu kimselerin zihnine de o derece demir atılmış, akli melekeleri perdelenmiş.

        NATO elbette pembe bir gül bahçesi değil. Masum da değil.

        Ama Rus korkusuyla korunma temin etmek için NATO’ya girme kararı alan ülkelerin savunma refleksi de gayri meşru değil.

        NATO bu ülkeleri bünyesine zorla almış gibi davrananların jakoben sol tavrındaki insaniyetsizlik insanı dehşete düşürüyor.

        REKLAM

        NATO’ya girme kararı bu ülkelerin parlamentolarında alındı.

        Meseleye safi ABD antiemperyalizmi gözlüğünden bakanlar Rusya ile komşu olan bir ülkeye Rusya’yı sevmeme hakkı tanımıyor sonra.

        Onlara göre SSCB'den kopmuş bağımsız bir ülke halkının kendisini Rus görmeme hakkı yok.

        Nitekim Ukrayna, Ruslaştırılamamış bir halk. Ne yani olamaz mı?

        Hatırlamak lazım.

        Türkiye de Rusya markajından ve tehditkarlığından gına geldiği için önce Truman yardımlarını kabul edip sonra Kore Savaşına asker gönderme pahasına NATO üyeliği peşine düşmüştü.

        Neydi derdimiz de NATO’ya girebilmek için onca bedel ödedik?

        SSCB BİTTİ EVET, PEKİ RUS YAYILMACILIĞI BİTTİ Mİ?

        Böyle bir saldırıdan sonra hala “NATO niye Doğu’ya karşı genişledi ki? Sovyet tehdidi bitmişti” demenin de çok mantıklı olduğunu sanmıyorum.

        Sovyetler bitmişti ama Rus yayılmacılığı bitmedi.

        Elbette NATO dozunu kaçırdı denilebilir, bu genişlemede bir hesap hatası vardı denilebilir, deniliyordu da.

        Ancak şimdi olan bitenler, Putin’in Ukrayna’ya girmesi, Kiev’i kuşatması NATO’nun doğuya genişlemesini haklı çıkardı.

        NATO’YA GİRMEK İSTEMESE DE RAHAT BIRAKMAYACAKTI

        “Ama NATO kışkırttı” söylemi Rusya’nın son yıllardaki her cephede müdahil tutumunu açıklamaya yetmiyor.

        REKLAM

        Libya’ya Wagner’la girmesini gerektiren bir kışkırtma yoktu.

        Hakeza Suriye’ye girerken de kışkırdı diye girmedi, İran’ın gücü tükenene kadar, Batı Esad’ı tasfiye etme konusundaki istekliliğini yitirene kadar bekledi. Sonra bizzat Amerika ile münavebeli olarak, Amerika’dan "Tamam madem öyle bu mevzuyu sen çöz, ama Esad’ı ve İran’ı dizginle şartıyla sen çöz" onayını ve desteğini de alarak Suriye’de kaldı.

        Suriye’de ABD ile, Libya’da AB ile anlaşa anlaşa kendi emperyalizmini inşa edeceksin, ama Ukrayna sınırında “Eyyy Batı, Amerika, emperyalizm!” diye nara atıp sivilleri gece vakti uykularında vuracaksın.

        Bu sahtekarlıktır.

        UNUTULAN VAADLER: BUDAPEŞTE MOMERANDUMU

        Bu arada, inanamayacaksınız ama üzerinden bu kadar NATO muhabbeti çevirilen, işgal ve ilhakla yüzyüze olması NATO denilerek meşrulaştırılan Ukrayna, NATO üyesi değil.

        Değil ama başka bir şey var ve Batı’nın Ukrayna’yı nasıl sattığının da resmi adeta.

        Şöyle: Ukrayna Budapeşte Momerandumu ile güya korunma altına alınmış bir ülkeydi.

        Ukrayna, nükleer silahlardan arınması şartıyla toprak bütünlüğü ve güvenliği İngiltere, ABD ve Rusya tarafından 1994'te imzalanan Budapeşte Memorandumu ile garanti altına alınmış bir ülkeydi.

        (Bu konudaki yazım içim linke tıklayınız.)

        REKLAM

        Momerandum ile vadedilenler 2014’te bypass edildi, 2015’te kulak arkası edildi. Şimdi Ukrayna parlamentosu haliyle sözleşmenin diğer taraflarını sorumluluk almaya çağırıyor.

        Tam o esnada Putin Ukrayna silahlı kuvvetlerine ülkenin yönetimine el koyması için çağrıda bulunuyor.

        Sadece Birleşik Krallık Başbakanı Boris Johnson Budapeşte Momerandumu ile verilen sözün hakkını verdi.

        Çoğu NATO üyesi AB ülkeleri Putin’i ekonomik yaptırımlarla korkutacağını zannederken sadece Johnson masada ekonomi dışında seçenekler de bulunduğunu ifade eden cümleler kurdu.

        Putin’e sınırlarının gösterilmesi bağlamında kurulan bu cümleler belki yakın gelecekte Türkiye için önem arzedecek.

        Zira Putin de ne yapsın her tarafı NATO üyesi ülkelerle doldu diyenlerin unutmayı seçtiği gerçeği yukarıda hatırlattım yine hatırlatayım, Türkiye NATO üyesi olmak isteyen bir ülke de değil, NATO üyesi.

        Bu hakikati er geç ama gönüllü ama gönülsüz, NATO da hatırlayacak.

        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00
        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar