Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Adalet Bakanı Abdulhamit Gül geçtiğimiz günlerde (21 Şubat) gazetecilerden ve STK temsilcisi üyelerden oluşan bir toplulukla bir araya geldi. Tarihi önceden planlanmış olan toplantı muhtemelen Adalet Bakanlığı’nın ilk olarak Aralık 2019’da haber verdiği insan hakları eylem planının detayları ve gelen soru/eleştiri/ önerileri dinlemesi ile çerçevelenmişti. Gelgelelim toplantı Osman Kavala’nın ağırlaştırılmış müebbet cezası istemiyle yargılanırken beraat etmesi ve ardından bu kez de 15 Temmuz darbe girişimi üzerinden suçlanarak yeniden gözaltı+tutuklama sürecine maruz bırakılmasının hemen ardına denk gelince “Bu nasıl yargı mekanizmasıdır?”, “Bu nasıl bir iddianame hazırlamadır?” soruları ve sitemleri doğal olarak havada uçuştu.

        Söz konusu olan Kavala’nın bu kez başka bir gerekçeyle yeniden yargıya intikal etmiş dosyası olduğu için Sayın Bakan sitemleri dinlemekle ve bazı sorunların yargıdaki kapasite kaybı ile alakalı olduğunu ifade eden dikkatli açıklamalar yapmakla yetindi.

        Sonuçta Gül’ün vermediği cevapların verdiği cevaplardan daha önemli olduğu böyle bir toplantıyı yapmak, gazeteci yorumcu ve STK temsilcisi kişilerin hukuk devletini erozyona uğratan, önce hukuk sonra adalet kaybı yaratan işlere dikkat çekerek yaptığı analizleri sabırla sonuna kadar dinlemesi, onaylamadığı fikirleri dahi ciddiye alması kayda değer bir çabaydı.

        Zaten anladığım kadarıyla görmezden gelinemeyecek bu çabaları nedeniyle, daha doğrusu sırf ‘Hukuk Devleti’nin namusunu kurtarmaya, olmadı arkasını toplamaya çalıştığı, Adaletin kolonlarının, yasaların uzuvlarının kesilmesine karşı ‘yok artık’ duruşunu sergilediği için belirli bir grup tarafından hedef alınıyor.

        AK Parti’ye meydan okuyan bir profil mi? Ya da zaman içinde partisine yahut Cumhurbaşkanı’na karşı ontolojik reddiye geliştirmiş biri mi Abdulhamit Gül? Yoo, bilakis.

        Eleştirileri göğüslerken söze “Ama 15 Temmuz” diye başlayacak kadar AK Partili, ama mevzuyu hamasete ve duyarlılık edebiyatına mahkum etmeden sorunların arka planındaki zorunlulukları tek tek anlatacak kadar da devlet adamı.

        HAFTASONU İNFAZ GİBİ HAFİFLETİLMİŞ İNFAZ YÖNTEMLERİ KAPIDA

        15 Temmuz darbe girişiminden sonra 4 bin kadar hakimin tasfiye edilmesi, kalan hakim toplamından 1500 kadarının da istinaf mahkemesine geçmesi nedeniyle geçtiğimiz dört yılın mahkemeler açısından zor bir dönem olduğunu anlattı mesela. Yargının kaçınılmaz olarak yaşadığı alt üst oluş nedeniyle hukuk fakültesinden yeni mezun olan yüzlerce gencin hakim olarak görev yapmasının haliyle sorunlara yol açtığını ama hakim olabilmek için 4 yıl hakim yardımcılığı yapmış olma şartını nihayet getirebildiklerini ekledi.

        En çok eleştiri konusu olan ‘uzun tutukluluk süresi’ ve ‘tutuklu oranları’ konusundaki son durumun görece iyileşme sinyalleri verdiğini de bu toplantı sayesinde öğrendim.

        Adli kontrol sistemi sayesinde tutukluluk oranı %40’lardan %17’lere gerilemiş.

        Bazı firmaların iltisak, irtibat gibi gerekçelerle ihalelere girmelerini yasaklayan KHK’nın Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmesinin Adalet Bakanlığı nezdinde olumlu bir gelişme olarak telakki edilmesi de iyiye işaret. Darısı firma sahibi olmayan garibanların başına. ‘İltisak’, ‘irtibat’ gibi muallak kavramlar objektif hukuku lekeleyen kavramlar çünkü ve tek canı yanan da nihayet ihalelere girebilecek olan firma sahipleri değil.

        Halihazırda 44 bin 752 tutuklu ve 253 bin 888 mahkum var ve aralarında infaz koşullarına dayanamayacak durumda olan dezavantajlı gruplar var. Hamile ve çocuklu kadınlar, yaşlılar gibi.

        Belirli avantajsız gruplar için ‘hafta sonu infaz’ gibi hafifletilmiş, ‘iyi hal’ protokolünü bir kez de kadınlar ve yaşlıların dramlarına nüfuz ettiren infaz biçimleri üzerinde çalışıldığını duymak da ‘iyi haber’ idi.

        Muğlak bırakılmış Chatham House kuralları çerçevesini esnetme girişimi olarak sorduğum “Bunları yazabilir miyiz” sorusuna “Siz bilirsiniz” cevabıyla mukabele ettiği için Adalet Bakanlığı’nın iradesiyle ortaya konulan yeni insan hakları eylem planından bahsetmekte de sakınca görmüyorum.

        EYLEM PLANINDAKİ 20 KONU BAŞLIĞI

        Adalet Bakanlığı, konunun içeriğine göre ilgili başka bakanlıklarla etlendirilecek 20 maddelik yeni bir insan hakları eylem planı üzerinde çalışıyor.

        Bunlar : 1) Yaşam hakkının korunması ve geliştirilmesi 2) Özgürlük ve Güvenlik hakkının genişletilmesi 3) Yargı adaletinin güçlendirilmesi/etkinliğinin arttırılması 4) Din, vicdan ve düşünce özgürlüğünün genişletilmesi 5) İfade özgürlüğünün korunması ve geliştirilmesi 6) Özel hayat ve Aile hayatına saygı hakkı 7) Mülkiyet hakkının korunması ve geliştirilmesi 8) Kadın haklarının korunması ve kadının statüsünün güçlendirilmesi 9) Çocuk haklarının geliştirilmesi 10) Gençlerin sosyal ve siyasal yaşama katılımı 11) Engelli ve yaşlıların korunması ve sosyal hayata katılımlarının arttırılması 12) İnsan ticareti ve düzensiz göç kaynaklı sorunlarla mücadele 13) İş ve çalışma hayatında insan hakları standartlarının yükseltilmesi ve sendikal hakların geliştirilmesi 14) Sivil toplumun güçlendirilmesi 15) Sağlıklı çevre ve yaşanabilir şehirler 16) İnfaz sisteminin geliştirilmesi 17) İnsan hakları farkındalığının arttırılması 18) İnsan hakları Eğitiminin geliştirilmesi 19) Uluslararası insan hakları belgelerine erişimin kolaylaştırılması 20) İnsan hakları kurumsal kapasitesinin güçlendirilmesi

        ‘Geliştirilmesi’ diye geçen yerlerin ‘yapılandırılması’, ‘inşa edilmesi’ anlamına geldiğini düşünürseniz oldukça cesur bir eylem planı.

        ÖNDE İNSAN HAKLARI, ARKA PLANDA ORMAN KANUNLARI

        Kimilerinin “Yahu AK Parti hükümet modelinde bunları mesele eden kaldı mı?” dediğini duyar gibiyim. Evet var ve iyi ki var.

        Kimi de “Bunlar güzel şeyler ama yapmaya yeltenen sudan çıkmış balığa döner, yaptırmazlar” diyecektir.

        Oysa umudu elden bırakmamak lazım.

        Nasıl ki bazı kuşların eti yenmez, mundardırlar.

        Aynı şekilde bazı balıklar da denizden çıkıp yüzgeçleri üzerinde yürür, işlerini halledip denize geri döner.

        Örnek Cryptotora Thamicola.

        Örnek Mudskipper.

        Nereden mi biliyorum?

        Büyük resme bakarken karikatüre dönüşen güzel ülkemizi çözmenin en iyi yolunun, iç siyasetteki ‘orman kanunlarını’ görmekten geçtiğini anladığımdan beri doğa belgeselleri izliyorum da oradan biliyorum.

        Umalım da, AK Parti’de, ait oldukları denizin gerçekliğinin farkında olmakla beraber karada da yürüyebilmeye cesaret eden birkaç balık vardır ve bu 20 maddelik eylem planı fikirden ibaret kalmaz.

        Aksi takdirde o deniz o kadar kirlenecek ki, orada sadece deniz anaları, deniz kestaneleri ve rengini kaybetmiş ölü mercan resifleri kalacak.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar