Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Barış Pınarı Harekatı ve akabinde gerçekleşen mutabakat, Türkiye’nin sadece sahada değil, masada da başarılı olabileceğini gösterdi.

        Harekat ve akabindeki mutabakat PYD’nin kantonlaşma planını olabilecek en az hasarla bozmayı başarmış durumda. Türkiye’nin sınırları dibinde, Türkiye’deki Kürtleri provoke edebilecek bir PYD-PKK devletinin kurulmasını önlenmiş oldu. Mutabakat, güvenli bölgenin nereden başlayıp bittiğini çok net ortaya koymasa da, net olan şeyler var: Türkiye 120 saatlik bir süre için operasyona ara verecek ve bu zaman diliminde YPG yaklaşık 32 kilometre derinliğinde oluşturulacak olan güvenli bölgenin gerisine çekilecek. Çekilme tamamlandıktan sonra da Türkiye tamamen operasyonu durduracak, ABD de, Başkan Donald Trump'ın imzasıyla yürürlüğe giren yaptırımları geri çekecek. Mutabakatın anlamını ve getirdiği kazanımları dünkü yazımda anlattım.

        Öte yandan risk potansiyellerinden de bahsetmek lazım. Zira, sahadaki dengeler ciddi şekilde değişti ve Türkiye daha dikkatli dans etmek zorunda kalacağı bir döneme giriyor.

        22 Ekim’de Rusya ile görüşme var.

        O Rusya ki, Moskova’da PYD’nin ofisi var. Artı, Rusya Şam ve YPG’yi buluşturarak, rejimin YPG’nin çağrısıyla Önce Menbiç’e sonra Kobani’ye girmesini sağladı. Artık Kobani ve Menbiç Esad’ın elinde. Daha genel olarak şöyle bir resim var: ABD’nin “Ben artık kuzey Suriye’de yokum” dediği bir noktada, Fırat’ın doğusunda artık Esad rejimi ve Rusya var.

        BU KEZ DE ESAD’LA BURUN BURUNA…

        Suriye’deki potansiyel legal Kürt siyasi hareketinin ve illegal PYD’nin Suriye rejiminin ve dolayısıyla Rusya’nın kontrolüne girmesi, ABD’nin stratejik emellerini ötelediği ölçüde iyi bir gelişme. Suriye’nin başında bulunan Esad’a güç devşirdiği oranda iyi bir gelişme değil.

        Bu durum şu açıdan önemli:

        1) Mutabakata göre Türkiye operasyonu durdursa bile askerini çekmek zorunda değil, en azından anlaşmada böyle bir ibare bulunmuyor. Kaldı ki güvenli bölgeye yerleştirilecek mülteciler ve Kürt yerleşimciler arasında çatışma çıkmasının önlenmesi, çekilmenin denetimi, YPG’nin ağır silahlarının ve muharip cihazlarının imhası gibi nedenlerle kalması da gerekiyor. Türkiye’nin güvenli bölge talebi kabul edildi ama IŞİD adlı bir dinamitin üzerine oturtularak. Şimdi sırada güvenli bölgeyi IŞİD ve benzeri unsurların sızmalarına, Kürt ve Arap unsurlar arasında çatışma çıkarmayı hedefleyen provokasyonlara karşı korumak gibi bir yükümlülük var.

        2) Dahası Fırat’ın doğusu için Türkiye’nin muhatabı bugüne kadar sadece ABD iken, artık Suriye rejimi (Esad), Rusya ve Esad üzerinden kazanı kaynatmaktan hiç vazgeçmemiş olan İran olacak.

        3) Rusya Şam rejimi ile SDG’nin arasını bulduğu an Esad’ın yaptığı ilk şey, Türkiye’nin işgalci bir devlet olduğunu, “Türk saldırganlığına Suriye’nin her yerinde, her araçla karşılık verileceğini” söyledi.

        Esad, önümüzdeki dönemde güvenli bölgeyi regüle etmek için bölgede bulunacak olan Türk unsurlarına saldırırsa -Rusya’ya rağmen ama İran’ın teşvikiyle- şaşırır mıyız? En hafifinden uluslararası kamuoyunu Türkiye’nin yabancı bir ülkenin topraklarında işgalci olduğuna ikna etmeye çalışacaktır. Daha önce IŞİD’i oluşturacak militanları hapishanelerden serbest bırakmış ve sonra gerine gerine dünyaya şu demeci vermişti: “Görüyorsunuz, bizim savaşımız İslamcı teröristlerle!” Ve o kamuoyu da bunu bir güzel yemişti. Şimdi aynısını, mücadelesini dünyaya anlatmakta zaten zorlanan Türkiye aleyhine yapabilir. Dahası YPG’lilerin bir günde giysi değiştirip Esad’ın üniformalarını giyerek, kendi husumetlerine Esad’ın husumetinin pelerini altından devam etmeleri riski var.

        Tabii iki ülke liderlerinin yakın bir zamanda aynı fotoğraf karesine gireceğini ileri süren bazı iddialar da yok değil. Ancak bu iş pek öyle boyacı küpüne girdim çıktım ile olacak iş değil. Arka kapı diplomasisi ve istihbaratın Suriye rejiminin Türkiye’yi hedef alarak toprak bütünlüğünü koruyamayacağını anlamasını sağlamaya yönelik muhtemel girişimleri olabilir, ama bu girişimlerin sahici ve anlamlı bir sonuç vermesi mümkün mü, o konuda çok iyimser değilim. Çünkü hatırlayın, 2018’de, ABD’nin asker çekme sözü vermesinin arkasında Putin’in “Sen çekil, ben Suriye’de barışı sağlarım” iddiası vardı. ABD de “E hadi yap göreyim” demiş ve tam o günlerde Esad Duma ilçesinde kimyasal silah kullanarak, Putin’in ‘Esad’ı normalleştirmek’ dersinden sınıfta kalmasına neden olmuştu.

        Putin bile yapamadı diyorum…

        Elbette, Kobani ve Kamışlı’da, Münbiç’te Suriye rejiminin olması anormal değil. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da dediği gibi “Oralar sonuçta onların toprağı”. Mesele, Suriye rejiminin başında Esad gibi makul olmayan birinin olması ve bu durumun Suriye’deki normalleşmeyi engelleyen yegane unsur olması.

        Türkiye, PYD’nin kendisini tahkim eden ABD ile arasındaki destek-menfaat ilişkisini bozdu ve kantonlar üzerinden egemenlik iddiasında bulunmasının önünü kesmiş oldu. 120 saatin olaysız geçmesi halinde mutabakat şartları devreye girecek, ama bu kez karşımızda kendi halkına karşı bir değil iki değil 215 kez kimyasal silah kullanmış Esad olacak.

        Yani sorun bitmeyecek, sadece başka bir faza geçilecek.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar