Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Türkiye ve ABD, Türkiye’nin güvenlik endişelerinin giderilmesi için 7 Ağustos’ta bir ‘güvenli bölge’ uzlaşması yaptı. Ancak hattın boyu ve derinliği bir türlü netleşmiyordu. Türkiye Suriye’nin kuzeydoğusunun terörden temizlenmesini istiyor, buradaki bölgenin Suriyeli sığınmacıların da yerleştirileceği bir alan olmasını talep ediyor, ancak ABD’den gelen mesajlar ‘ipe un serme’ eğilimi ihtiva ediyordu. Barış Pınarı Harekatı tam olarak “Hey, ciddi olduğumuzu anlaman için daha ne yapmamız gerekiyor?” sesini yükseltmenin bir yoluydu.

        Türkiye harekat yoluyla, ABD’yi güvenli bölge konusundaki sözünü, Türkiye’nin taleplerini es geçmeden yerine getirmeye zorlamış oldu.

        Harekatın sekizinci gününde ise Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığındaki Türk heyeti ile ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence'in başkanlığındaki ABD heyeti, Suriye'nin kuzeydoğusuna yönelik operasyonun durumuna ilişkin bir mutabakata vardı.

        Buna göre Türkiye 120 saatlik bir süre için operasyona ara verecek ve bu zaman diliminde YPG yaklaşık 32 kilometre derinliğinde oluşturulacak olan güvenli bölgenin gerisine çekilecek. Çekilme tamamlandıktan sonra da Türkiye tamamen operasyonu durduracak, ABD de, Başkan Donald Trump'ın imzasıyla yürürlüğe giren yaptırımları geri çekecek.

        TÜRKİYE TALEPLERİNİN ÇOĞUNU ALDI

        Bazı okumalar Türkiye'nin uluslararası kamuoyunun tepkisi sonucu geri adım attığı yönünde. Suriye’nin kuzeydoğusuna yönelik operasyon Menbiç kontrol altına alınmadan durmuş olduğu için böyle yorumlara da rastlanıyor. Ancak anlaşmada operasyonun durdurulmasının ardından Türk askerinin bölgeden çekilmesini dayatan bir ifade yok. Dahası Ankara’daki eğilim ateşkesi ‘beklemeye alma’ olarak tarif etme yönünde.

        Mutabakattan Türkiye’nin kazançlı çıktığını söylemek için çok sebep var.

        Mutabakat metninde yer alan ifadelerle ABD, Türkiye’nin güney sınırına dair güvenlik endişelerini meşru gördüğünü kayda geçirmiş oldu.

        Güvenli bölgenin sadece Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından kontrol edilecek olması pozitif bir gelişme.

        YPG ağır silahlarının toplanması ve YPG tahkimatları ile tüm muharip mevzilerinin kullanılmaz hale getirilmesi karara bağlandı. Bunlar Türkiye’nin bugüne kadar neticeye bağlayamadığı taleplerdi. Nihayet bir mutabakatın konusu oldular. Bu işlemlerin gerçekleştiğini kimin nasıl denetleyeceği henüz bilinmiyor olsa da anlamlı bir kazanım sözkonusu.

        ‘KOLLEKTİF SAVUNMA’ ANLAYIŞINA GÜNCELLEME

        Ayrıca “Türkiye ve ABD, iki yakın NATO üyesi olarak bu ilişkilerini teyid eder” ifadesi önemli. Bununla yetinilmiyor, “Türkiye ve ABD “hepimiz birimiz, birimiz hepimiz için” anlayışıyla, NATO topraklarını ve halklarını tüm tehditlere karşı koruma taahhütlerini muhafaza eder” maddesi ile NATO anlaşmasının 5'inci maddesini oluşturan "kolektif savunma" anlayışına atıfta bulunuluyor. Böylece son dönemde Türkiye-NATO ilişkileriyle ilgili olarak ortaya atılan sorular cevaplanıyor, NATO ve AB ile kötüleşen ilişkilerimizin savunma kalkanlarımızı zayıflattığına yönelik haklı endişeler izale edilmiş oluyor. Spesifik bir mutabakat daha büyük bir akdin tazelenmesini sağladı.

        En önemlisi demokratikleşme adı altında ABD desteğiyle ortaya çıkarılan stratejik yapılanmaların ömrünün yatsıya kadar olduğu yine bizzat ABD eliyle teyit edilmiş oldu. ABD Kürtleri satmadı ama stratejik destek verdiği örgütün hayallerinin kendisinin olmazsa olmazı olmadığını göstermiş oldu.

        Vekalet savaşıyla hakimiyet iddiasında bulunan PYD-PKK’nın akıbeti hayal ettiklerinin oldukça gerisinde şu an. Türkiye ile beraber hareket edip barış için taviz vermek yerine ABD’ye maşa olmayı seçmenin hazin sonu.

        Harekat ve akabindeki mutabakat sahadaki güç dengelerini ciddi şekilde değiştirdi ve bu değişim fırsat içerdiği gibi risk de barındırıyor. Yarın bunlara değineceğim.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar